İzmir’de yaşayan 50 yaşındaki Dilek Çağdaş, 20 yıl önce kanser hastalığı ile tanıştı. Hiç beklemediği anda göğsünde fark ettiği şişlik ile hastaneye giden Çağdaş’a göğüs kanseri tanısı konuldu.
Hastalığın adını duyunca irkilen ama tedavisini olmaya başlayan Çağdaş, 12 kür kemoterapi ve 30 kür ışın tedavisinin ardından sağlığına kavuştu. Göğsünün bir kısmı alınan Dilek Çağdaş, tam olarak kanserin bütün izlerini sildiğini düşünürken bu defa beyin kanserine yakalandı.
2009 yılında baş dönmesi ve bayılmalarla kendini gösteren beyin tümörü için ameliyat şansı olmayan kadın, yine bir dizi kemoterapi ve radyoterapi sürecine başladı. Gördüğü tedaviler sonrası beyin kanserini de yenen Dilek Çağdaş, çevresi ve doktorları tarafından ‘kanserin yenemediği kadın’ olarak nitelendirildi.
Kansere ikinci kez çelme takmanın mutluluğunu yaşadığı sırada tekrar kanser olduğunu öğrenen Dilek Çağdaş, 20 yıl boyunca aralıklı olarak mücadele ettiği kanser hastalığını üçüncü kez atlattı. Hastalığı atlatmasında en büyük etkenin ise bir kere bile ‘kanser’ adını ağzına almamak ve normal bir hastalıkmış gibi karşılamak olduğunu ifade eden Çağdaş, kanser hastalarına asla pes etmemeleri tavsiyesinde bulundu
Hastalığıyla mücadele ederken asla pes etmediğini belirten Dilek Çağdaş, “İlk kanserle tanıştığımda 30 yaşındaydım, şimdi 50 yaşındayım. Ben pes etmedim, öyle bir huyum yoktur. Sonuna kadar mücadele ettim ve ben kazandım. Pes etmeyin, dik durun. Kanseri ağzıma almamaya, televizyonda çıktığında televizyonu kapatmaya yani kanserli değilmişim gibi yaşamaya başladım ve bunu yendim, faydasını gördüm. Evde kesinlikle hastalığım hakkında hiç konuşulmadı. Filmde çıktıysa en acil yerinde bile kapatılır. O kelimeyi günlük hayatıma, yaşantıma, evime sokmadım” dedi.
Hastalığı boyunca insanların kansere karşı duyarsızlığından dolayı çok olumsuzluklar yaşadığını anlatan Çağdaş, insanların bu tür hastalara karşı daha hassas davranması gerektiğini dile getirdi.
Üç kanseri atlatmanın ardından vücudundaki kaslarda zayıflama oluşan Çağdaş, haftada 3 gün fizyoterapiste gidiyor. Fizyoterapist ile özel olarak çalışmaya başlayan ve ilerleme kaydeden Dilek Çağdaş’ın hastalığın ardından yaşanan fiziksel süreci ve fizyoterapinin önemini ise doktoru Hülya Özlem Şener anlattı. Kanser hastalarında genel olarak görülen lenf ödeminin son derece rahatsız edici ve kozmetik açıdan da büyük problem oluşturduğunu ve yaşam kalitesini düşürdüğünü belirten Dr. Şener, “Burada lenf ödem için önerilen tedavi modeli fizyoterapidir. Dünya literatüründe de tek tedavi yöntemi olarak geçer. O yüzden de lenf ödemde fizyoterapi son derece önem taşır. Bunun yanı sıra kansere eşlik eden başka kanser türleri ya da başka hastalıklar da olabiliyor. Ama her şeyden önemlisi kullanılan radyoterapi, kemoterapi gibi tedavilerin arkasından kas, kemik dokusunda yıkıma sebep olan kortizonlar dolayısıyla da kas iskelet sistemini kuvvetlendirmek açısından mutlaka egzersiz, fizyoterapi çok önemli. Biz de Dilek Hanım’la gerek lenf ödem, gerekse denge bozukluğuna, yürüme kayıplarına bağlı tedavilerimizi devam ettiriyoruz” ifadelerini kullandı.