Yazar Hakkı Tarık Us tarafından düzenlenen 1943 tarihli yazarlar jübilesi kitabı “50 yıl” Basın İlan Kurumu tarafından tekrar okura sunuldu. Eserde çoğu bugünkü okura yabancı olan 63 ismin ilk ürünleri ve el yazıları bulunuyor. Abdülhak Hamid’in kardeşi Mihrunnisa Tarhan jübile ertesinde vefat ederken hasta olan Behice Ziya Kollar son mektubunu Us’a yazmıştır: “Hayatımın dem-i hazanında bana bir ilkbaharı yaşattığınızdan dolayı arz-ı minnettari ederim.”
Bay Tarık Hakkı Us’a.Pek değerli, pek sevgili meslekdaş!…
Benden istediğiniz yazıyı gönderiyorum. O gün gelip gelmeyeceğimi bugünden kestiremem. Herhalde o şerefli törende bulunmak için çok çalışacağım.Gözlerinizden öperim. Büyük bir sevgi ile…
Halid Ziya Uşaklıgil 1941 – Yeşilköy”
Uşaklıgil, bu zarif notla birlikte biri çalışma ofisinden, diğeri 12 yaşında iken çekilmiş başında fesi olan iki fotoğrafını ve daha o yaşlarda iken bir mecmuada yayınlanmış ilk yazısını Hakkı Tarık Us’a gönderir. Eski ve yeni el yazıları da mektubuna eşlik eder. Takvimler 6 Şubat 1943 gününü gösterirken Basın Birliği ‘yle birlikte gazeteci yazar Hakkı Tarık Us, Halid Ziya Uşaklıgil ile birlikte basın hayatında 50 yılı geride bırakmış olan kalem erbaplarını ilk kez buluşturur. Aralarında kimler yoktur ki… İbnülemin Mahmut Kemal İnal, İsmail Fenni Ertuğrul, Mustafa Asım Yörük, Ahmet İhsan Tokgöz, Ömer Ferid Kam, Mehmet Ali Ayni, Hüseyin Rahmi Gürpinar, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit Yalçın, İsmail Hakkı Eldem, Mehmet Tevfik Bilge, Veled İzbulak, Kirkor Kömürcüyan, Mehmet Emin Yurdakul... Yazı hayatında 50 yılını dolduranlar arasında iki de kadın yazar vardır. Bunlardan birisi Abdülhak Hamit Tarhan’ın kız kardeşi şair Abdülhak Mihrünnisa Tarhan’dır. Diğeri de 1890 yılında Ahvâl-ı Âlem adlı bir romanı yayımlanan ilk kadın mütercimlerimizden Behice Ziya Kollar…
Jübilesi yapılacak isimler 6 Şubat günü saat:13.00’den itibaren önce Eminönü Halkevi’nde buluşmaya başlar. Burada bir sinema kamerasıyla her bir yazarın görüntüsü alınır konuşmaları kaydedilir ve fotoğrafları çekilir. Çekimler bittikten sonra otomobille İstanbul Üniversitesi Konferans Salonu’na geçilir. Tören Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in konuşmasıylasaat 16.00’da başlar. Yücel bu konuşmada okuma ve yazmanın yiyip içmek kadar önemli olduğuna vurgu yaparak yazı hayatına emeği geçenler için yapılan bu jübilenin önemine değinir. Kapanış konuşmasını ise en geç yazar Nihal Yar yapar.
HINCA HINÇ DOLU SALON
Salon hınca hınç doludur. Günün önemli yazar, siyasetçi, akademisyen ve gazetecileri oradadır. Bu aynı zamanda Türk basınında ilim, sanat ve edebiyat adamları için yapılan ilk toplu jübiledir. En çok alkışı Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Mehmet Emin Yurdakul alır. Törene kadın yazarlarımızdan Abdülhak Mihrünnisa Tarhan ve Behice Ziya Kollar sağlık sorunları nedeniyle katılamazlar. Abdülaziz Mecdi Tolun, Hayrettin Nedim Göçen, Hüseyin Suad Yalçın, Abdurrahman Adil Eren, Kazım Uz, Fahrettin Reşat Amidamiri, Ali Faik Üstün İdman ve Ahmed İhsan Tokgöz’ün ise ömürleri bu töreni görmeye yetmez.
SERGİ AÇILIR
Jübilenin ardından ertesi gün Beyazıt’ta jübilesi yapılan yazarların basılı eserlerinden oluşan bir sergi açılır. Jübileye katılan günün önemli yazar ve sanatkarları akşam ise Taksim’de yapılacak basın balosuna davet edilir.
