Mazisi Olan Kadın iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Basil’ı, ikinci bölümdeyse Josephine’i okuyoruz. İkisi de genç, 14-17 yaş aralığındalar. Belli ki F. Scott Fitzgerald gençliği anlatmak istemiş. Psikolojik kategorilerle düşünecek olursak, insanın ergenlik çağını diyebiliriz. Fakat yazarın kesinlikle bildungsroman diye tabir edilen, gelişim romanı veya hikayesi yazma gibi bir kaygısı yok. Öğreticilik yapmaya çalışmamış Fitzgerald.
Fitzgerald’ın gençlerin dünyasına bu kadar zarif ve etkili bir şekilde girmesi, kitabın en güçlü yönünü oluşturuyor. Mazisi Olan Kadın’da hikayelerini okuduğumuz gençler, 20. yüzyılın başlarında yaşıyor. Hepsi de ABD vatandaşı. Fitzgerald’ın başarısı; o dönemin gençlerini anlatırken, her dönemin gençlerinde rastlanacak özellikleri yakalaması ve hikayelerini bu özellikler üzerine kurmasıdır. O yüzden bugün dahi okuduğumuzda hikayeleri garipsemiyoruz. Basil’ın kendini kanıtlamak için gösterdiği çabalar, kısa pantolondan kurtulmak için acele etmesi, ilk aşkı, ilk yanılgısı, arkadaş buluşmalarına verdiği önem, okulda yaşadığı aksilikler, kızlar arasında bir ara “popüler” oluşu, sonrasında popülerliğinin hızla kayboluşu ve bunlara verdiği tepkiler… Josephine’in diğer kızların yaptığı gibi okulda “popüler” olan erkeklere ilgi göstermesi, diğer kızların sürekli kendini kıskanıyor sanması, bununla birlikte kendinin de arkadaşlarını kıskanması, hakkında edilen sözlere karşı aşırı tepki göstermesi, düştüğü tezatlar, verdiği kararların aksi yönünde hareket etmesi… gibi özellikler her dönemin gençliğinde rahatlıkla görülebilecek cinstendir. Fitzgerald, bunları tespit edip hikayelerinde işlerken, bir yandan da bu özellikleri yeniden düşünür. Çoğu kez yorumlarını kendine saklar. Hikayelerin diğer güçlü yönü de budur: Okuyucuya yorumlama fırsatı tanıması.
Fitzgerald hareket ve olaylara yoğunlaşır hikayelerinde. Okuyucunun olay ve davranışlar üzerinden duygu ve düşüncelere ulaşmasını sağlar. Basil, ergenliğe geçiş yaşlarında çok hızlıdır mesela. Fakat yatılı okuldan dönüşünde, durgunlaşmış, sakinleşmiş ve “ukalalığı” bırakmıştır. Bunu öğretmeniyle gittiği bir tiyatroda gösterir. Basil artık sarhoş öğretmenini bile hoş karşılayıp, bayıldığı yerden kaldıracak ve tüm bunları söylenmeden yapacak olgunluğa ulaşmıştır. Ayrıca dışlandığı, kötü görüldüğü, “çokbilmiş” lakabı takılarak sinir edildiği okuldan ayrılıp farklı bir okula geçmek gibi bir imkan dururken, bu imkanı teperek okulda mücadele etmeyi yeğler. Kendinden kaçamayacağını, değişmediği müddetçe başka yerlerde de aynı dışlanmayla karşılaşacağını düşünür. Oysa çocukluğunun son zamanlarında hoşlandığı kızın başka biriyle birlikte olduğunu fark edip, çocuğa tehdit mektupları yazacak kadar “haşarı”dır. Yanına aldığı birkaç arkadaşıyla, o çocuğu sıkıştırma, hırpalama planlarını bile devreye sokar. Basil kendini fark eden bir gençtir. Sıkıştırmak, hırpalamak imkanını yakaladığında, muhatabına merhamet duyup, “Onun ne suçu var ki?” diye muhakeme edecek kadar da zekidir.
Josephine de düşünceli bir kızdır. Zeki ve güzeldir. Onun okul ve arkadaş ortamından ne kadar etkilendiği, fark etmesine rağmen yine de belli hataları dönüp dolaşıp nasıl işlemeye devam ettiği psikolojik yönleriyle birlikte anlatılır. Gençler yaşarlar ve yaşadıkları üzerine düşünürler. Kahramanların bu düşünceleri hikayelerin çıtasını yükseltir. Hikayelerin yepyeni boyutlar kazanmasını sağlar. Zaten hikayelerde ne Basil ne de Josephine birer kukladır. Fitzgerald onları duygu, düşünce, yönelim ve kaygılarıyla adeta aramızda yaşıyorlarmış gibi anlatır. Bu anlatım için yazarın tavizsiz bir realist olmasına gerek yoktur. Fitzgerald çizgileri belirgin, kalıplaşmış bir portre ortaya koymaz bu yüzden. İnsanın, özellikle gençlik çağında ne kadar değişken olduğunu, kalıplara sığmadığını, isyancılığını, özgürlüğe olan düşkünlüğünü, aileden ziyade arkadaşlarıyla birlikte olmak istediğini, hataları fark etseler de o hatalardan kaçamayışlarını, daha doğrusu her şeyi yaşarak öğrendiklerini gösterir.
Fitzgerald’ın hikayelerindeki diğer bir başarısı da, erkeklerle kadınların gençliklerinde de ne kadar farklı eğilim ve özelliklere sahip olduğunu göstermesidir. Josephine daha agresiftir mesela, anne, baba ve ablasının sözlerine karşı. Ani sinir krizleri ve ağlama nöbetlerine kapılır. Duygular arasında yaptığı geçişleri hızlıdır. Basil ise, daha içe dönük ve sakindir. Babası yoktur. Annesine her şeyini anlatmaz. Ona karşı her zaman naziktir. Josephine isyan, ters davranış konusunda sık sık dengeyi kaybeder. Basil hareketlidir, hareket halindeyken düşünür de diyebiliriz. Hatta Basil çabuk güvenir ve basit düşünür de diyebiliriz. Josephine ise daha ayrıntılı, karmaşık düşünmektedir. Aşık olduğu ve sayfalar dolusu aşk mektupları yazdığı Travis’den bir anda soğuyabilir. Oysa on dakika önce, Travis tarafından reddedildiği için, odasına kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktaydı. Travis’den gelen özür mektubu karşısında bütün heyecanı ve aşkı sönmüştür. Basil ise, acısını çektiği Imogene’i unutamaz. Imogene’den ne zaman yakınlık görse, hemen eskisi gibi heyecanlanıp, hayaller kurmaya başlar.
Mazisi Olan Kadın sanat değeri yüksek, bununla birlikte her okuyucusunu kendi gençliğine götürecek kadar tesirli, realist; eksiği kolay kolay bulunamayacak hikayelerle dolu. Kitapta dokuz tane Basil, beş tane de Josephine hikayesi var. O yüzden tek tek hikayelerden ziyade kahramanlardan söz ettik. Fakat “nehir hikaye” değil bunlar. Birbirinden bağımsızlar. Sadece kahramanları aynı. Fitzgerald’ın olaylara ve olgulara nüfuzu, tasvir ve canlandırmalarının gücü, derinliğine yaptığı psikolojik tahliller hayret verici. Mazisi Olan Kadın Roza Hakmen’ın başarılı çevirisiyle tekrar tekrar okunmayı hak eden bir kitap.