Bilinen en eski Ramazan geleneklerimiz arasında yer alan bu uygulama, ev sahipliğinin ve misafirperverliğin en güzel örneklerinden biridir. Misafir ağırlamak için adeta birbiriyle yarışa giren evlerde Ramazan ayı boyunca iftar sofraları kurulur, gelen herkese kapılar açık tutulurdu. Misafirler iftarını yapıp teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi. Fakir fukaraya ise hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak içinde gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırdı. Bu zarif geleneğin gerekçesi ise davetlilerin o gece zahmet edip gelerek hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olması olarak açıklanırdı.
Kültürümüzde diş kirası geleneği 11. yüzyıllara dayanır. Bu geleneğimize temas eden ilk kaynak Kutadgu Bilig’dir. Kutadgu Bilig’de diş kirasından şöyle bahsedilir; “Misafire hediye ver, mümkünse diş kirası (tiş teri) ver.” Diş kirası, önceleri zor durumda olanlara gönül kırmadan yapılan bir yardım olarak kullanılsa da Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemi itibariyle adeta bir resmiyet kazanmıştır. Zamanla devletin maddi imkânlarının azalmasıyla zayıflama eğilimine girmiş, milli mücadele döneminde azalmış, cumhuriyetle birlikte neredeyse varlığını yitirmiştir.
Devlet-i Âliyye’de toplumsal refahı sağlamak, haksız rekabeti önlemek ve spekülatif faaliyetleri sınırlamak amacıyla Ramazan ayı öncesinde piyasa düzenlemeleri gerçekleştirilir, özellikle gıda maddeleri olmak üzere her ürün için bir fiyat standardı belirlenirdi. Gelir düzeyi düşük ailelerin mağdur olmaması için fiyatlar özenle ayarlanır ve bu fiyatlar üzerinden satış yapılması sağlanırdı. Veziriazam ve divan üyeleri, zaman zaman kadıları da yanlarına alarak, çarşı ve pazar yerlerinde denetimlerde bulunur, denetimlere kimi zaman tebdil-i kıyafetle padişah da katılırdı. Bu kapsamda, belirlenen fiyatlar narh defterlerine kaydedilir ve Ramazan’dan kısa bir süre önce de halka ilan edilirdi.
Ramazan aylarında hali vakti yerinde olan kişiler hiç tanımadıkları mahalle bakkallarına girer “Zimen defteriniz var mıdır?” diye sorardı. Esnaf bu defteri çıkarınca yardımı yapacak kişi imkânı ölçüsünde defterdeki yapraklardan bir kısmını veya kimi zaman defterin tamamını satın alarak kişilerin borcunu öderdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borçları sildiren ise kimi borçtan kurtardığını bilmezdi. Esas niyet Allah rızasını kazanmaktı.
Fakirin dilenmekten, zenginin gösterişten çekindiği zamanlarda atalarımız sadaka taşları vesilesiyle yardımlaşırdı. Bağışlar sadaka taşının tepesindeki çukura bırakılır, ihtiyaç sahipleri gece karanlığında gelir, sadece ihtiyacı kadarını alır, kalanını diğer ihtiyaç sahiplerine bırakırdı. Sadaka taşları genellikle camii avlularında, fakir semtlerde veya vakıf bahçelerinde yer alırdı. Bu taşlar bir metre civarında uzunlukta ve baş kısımları oyuk olacak şekilde tasarlanırdı. Bilhassa erkek mezarlıklarının yakınlarına dikilen bir sadaka taşı varsa bu, evin erkeğinin vefat ettiğini ve buraya yapılacak yardımlardan eşinin, çocuklarının faydalanabileceği anlamına gelmekteydi.
Küçük çocukların oruç ibadetine alışabilmeleri için tekne orucu tutmalarına müsaade edilirdi. Çocuklar heyecanla sahura kaldırılır, oruca hazırlık yaptırılırdı. Öğle vaktine kadar yarım günlük bir oruçla iradelerini sınayan miniklere teşvik olsunlar diye küçük hediyeler vermek de adettendi. Böylece çocukların dini kaidelere ve geleneğe yabancı kalmamaları ve ramazan aylarını idrak etmeleri sağlanırdı.
Osmanlı’da tekne oruçları adeta törene dönüştürülürdü. Çocuğa orucu rahat geçsin ve açlığı hatırlamasın diye çeşitli iftarlıklar alınır, camilere götürülür, cadde ve parklara çıkarılırdı. Çocukları memnun etmek ve tebrik etmek için aile fertleri çocuklarını sırtlarında taşırdı. İftar saati yaklaştığında çocuklara, topun sesini haber etmesi için vazifeler verilir, böylece Ramazan ayları çocuklar için unutulmaz anılar oluşturur ve dört gözle bir sonraki Ramazan ayını beklerlerdi.
Devlet-i ‘Âliyye’de toplumsal düzeni sağlamak amacıyla çeşitli uyarı ve yasakları içeren tenbihnâmeler yayımlanır, halka hatırlatmalar yapılırdı. Bu sayede Ramazan ayının huzur ve saygı içinde geçirilmesini amaçlardı. Devlet tarafından tenbihât yapılacağında mahalle imamlarına haber verilir ve akşam ezanına doğru bekçiler “tenbih var, akşam camiye buyurun” şeklinde uyarılarla sokakları gezerdi. Söz konusu ramazan tenbihnâmelerinin mahiyetini özetlemek gerekirse; herkesin umumi yerlerde edep ve hayâ kurallarına uygun davranması, cemaatle ibadetin teşviki, içkinin ve meyhane meclislerinin Müslümanlara yasaklanması, oruç tutmayanlar ve mazeretli olarak orucu bozanların çarşıda herkesin görebileceği şekilde yeme ve içmeleri yasaklanmış, aksi durumlarda cezaların uygulanabileceği belirtilmiştir.
* 2.5 su bardağı köftelik esmer bulgur
* Yarım kuru soğan
* 2 diş sarımsak
* 2 adet yeşil soğan
* Çeyrek bağ maydanoz
* 1,5 yemek kaşığı acı biber salçası
* 1 yemek kaşığı domates salçası
* 1 yemek kaşığı acı pul biber
* 1 çay kaşığı karabiber
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 yemek kaşığı sadeyağ
* 1 su bardağı ceviz
Bulguru yoğurma leğenine boşaltalım. Üzerine sırasıyla ince ince doğradığımız soğanı, sarımsağı, salça ve baharatlarını ilave edip iyice karıştıralım ve su yardımıyla yoğurmaya başlayalım. Bulgur iyice ezilmeye başlayınca yine ince ince doğradığımız yeşil soğan ve maydanozu ilave edip karıştıralım. Tavada sadeyağı eritip içine cevizi ekleyelim ve 1-2 döndürerek tur kavuralım. Kavrulan cevizleri tüm yağıyla birlikte yoğurduğumuz köftenin üzerine döküp tüm malzemeleri birbiriyle harmanlayalım. Köfteyi avuç içi ile sıkımlara ayırıp yeşillikle birlikte servis edelim. Afiyet şifa olsun.