Tarık Hakkı Us tarafından “50 Yıl” adıyla kitaplaştırılan bu jübile hakkında günlerce konuşulur. Gazetelerde yazılar yazılır. Yazıların büyük çoğunluğu övgüyle bahsetse de eleştirenler de vardır. Yine jübileye katılan yazarlarla yapılan söyleşiler gazete sayfalarında yer alır. Basın İlan Kurumu tarafından geçtiğimiz aylar Tarık Hakkı Us imzalı bu albüm kitabın yeniden tıpkıbasımı yapıldı. Basın, kültür ve düşünce hayatından 63 ismin fotoğraflarının, kendi el yazı örneklerinin ve ilk ürünlerinin yer aldığı albüm dijitale de aktarıldı.
- Patron olmayan tek gazete ve matbaa sahibi
- Hakkı Tarık Us 1956 yılında vefat ettiğinde ardında pek çok edebiyatçı ve yazara yaptığı jübilelerle anılmıştır. Yazar Orhan Seyfi Orhon onun ölümünün ardından kaleme aldığı yazıda şunları söyler: Hakkı Tarık Us, gösterişsiz, halis ve samimî bir insan örneğiydi. Kim olursanız olun, çekinmeden konuşabilirdiniz. Babıali’de patron olmayan tek gazete ve matbaa sahibi o idi. Vakit’de çalışan muhabirleri, musahhihleri, fotoğrafçıları, muharrirleri değil; talebeleri, arkadaşları dostları idi. Çalışma ücretlerine onun dostluğunu da ekleyerek meslektaşlarının aldıklarının çok azına, memnunlukla hizmet ederlerdi. Hakkı Tarık Us’un taklid edilemez tarafı, başkalarının işleriyle uğraşmaktan zevk almasıdır. Eski tabiriyle “Diğerkamlık” onda âdeta bir hastalık haline gelmişti. Küçücük bir cep defteri vardı. Orada incecik yazılarla bir sürü iş yazılı idi. Hiç biri kendi işi olmamak şartıyla, kimi vilayetlerde, kimi vergi dairesinde, kimi Maarif Müdürlüğünde, kimi belediyede, kimi partide, kimi ticaret odasında halledilecek meseleler... Sabahtan akşama kadar bu yerlere gider, bu işlerin peşinden koşardı.
- Nihayet, yine başkalarına ait olmak üzere muharrirlerin Jübilesini yapmayı resmi bir vazife gibi üzerine aldı. Bununla nasıl uğraştığını bilirim. Bir gün benim unuttuğum bir tarihte hatırlamadığım bir yazı, mı bulup çıkarmış, kaç senelik yazar olduğumu bana söylemisti. Vakit’de labirentleri andıran kütüphanesinin bitişiğinde, türlü ciltler yığılmış odasında çalışırdı. Yatak odası da oracıkta idi.
- Vaktiyle bir kalp krizi geçirdiği halde bu minare boyundaki merdiveni çıkarak buraya çalışmaya gelirdi.Böylece Eşref külliyatını topladı. Ona hemşehrilik borcunu ödedi. Ahmet Mithat’ın hayatını, mektuplarını, şiirlerini, aşkını bu tozların arasındasından meydana çıkardı. Nihayet sahiden siyasî tarihe hizmet eden büyük bir eser olarak 93 mebusanının müzakerelerini notlarla, haşiyelerle neşretti.Unutulmuş insanlar, hatırlanmak için onun alâkasını bekliyorlardı. Bütün bu isleri tertipleyen, jüpile yapılacakları bulup meydana çıkaran, merasim hazırlayan, sonra da bunları kitap şeklinde bastıran oydu. 25 yıllıklardan sonra iki defa elli yıllıkların jübilesini yapmıştı. Bir üçüncüsüne sıra geliyordu. Yine bir takım meçhullere karışmış hayal i adamlar, hasta, mâlûl. yorgun; silinmiş yüzleriyle hayata çıkacak onun verdiği ruhla teneffüs edecek, yok olmuşken yeniden mevcut olacaklardı.
- Eyvah, hepimize yazık oldu! Bundan sonra bizimle onun gibi kim uğraşacak? Bizi ileride kim hatırlatacak? Kim a nacak? Unutulmaya mahkûm bizler en iyi dostumuzu kaybettik! Hakkı Tank Us’un kendi dâvası pek az şeydi.”
