Oscar ödüllerini prestiji ve gücü yadsınamaz bir gerçek. Bir filmin Oscar’a aday adayı olması bile büyük bir başarı ölçütü olarak gösteriliyor. Bizim de dikkatimizi bu yıl “Yabancı Dilde En İyi Film” adayları arasına çok sayıda Arap filminin yarışması çekti. Filmlerin genelinde yönetmen ve oyuncuların hayat tecrübelerini yansıtması şanslarını artırıyor.
Sinema dünyasında Oscar ödüllerinin etkisi ve gücü her zaman kendini hissettiriyor. Her ne kadar ödül veren kurum, gösterilen adaylar, ödül alan film ve oyuncular eleştiriliyor olsa da bir filmin başarısı için Oscar ödülü önemli bir etiket. İlk olarak 1929 yılında düzenlenmeye başlanan ve o gün bugündür tüm sinemaseverlerin merakla beklediği gecelerden olan Akademi Ödülleri, 1947’den itibaren kapılarını dış dünyaya açmış ve “Yabancı Dilde En İyi Film” ödülünü dağıtmaya başlamış. Önce ülkemiz açısından duruma bakalım. Bizim Oscar maceramız 1964 yılında başlıyor. Bırakın ödül almayı 70 yıldır son 5 kişilik aday listeye dahi bir yerli film girememiş. 22 filmden sadece biri aday olabilmiş, gerisi ilk dokuza giremeyip, aday adayı olarak kalmış. Bu yıl Türkiye’nin aday adayı filmi ise Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı oldu. Türkiye’nin Oscar kaderi değişir mi bilinmez. Ancak son yıllarda Oscara aday gösterilen Arap filmlerinin sayısında ciddi bir artış olduğu bir gerçek.
HAYATLARI ALT ÜST OLANLAR ANLATTI
Arap filmlerinin festivallerde bu derece ön plana çıkmasında ve ödüller almasında elbette Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan olayların payı büyük. Savaşlar, iç çatışmalar, mülteci akınları, ekonomik ve siyasi krizler hayatları paramparça olan milyonlarca insan. İşte bu insanlar arasında olan Arap sinema sanatçıları hayatlarını doğrudan doğruya etkileyen ve içinde bulundukları en gerçek halleri yansıtmaya başlayınca dünyanın sinema otoritelerinin dikkatini çekmeyi başardılar. Örneğin geçen yıl gazetemize özel röportaj veren Suriyeli yönetmen Farris Feyyad’ın belgeseli Oscar’a aday gösterilmişti. Fayyad “Halep’teki Son Adamlar” belgeseli ile kuşatma altındaki Halep’te sivillerin hayatını kurtarmak için canlarını hiçe sayan Beyaz Baretliler ekibinin hikayesini anlatmıştı. Geçen yıl adaylar arasına girmeyi başaran bir diğer film ise Lübnanlı yönetmen Ziad Doueiri, “Hakaret” adlı yapımı olmuştu. 2019 Oscar Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film aday adayları filmler arasında Yemen, Irak, Tunus, Filistin, Lübnan, Mısır ve Fas yapımı filmler yer alıyor. Bu filmlere geçmeden önce Arap sinema tarihinde Akademi Ödüllerinin geçmişine kısaca bir göz atalım.
İLK OSCAR ÖDÜLÜNÜ “Z”ALDI
1959 yılında Youssef Chahine’nin yönetmenliğini yaptığı “Kahire İstasyonu”, aday gösterilen ilk Arap ve Afrika filmi oldu. Bu film dünya listelerinde ölmeden önce izlenmesi gereken 100 film arasında da gösteriliyor. Ancak ödül kazanamadı. Arap dünyasına ilk oscarı 1970 yılında Cezayir ve Fransız yapımı “Z”adlı film getirdi. Arap filmleri son yıllarda Oscar yarışına eskisinden çok daha fazla filmle giriyor. Bu yıl aday adayı sayısının artması Arap filmlerin şansını artıyor. Özellikle tamamen gerçek hikayeler dayanan filmlerin şansı büyük. 2019 Oscar Ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film Aday Adayı yarışan sekiz Arap ülkesi katıldı. Filistin “Ghost Hunting”, Lübnan “Kefernahum”,Irak “Journey”, Mısır “Yomeddine”, Fas” Burn Out”, Yemen “10 Days Befor Wedding”, Cezayir “To The End Of Time”ve Tunus “Ala Kaf İfrit”filmiyle yarışa giriyor.
YÖNETMEN HAPİSHANE YILLARINI ÇEKTİ
Filistin’in ilk aday adayı olan filmi Ghost Huntıng, Filistinli esirlerin hayatını anlatıyor. Uzun yıllar hapishanede hayatını geçiren yönetmen Raed Andoni kendi kişisel tecrübelerini filmdeki karaterlere başarıyla yansıtmış. Uluslararası arenada çok sayıda ödül alan film, Filistin’de mahkum olmanın tüm boyutlarını çarpıcı bir dille aktarıyor. Her mahkumun içinde bir hayalet gezindiğini dile getiren yönetmen, baskı altındaki insanların yüzleşmelerini, kendi tecrübeleriyle aktarıyor.
Bu yıl tam sekiz film var
Bu yıl Oscar aday adayı sekiz film arasında en dikkat çekici olanı Lübnan yapımı Kafernahum. Nadine Labaki’nin hem yönettiği hem de oynadığı filmde, kendi ailesine dava açan bir mülteci çocuğun çarpıcı öyküsünü anlatıyor. Labaki, aile olgusunu irdelerken, çocukların gözünden politik vakalara da bakıyor ve neredeyse tamamı amatör olan oyuncularla gerçeklik duygusunu izleyiciye vermeyi başarıyor. Film, tamamı mültecilerden seçilen oyuncuların hayatını da değiştirmiş. Örneğin, başroldeki Suriyeli çocuk oyuncu Zain Al Rafeea, filmin ses getirmesinin ardından ailesiyle birlikte Norveç’e sığınmacı olarak kabul edilmiş.