Mimar Sinan gibi bir devi yetiştiren Osmanlı'nın son başmimarı Abdülhalim Efendi'yi tanıyan var mı? 'Hayır' mı? Siz de hâlâ Dolmabahçe ve Çırağan Sarayı ile Hırka-i Şerif ve Ortaköy Camii'nin mimarını Ermeni Balyan ailesi olarak biliyorsanız, sanat tarihçisi Selman Can'la tanışmalısınız!
Cemal Reşit Rey Konser ve Sergi Salonu, önümüzdeki günlerde bir sergiye ev sahipliği yapacak. "Balyan Ailesi'nin Mimarideki Rolü" isimli fotoğraf sergisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından Atlas Dergisi'nin katkılarıyla hazırlanıyor. Sergide Osmanlı'nın son döneminde etkili olan Balyan soyadlı Ermeni ailenin fertleri tarafından yapıldığı iddia edilen eserlerin fotoğrafları sergilenecek… Buraya kadar her şey normal görünüyor. Ama bu sergiye itirazı olan biri var. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Selman Can. Master tezini bu konuya ayıran Can, Dolmabahçe ve eski Çırağan sarayının bilinenin aksine Nikağos, Serkis ve Agos Balyan kardeşler tarafından değil, son başmimar Seyyid Abdülhalim Efendi tarafından yapıldığını söylüyor. Hocası Prof. Dr. Nurhan Atasoy'la birlikte Çırağan Sarayı üzerine çalışırken bu gerçeği öğrenen Can, Balyan kardeşlere atfedilen bir çok eserin de aslında son başmimara ait olduğunu yüksek sesle dillendiriyor.
Can, Seyyid Abdülhalim Efendi hakkında ilginç bilgiler veriyor. 3. Selim'le başlayan kültürel hayatta değişimin yaşandığı dönemde dünyaya gelen Seyyid Abdülhalim Efendi, 1798'de Mimarlar Ocağı'na girmiş ve 3. Selim'in Avrupa'dan getirdiği hocalardan ders almış. Mühendishanede kalarak hocalık yapmış. Can'ın 'Teorik yönü ağır. Uygulamalarıyla günümüze kadar eserleri ulaşmış ama maalesef tanımadığımız bir mimar.”olarak nitelediği Abdülhalim Efendi, 1824 yılında mühendishanenin en kıdemli hocası iken 2. Mahmud tarafından başmimarlığa yükseltilmiş. 1825 yılından 1831'e kadar başmimar ünvanını taşıyan Abdülhalim Efendi, bir süre Gelibolu'da idari bir göreve gönderildikten sonra Osmanlı su nazırlığının başına getiriliyor. Su kemerleriyle ünlü Osmanlı'nın son döneminde bir çok önemli esere imza atıyor. Mimarlar Ocağı'nın kaldırılmasının ardından başmimarlığın yetkisi altındaki işler farklı müdürlükler şeklinde dağıtıldıktan sonra baş mimarlığa eşdeğer Ebniye Müdürlüğü'ne getirilen Abdülhalim Efendi, 1852 yılında, 54 yıllık mimarlık kariyerine sahip başmimar olarak emekliye sevk ediliyor. Abdülhalim Efendi 1855 yılında da vefat edip, Eyüp'te Taşlıfurun Dergahı'na defnediliyor.
Abdülhalim Efendi'yi önemli hale getiren elbette sadece bu ayrıntılar değil. Sanat tarihçisi Selman Can, hayatıyla ilgili yüzlerce belge buldukları son başmimarın bir çok eserinin 'kasıtlı ya da cahillikten' Balyanlar'a ya da farklı mimarlara affedildiğini ifade ediyor. Bu yapılar arasında Eski Çırağan Sarayı, Beyazıt Yangın Kulesi, İzmir Kışlası, Kütahya Mevlevihanesi, Ortaköy Camii, Hırka-ı Şerif Camii Rami Kışlası, Kasımpaşa Bahriye Mektebi hatta Dolmabahçe Sarayı da var. Osmanlı arşivlerindeki defterlerde tespit ettiği mühürlerin Seyyid Abdulhalim Efendi'ye ait olduğunu vurgulayan Can'a göre Abdülhalim Efendi'nin eserleri İstanbulla sınırlı değil. Balkanlarda ve Anadolu'da da bir çok eseri var.
Dolmabahçe ve Çırağan Sarayı gibi Balyanlara mal edilen bir kaç yapının gerçek mimarının Abdülhalim Efendi olduğunu öğrenen Selman Can, Ermeni kökenli Balyan ailesine mal edilen yapıları araştırmaya başlayınca Abdülhalim Efendi'nin diğer eserlerine de rastlamış. Selman Can'ın dikkatini çektiği en çarpıcı noktalar ise şöyle: Ortada basit bir isim karışıklığı yok. Türkiye'nin kültürel tarihini bilinçli bir sahiplenme var. Bunun sonucu, soykırım meselesinin sıkça dillendirildiği uluslararası arenada, kültürel mirasımız üzerinde hak iddia edilmesine kadar varabilir. Çünkü Ermeni soykırımını savunanlar “Bu coğrafya üzerinde bizim bugün sayısal olarak bir varlığımız yok ama kültürel olarak hala ordayız” diyor. 3. Selim döneminden itibaren de saraya yakınlık kurarak büyük çaplı projelerde görev alan Balyanların isimleri bugün Nusretiye Cami, Dolmabahçe Sarayı, Rami Kışlası, Beylerbeyi Sarayı, Ortaköy Cami, Hırka-i Şerif Camii, Çırağan Sarayı, Beyazıt Yangın Kulesi ve boğaziçinde bir çok kasrın mimarı olarak geçiyor. Yaptığımız çalışmalarda şunu tespit ettik. Balyanlar bu yapılarda demin anlattığımız şekliyle mimar değil müteahhit, yapıların kalfası durumundalar O döneme ait belgelerde “şu yapıyı şu kadar parayla üzerime aldım müteahhidiyim” diye imzaları var. Ama yabancılara kendilerini mimar olarak tanıtıyorlar. Balyanların ismi o dönemde bir çok yolsuzluk olayına da karışmış.
Örneğin fabrika yapmak üzere aldıkları Galatasaray adasını kendi miraslarına kaydetmişler.