- Jübilenin ertesi günü vefat eder
- Jübilenin ertesi günü Abdülhak Mihrunnisa Tarhan vefat eder. Vefatının ardından gazetede şu haber çıkar: “Teessürle haber alındığına göre dün jübilesi yapılan yaşlı muharrirlerden biri hayata gözlerini yummuştur. Merhume, Hekimbaşı Abdülhak torunu ve Tahran sefiri merhum Hayrullah Efendi’nin kerimesi ve şair merhum Abdülhak Hamid’in hemşiresi Bavan Abdülhak Mihrünnisa’dır.” Hakkında şu bilgilere ulaşıyoruz: Şair. Bebek’te 1864 yılında doğmuş. Babası, tarihçi Hayrullah Efendi’dir. Şair Abdülhak Hâmid ağabeyidir. Babası Tahran’daki görevi sırasında öldüğünde çok küçüktür. Evde ve Atpazarı İnâs Rüştiyesi’nde başlayan eğitimi Hoca Tahsin Efendi’den aldığı özel derslerle devam etmiş. Bir Fransız matmazelden Fransızca okumuş. Yirmi yaşındayken Keçecizâde Fuad Paşa’nın torunu Mustafa Hikmet Bey’le evlenir, bir oğlu ve küçük yaşta vefat eden bir kızları doğdu. Ancak mutlu olamayıp ayrılır. Çamlıca’da babasına ait köşkte ikimat eder ve 1943’te vefat eder. Bir kısmını Hazîne-i Evrak, Servet-i Fünûn gibi dönemin dergilerinde yayımladığı şiirlerinde ağabeyinin etkisi altında kaldığı söylenir.
- Bacaklarım tutmuyor
- Geçtiğimiz günler kayıp romanı Pakize’nin yeniden Koç Üniversitesi Yayınları tarafından okurla buluştuğu Behice Ziya Kollar’ın ise son mektubu Hakkı Tarık Us’a yazılmış. Mektupta Kollar, jübile için davet edilmesinden dolayı çok mutlu olduğunu söyler ancak neden katılmayacağını şöyle açıklar: “Bir buçuk seneden beri bacaklarım tutmuyor. İki adım atmak kabil değil, bu elvermiyormuş gibi on beş günden beri böbreklerimden muzdaribim, esir-i firaşım. Bu şeriat tahtında İstanbul’a kadar kadar seyahatin benim için kabil olamayacağını zatıalileri de taktir eder, beni maruz görünüz. Hayatımın dem-i hazanında bana bir ilkbaharı yaşattığınızdan dolayı arz-ı minnettari ederim.” Hakkında çok az bilgi olan isimlerden birisi de Behice Ziya Kollar’dır. Vefatına dair bile bir bilgi yoktur.
Kuyrukluları giyip elalemin içine nasıl çıkarız?
Basın Balosu’na davet edilen İbnülemin Mahmut Kemal katılmaz ve bunun gerekçesini bir gazeteciye şöyle açıklar: “Bize bir davetiye göndermişler. Fakat devetiyenin altında yazıldığı üzere smokin midir frak mıdır? Nedir. Şu kuyruklu elbiselerden giymemizi istiyorlar. Biz o kuyrukluları giyip de elalemin içine nasıl çıkarız?” Bu cümelleri Vatan gazetesinde okurla paylaşan Faruk Fenik yazısına balodan şu izlenimi ekliyor: “Taksim Belediye Gazinosuna gittiğim zaman orada eski üstatlardan bu kuyrukluları giymek külfetine katlanabilecek çok fazla kimseye rastlayamadım.”
Beş yılda bir yapılsın
Hakkı Tarık Us Jübilede yaptığı konuşmasında bu jübile törenlerinin beş yılda bir yapılmasını önemiştir: “Benim basından anladığım, gazeteciler ve mecmuacılarla, hikâyecilerle, romancılarla sınırlanmış bir meslek değildir. Basın bütün mesleklerle birden ilgili hatta bütün mesleklerin ihmal ettiği yerde onları ikmal edicidir. Geçenlerin vazifesi gelenleri yetiştirmektir”
Ziya Uşaklıgil palamut tüccarı ol demiş
Hakkı Tarık Us jübilede yaptığı konuşmada 40 yıldır sır gibi sakladığı bir gerçeği itiraf eder. Konuşmada 1900’lü yılların başında tanımadığı bir imzanın sahibinden Uşaklıgil’in mektup aldığını hatırlatır. O mektupta birkaç şiir ve makale vardır. Uşaklıgil’e bir baba bu yazıların oğluna ait olduğunu belirterek henüz 10-12 yaşlarında olan oğlunu İstanbul’a gönderip okutsun mu yoksa tüccar mı yapsın diye sorar. Uşaklıgil’den gelen cevap tüccar yapması yönündedir. İşte o mektubu bir baba rölüyle kaleme alan Hakkı Tarık Us’dur. Müsearla mektubu göndererek Uşaklıgil’in kendi yazıları hakkında fikirin öğrenmek istemiştir. Ancak Uşaklıgil’in ‘tüccar ol’ çağrısına kulak asmayıp gazeteci ve yazar olduğunu da bu konuşmada itiraf eder.
- Meraklıları online ulaşabilir
- Mehmed Fatih Can’ın yayın yönetmenliğini yaptığı eser sınırlı sayıda basılırken, kitabın dijital versiyonu Basın İlan Kurumunun resmi web sitesi bik.gov.tr üzerinden online olarak meraklıların ilgisine sunuldu. Üzerinden yıllar geçen solgun görünümlü fotoğraflar teknolojinin imkânlarıyla netleştirildi.