Edebiyatın yazın türlerinden biri olan mektup, haber vermek, haber almak, bir duyguyu ya da düşünceyi karşı tarafa aktarmak, bir konuyu tartışmak amacıyla kaleme alınan metinlerdir. Mektuplar, çoğu zaman yayımlanacak düşüncesiyle kaleme alınmadıkları için hislerin en samimi ve doğal bir şekilde karşı tarafa iletildiği haberleşme türüdür. Bilim, edebiyat ve siyaset adamlarının yazdıkları mektuplar çağının özelliklerini yansıttığı için, birer “belge” niteliği de taşımaktadır.
Türk düşünce tarihinin değerli bir ismi olan Yusuf Akçura’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İçişleri Bakanı Ahmet Ferit Tek’e 17 Temmuz 1903-25 Nisan 1907 ve 11 Ocak 1929-22 Mayıs 1933 tarihleri arasında gönderdiği elli mektup ve kartpostal Ahmet Ferit’e Mektuplar adıyla Vakıfbank Kültür Yayınları tarafından okura sunuldu. Kitapta Yusuf Akçura’nın Osmanlı, Rus, Fransız kültürlerini harmanlayan eşsiz üslubuyla kaleme aldığı mektup ve kartpostalların orijinal hâllerine de yer veriliyor
İsmail Türkoğlu ve Ömür Ceylan tarafından yayına hazırlanan mektupların tamamı Ahmet Ferit Bey’in kızı Emel Esin’in (1912-1987) vasiyeti üzerine 1988 yılında kurulan Tek-Esin Vakfı koleksiyonunda muhafaza edilmektedir. Ahmet Ferit Tek tarafından söz konusu mektuplara karşılık Yusuf Akçura’ya gönderilen mektupların akıbeti ise maalesef bilinmemektedir. Akçura’nın (1876-1935) vefatından sonra yakın arkadaşı Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu Samet Ağaoğlu tarafından toplanan ve bir devlet kurumuna teslim edilen şahsi evrakı ve kütüphanesi maalesef kaybolmuştur.
Yusuf Akçura ile Ahmet Ferit Tek’in, 1894-1895 yıllarında Kuleli Askerî Lisesi’nde başlayan dostlukları, Akçura’nın 1935’te vefatına kadar bir ömür sürmüştür. Bu durum mektupların içeriğine de yansımaktadır. Zaman zaman Akçura, Ferit Bey’in fikrine müracaat etmekte ve bazı konularda ona danışmakta hatta mektuplarına cevap geciktiğinde merak duymakta ve sitem etmektedir.
Kitapta yer alan 1902-1907 yıllarına ait mektuplar Yusuf Akçura’nın şahsiyeti, özel hayatı ve iç dünyası ile Rusya’da verdiği siyasi mücadeleye dair bilgileri ihtiva etmektedir. İkilinin mektuplaşması Akçura’nın Paris’ten ayrılmasıyla başlamış ve 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte İstanbul’a döndükleri zamana kadar devam etmiştir. Önceleri Paris, Paris’teki Türk matbuatı ve Jön Türk bahislerinin olduğu yazışmalar; Akçura’nın Rusya’daki hayatı, siyasi ve ticari faaliyetleri, seyahatleri ve değişen psikolojisiyle farklı bir yöne evrilmiştir. Bu mektuplarda ayrıca Akçura’nın memleketi olan Kazan’ın kültür, ticaret ve siyaset hayatına, Tatarlarının yerel siyasi mücadelelerine, Rusya Müslümanlarının kongrelerine, medreselerdeki eğitim öğretim faaliyetlerine ve Üç Tarz-ı Siyaset’in de konu olduğu önemli yazıların serüvenine dair anlatımlar göze çarpmaktadır.
