Salt Galata'da gezip görmeye değil daha çok okumaya dayalı çok değerli bir sergi ve fanzin çalışması devam ediyor. Göçmen sanatçılar için ortak kültürel paylaşım alanı oluşturmaya amaçlayan projeye katılan Suriyeli sanatçı Khaled Barakeh, Batı'nın oryantalist bakış açısıyla Doğu'yu anlamaya çalıştığını bunun için de Doğu'nun acılarını kullandığını söylüyor.
Bundan iyisi Şam'da kayısı... Bir gün bununla ilgili bir sergi yapılacağı kimin aklına gelirdi. Göçmen sanatçılar için ortak bir kültürel paylaşım alanı oluşturulabilir mi sorusuyla yola çıkan Dilek Winchester ve Atıf Akın'ın aklına gelmiş. İkilinin Salt Galata'da açtıkları serginin adı da Şam'da Kayısı. Her şeyden önce bu sergi, duvarlarda sıralı fotoğraflara bakıp geçeceğiniz bir sergi değil. Gözlüğünüzü takıp bütün fanzinleri, alt metinleri tek tek okumanız gereken bir sergi. Dünyanın farklı yerlerinden18 katılımcısı olan serginin İngilizce, Arapça ve Türkçe basılmış 16 fanzini var. Bu katılımcılardan biri de Khaled Barakeh. Suriyeli bir sanatçı olan Barakeh, "Suriyeli bir sanatçı olarak kategorize edilmekten hoşlanmıyorum. Çünkü Suriyeli sanatçı olmak son yıllarda bir trende dönüştü" diyor.
Barakeh'in haklı sebepleri var. Ona göre Batılı, Doğu'da yaşanan her şeyi oryantalist bir bakış açısıyla düşünüyor. Mesela Filistinliler... Savaştan, kayıptan, acıdan bihaber insanlar onların hikayelerini merak ediyor. Filisten'den çıkmış çağdaş bir resim sanatçısından yaşadığı acılarla ilgili resimler yapmasını bekliyorlar. Şimdi Suriyeli sanatçılar aynı süreci yaşıyor dediğimizde Barakeh, "Size aynen katılıyorum" diyor ve ekliyor: "Kimlik meselesinin özellikle altını çizmek gerekiyor. Bu batı tarafında mesele olmaktan çıktı. Suriye gibi doğu ülkelerinde insanlar kendi kimliklerini bulmanın ve özgürce ifade etmenin savaşını veriyorlar. Ortadoğulu sanatçılar için kimlik önemli bir şey. Bu yüzden kimlikle ilgili işlerde kendimizden yola çıkarak bir şeyler üretmeye çalışıyoruz."
Şu an Berlin'de yaşayan Barakeh, daha önce Suriye ile ilgili üç tane iş üretmiş. Daha fazla Suriye üzerine çalışmak istemiyor. Bütün dünyada Suriye konuşuluyor olmasından yararlanmak da istemiyor. Barakeh'in sergideki eserine gelecek olursak. Hikaye, Kuzey İrlanda'nın Londonderry/ Derry şehrine kadar gidiyor. Bu şehirde Katolikler ve Protestanlar yaşıyor. Kentin ortasında bu iki mezhebin birbirine karışmadan yaşadığını simgeleyen bir heykel var. Bu heykel Maurice Harron'a ait. Ellerini birbirine uzatan ama kavuşamayan iki insanı temsil ediyor bu heykel. Barakeh de bu iki elin arasındaki boşluğu tarayıp seramikten bir heykel yapmış.
Bu şehrin tüm mahallelerini inceleyen Barakeh, bu işin birebir Suriye'yle alakası olmasa da etrafında döndüğünü ve bu şehirde gelinen noktanın Suriye'nin geleceği için de bir referans olabileceğini düşünüyor. Bir tarafta Şiiler diğer tarafta Sünniler... Barakeh'in fanzininde tam olarak şöyle yazıyor: "Süphesiz ki her türlü uzlaşma ve iyileşme zaman alır, kolay yolu yoktur, bu daha çok tarihi acılardan uzaklaşma, insanın kendi imgesinin bir bütün olarak farkına varması ve bütün şehre işlenmiş psikolojik bariyerin üstesinden gelmeye çalışmasıdır."
Ergin Çavuşoğlu Sofyalı bir sanatçı. Sınırlar, göçmenlik üzerine çalışıyor ve "Mekansızlık, göç, hareketlilik konularına yoğunlaştım. Ben de göçmenim. Ailem 1989'da yaşanan büyük göç hareketinin içinde bulunmuşlardı. Ben zorunlu askerlik hizmetindeydim. Bulgaristan'daki son zorunlu askerlikti bu. Benim göçmenliğim çok kısa sürdü ama ailemin anlattığı hikayeleri dinledim hep" diyor.
Dilek Winchester, 3 dilli fanzin çalışmasını aslında dünyanın her yerindeki göçmen sanatçılar için bir paylaşım alanı oluşturabilir miyiz sorusu üzerine kurguladıklarını kaydediyor ve ekliyor: "Sergide kendini gösteren üç tema var. Bunlardan biri dil ve çeviri. İkincisi göç. Üçüncüsü ise tohum ve tarım." Amerika'da yaşayan ve çevresindeki çoğu insanın 2. Dünya Savaşı'ndan kaçan göçmen ailelerin çocukları olduğunu belirten Atıf Akın ise "Edward Said'in de dediği gibi Batı'nın entelektüel çerçevesini göçmenler oluşturuyor. Belki Türkiye'yi de böyle bir gelecek bekliyor" diyor.
Diğer sanatçıların da işlerinden biraz bahsetmemiz gerekirse Atıf Akın'ın çalışması New York'taki Metropolitan Müzesi'nden fotoğraflardan oluşuyor. Metropolitan'ın dünyadaki göç yollarını temsil eden bir şekilde kurgulandığını söyleyen Akın, "Birinci fotoğraf Şam Odası. Bu odadaki eşyaları Şam'dan alıp Metropolitan'a Hagop Kevorkian armağan ediyor. Hemen yanda Koç ailesinin hediye ettiği Türk odasını görüyoruz. Odadan çıkınca Antik Yunan geçidi var. Oradan dışarıya çıkıyorsunuz. Bugün de göçmenler Şam'dan İstanbul'a, İstanbul'dan Yunanistan'a, oradan da batıya geçiyorlar" diyor.
Hera Büyüktaşçıyan İstanbul'da yaşayan bir sanatçı. Bellek, hafıza ve öteki olmak üzerine çalışmalar yapıyor. Dilek Winchester ile birlikte ürettikleri işe kısaca bakacak olursak esin kaynakları 1964'teki Nüfus Mübadelesi'nde İstanbul'dan ayrılmak zorunda bırakılan Rum sanatçı Ivi Stangali olmuş. Daha doğrusu Stangali'nin İstanbul'daki hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu'na yazdığı mektup