Son yıllarda sayısı gittikçe artan Anadolu festivallerini, dezavantajlı bölgelerde kısa film festivali yapma konusunda deneyimli isim Yapımcı Baran Mayda’yla konuştuk. Festivallerin festival olduğunu anladığımız yegane anın katılımcıların gözlerindeki heyecan olduğunu söyleyen Mayda, büyük şehirlerde festivallerin insanlar için herhangi bir an olduğunu, Anadolu’da ise o heyecanı yaşamak için birçok andan vazgeçtiklerini söyledi.
Siirt, Bingöl ve Erzincan’da festivaller yaptık şimdiye kadar. Temel amacımız bu bölgede yaşayan ile bu bölgeye okumaya ve çalışmaya gelenin ortaklaşabileceği bir kültür düzleminin oluşmasına yardımcı olmak. Şimdiye kadar başarılı olduğumuzu düşünüyorum. En nihayetinde dezavantajlı bölgelerden çıkan değerleri mesela Yaşar Kemal’i söyleriz ama onlarca Yaşar Kemal’i bu dezavatajlı bölge kavramı yüzünden kaybettiğimizi söylemeyiz.
Festivallerin festival olduğunu anladığımız yegane an, katılımcıların gözlerindeki heyecandır.
Dezavantajlı olmayan ya da dezavantajlı algısını yaşamayan yerlerde, mesela İstanbul veya Ankara’da festivaller insanlar için herhangi bir an gibidir. Kasap, manav, market alışverişini yapmışken “Festivale de bir bakayım” der. Anadolu’da ise o heyecanı yaşamak için birçok andan vazgeçer insanlar.
ŞEHİR ADETA GENİŞLİYOR
Film festivalleri, Adana ve Antalya örneğinde görüleceği üzere kültürüne, ekonomisine ve sosyolojisine büyük bir renk ve hacim katıyor. Şehir adeta genişliyor. Bizim festivallerimiz bu konuda daha küçük ölçekli tabi. Ama Siirt`te altıncısını, Bingöl`de beşincisini yapmak ve bu şehirlerin kültürel organizasyon alışkanlıkları arasında kendisine yer edinmesini sağlamak bizim için çok önemliydi. Adana ve Antalya’da yine sponsorluk boyutunda özel sektörün de elinin taşın altında olduğunu görüyoruz. Bizim festivallerimizin de bir müddet sonra kamudan özel sektöre doğru geçişini sağlamamız en önemli adımlarımızdan biri olacak.
POZİTİF AYRIMCILIK
Kültür ve Turizm Bakanlığı dezavantajlı bölgeler konusunda pozitif ayrımcılık yaparak bir çok STK’nın ve yönetmenin buralara gelmesini sağladı. Hem bölgede geçen filmlere destek verirken hem de bölgede yapılacak festivallere destek vererek müthiş bir hassasiyet gösteriyorlar.
BAZEN DÜŞECEĞİZ AMA YİNE KALKACAĞIZ
Festival yapmak konusunda öncelik, kesinlikle buna hazır bir şehir, buna hazır bir halk ve buna hazır bir altyapı. Her şehirde bunları bulabilmek mümkün değil. Bazen şehir hazır olur altyapı uygun değildir. Bazen altyapı hazır olur şehir uygun değildir. O yüzden en iyi sonuç bu üç kavramın aynı anda var olmasıdır. Siirt ve Bingöl hem şehir hem halk hem de altyapı anlamında gayet besleyici ve doğurgan durumdalar. Bu aşamada bakanlık, valilik, yerel iradenin aynı anda bulunduğu organizasyonlar daha başarılı sonuçlar alır.
Genelde, Kültür ve Turizm Bakanlığının, Sinema Genel Müdürlüğü` nün himayesi, yerelde ise Valiliğin yani şehrin mülki idare amirliğinin tavrı çok önemlidir. Bazen bazı valiler festivali sahiplenir ve sizin festivali yaparken yaşadığınız dezavantajlı kavramları yok eder. Belediye başkanları da yine katkı verdiklerinde daha başarılı işler çıkar. Şehrin dokusunun zenginleşmesine katkı veren milletvekilleri de bu konuda önemlidir. Bingöl’den örnek verecek olursak, vekil olduğu dönemde Sayın Cevdet Yılmaz sadece Bingöl özelinde değil dezavantajlı her ilde her etkinlikte büyük bir irade ortaya koyardı. Keza Feyzi Berdibek de öyle. Günün her saatinde kendisine ulaşabilir ve etkinlikler ile ilgili sorunları anlatabilirsiniz. Siirt’te festivali yapmamızda ise Yasin Aktay hocanın büyük bir etkisi var. Derneğin kuruluşunda şu çizgiyi koymuştu, “Bu bölgede olacağız ve bu bölgenin insanına ulaşmaya çalışacağız. Bazen düşeceğiz ama yine kalkıp devam edeceğiz.” Sanırım Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği de tam olarak bunu yapmaya çalışıyor.