Yusuf Akçura, II. Abdülhamid’in istibdadına karşı çıkan ve Mısır’da basılan Türk Gazetesi’nde 1904’te yayımlanan Üç Tarz-ı Siyaset isimli ünlü makalesinde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi açmazda Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük politikasını analiz etmiş, bu üç siyasi yöntemin müsbet ve menfi yönlerini ortaya koymuştur. Üç Tarz-ı Siyaset daha sonra 1912’de İstanbul’da kitap olarak basılmıştır. “Sevgili Ferit” hitabıyla 25 Mart 1904 tarihli mektubunda Yusuf Akçura Üç Tarz-ı Siyaset makalesine dair görüşlerini belirten Ferit Tek’e cevap mahiyetinde şu satırları kaleme almıştır:
“Üç Tarz-ı Siyâset’i iyi bulmamışsın da ‘Üç Siyâset’ demişsin, pekâlâ! Daha selis fakat dediğin gibi biraz prentieux (iddialı). Sen üç siyasetten yalnız birincisi kabil diyorsun. Ben de bilahare görmüş olacağın gibi yalnız birincisi gayr-i kabildir diyorum. Ne kadar taban tabana zıt efkâr. Lakin birinci kısım makalem sırf tarih idi, ma-vaka‘ayı hikâye idi. Tabii bence doğrusu zannolunan bir nokta-i nazardan bakılarak. Lakin asıl kabil-i tatbik olur olan üçüncü makaledir ki onu şimdi artık okumuşsundur ve ancak onu okuduktan sonra öyle bahsedebileceğiz, şimdilik kesiyorum. Eğer karşılık makale yazarsan elbet hoş olur… Acele ediyorum değil mi? Belki benimkini de derç etmeyecekler. Amma ne beis var; yaşasın Şûrâ-yı Ümmet!”
1920’de Yusuf Akçura ve Ferit Tek, Millî Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçecektir. Aynı yıl Yusuf Akçura’nın, Ahmet Ferit Tek’in eşi Müfide Kadri Tek’in kız kardeşi Selma Hanım’la evlenmesi üzerine akraba da olmuşlardır. Millî Mücadele sonrası kurulan İlk Meclis’te iki kadim dost milletvekili olarak görev alır. 1923’te İsmet İnönü tarafından tesis edilen ilk kabinede Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İçişleri Bakanı olmuştur.
Ahmet Ferit Tek’in Londra Büyükelçisi olarak Mayıs 1925’te başlayan ve yaş haddinden emekli olduğu 1943’e kadar hayli uzun süren diplomatlık yıllarında da Yusuf Akçura ve Ferit Tek dostluklarını mektuplarla sürmüştür. Akçura o yıllarda Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda rol almış ve akabinde 1932’de başkanlığa getirildiği gibi mebus olarak da mecliste bulunmuştur. Ferit Tek’in ailesiyle yurda gelebildiği yazlarda Ankara ve İstanbul’da yüz yüze görüşmekteydiler.
1929-1933 yılları arasında Akçura’nın Ankara, İstanbul ve Berlin’den Ferit Tek’e gönderdiği mektuplarda ailevi meselelerden siyasi, ilmi ve diplomatik konulara kadar pek çok havadis görülmektedir. Bu mektuplar arasında Ağustos 1933’te Varşova’daki tarih kongresine Türkiye’nin katılımı meselesi hem siyasi hem de tarihi önemi hasebiyle öne çıkmaktadır.
Akçura’nın kaleme aldığı mektupların yanı sıra Moskova’nın meşhur Kızıl Meydanı’nı gösteren bir kartpostal ile 1906’da Kazan’dan 30. yaşı anısına Ferit Tek’e gönderdiği foto kartı dikkat çekiyor.
Yusuf Akçura’nın vefat ettiği 11 Mart 1935 tarihine dek kesintisiz devam eden bu emsalsiz dostluk, uzak kaldıkları seneler boyunca birbirlerine yazdıkları mektuplar sayesinde aynı sıcaklığı muhafaza edebilmiştir. Bu mektuplar, Yusuf Akçura ve Ahmet Ferit Tek’in hayatlarının karanlıkta kalan bazı noktalarının aydınlatılması açısından önemli olduğu gibi Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e yakın tarihe dair siyasi ve sosyal hadiselere yer vermesi bakımından da kıymetlidir.