
İslâm inancına göre dünya ve ahiret, birbirinin devamıdır ve birlikte kazanılır. İnsanın âhirette bulacağı şey, dünyada iken elde ettiği şeydir. Mümin, dünya ve âhiret dengesini isabetle kurmalıdır. Tek kanatla uçulamayacağı gibi bir tarafın ihmal edilmesi dengeyi bozar.
On yıl boyunca Hz. Peygamber’e hizmet etmesiyle tanınan Enes b. Mâlik, Allah Resûlü’nün en çok yaptığı duanın, “Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” olduğunu nakleder. Bu dua, Allah Resûlü’nün Yüce Allah’tan istediği şeyler içinde en önde geleninin, dünya ve âhiret arasındaki denge olduğunu bize öğretir. Allah Resûlü hem dünya hem de âhiret iyiliği istemek suretiyle bu iki hayatın birbiri ile olan bağına anlamlı bir atıfta bulunmuştur. Daha sonra bu dua, Müslümanların namazlarında okudukları dualardan birisi olan Rabbena duası olarak onların günlük ibadet hayatının ayrılmaz bir parçası hâline gelecek ve böylece müminlerin dünya ve âhiret dengesini korumalarına yönelik mânevî bir vesile sayılacaktır.
BİRLİKTE KAZANILAN HAYATLAR
Allah Resûlü’nün öğretisinde dünya ve ahiret, birbirinin devamı olan ve birlikte kazanılan hayatlardır. İnsanlardan beklenen, hayata gözlerini açtıkları dünya ile hayata gözlerini yumduktan sonraki ahiret arasında bir denge kurmalarıdır. Kasas suresinde bu denge şöyle özetlenir: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma!..”
İSLAM’DA RUHBANLIK YOKTUR
Bu dengeyi sarsacak aşırı uçların bir tarafında tamamen maddeye dayalı olan dünyevileşmiş bir yaşantı, diğer tarafında ise ruhbanlık denilen tamamen mistikleşmiş bir hayat bulunur. Hz. Peygamber’in kendisini ibadete adadığı için eşini ihmal eden sahabe Osman b. Maz’ûn’a söylediği, “Ey Osman! Biz (Müslümanlara) Ruhbanlık emredilmedi...” sözü, insanlardan yeme içme, uyuma ve evlenme gibi dünyevî hazları terk ederek bir ruhban hayatı sürmeleri beklenmediğini açıkça göstermektedir.
DÜNYAYA SARILMAMALIYIZ
Benzer şekilde onlardan Firavun ve Karun gibi dini ve manevi değerlere sırt çevirerek ölçüsüz bir şekilde dünyaya sarılmaları da istenmemektedir. Ne dünyasını ahireti için terk etmesi istenir müminden, ne de ahiretini dünyası için feda etmesi... Allah Resûlü’ne ait bir hadis olmasa da hikmetli ve özlü bir söz olan, “Hiç ölmeyecekmişsin gibi dünyan için, yarın ölecekmişsin gibi ahiretin için çalış!” şeklindeki meşhur deyiş de dünya ve ahiret dengesini vurgular.
İKİ DÜNYA BİRBİRİNİ TAMAMLAR
Hem ilk (dünya) hem de son (âhiret) hayatını kazanmanın ve iki dünya mutluluğunu elde etmenin yolu iki dünyanın birbirinin tamamlayıcısı olduğunu kavramaktan geçer. Allah Resûlü bu hakikati şöyle ifade eder: “Kimin kaygısı ahiret olursa Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünya zelil bir şekilde ona gelir. Kimin kaygısı da dünya olursa Allah onun fakirliğini iki gözü arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez; kendisine ancak onun için takdir edilen dünyalık ne ise o gelir.”
BURASI BİR DURAK YERİ
Dünya hayatı, Hz. Peygamber’in ifadesiyle, ebedî hayat olan ahirete giderken uğranılan bir uğrak mahallidir. Ancak ahiret hayatı insanın buradaki yaşantısına göre şekilleneceği için, dünya hayatı ihmale gelmeyecek kadar önemlidir. Zira insanın âhirette bulacağı şey, dünyada iken elde ettiği şeydir. İnsan, dünya hayatında kendisi için ne gibi bir hayır işlerse, ahirette Allah katında onun karşılığını bulacaktır. Diğer yandan dünya ve ahiret hayatı arasındaki denge, her iki hayatın da aynı derecede önemli olduğu anlamına gelmez; bilakis denge, dünyaya da ahirete de hak ettikleri ölçüde değer vermekle mümkün olur. Ahiret hayatının kalıcı, bâkî ve ölümsüz olması onu geçici, fâni ve ölümlü olan dünya hayatından daha üstün yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Kur’an, “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Âhiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” der. Resûl-i Ekrem, dünya ile ahiret hayatını son derece çarpıcı bir benzetme ile mukayese eder: “Vallahi, ahiretin yanında dünya(nın konumu), ancak birinizin şu (işaret) parmağını denize daldırması gibidir; (parmağının) ne (kadar su) ile döneceğine bir baksın!”
DENGE KURANLAR ÖVGÜYE MAZHAR OLUR
Yüce Allah dünya ve ahiret hayatlarını bir ölçü ve denge içinde yaşayan ve “ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardan” övgüyle söz eder. Böylesi insanlar, hadiste ifade edildiği gibi, Allah Resûlü’nün övgüsüne mazhar olurlar: “Kaygısı en yüksek olan insan, dünya ve ahiret işlerine önem veren mümin insandır.”
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.