Tarihin her döneminde uzun iktidarlar ülkelerin dönüşümüne sebep olur. Türkiye’de de 20 yılı aşan AK Parti iktidarının Türkiye’yi bambaşka bir yere getirdiğini rahatça dile getirebiliriz. Peki, kültür-sanat alanında iddia edildiği gibi “Hiçbir şey yapılmadı” mı? Ana kalemlere bakalım ve meselenin esasını ortaya koyalım…
Kültür ve sanat söz konusu olduğunda popüler başlıkların yanı sıra uzun vadede toplumların gelişimini ve yönünü belirleyen, az görünen, az talep gördüğü düşünülen kısımlar da olur. Çok satan kitaplar, popüler tiyatro oyunları, milyonları peşinden koşturan diziler, gişe rekortmeni filmler en ciddi göstergelerdir. Bunun yanında çok okunmasa da memleketin felsefesine, anlam dünyasına ve duygusuna yön veren kitaplar, daha çok yöntem oluşturan diziler ve memleketi anlatmasının yanı sıra “Türk Sineması” denen olguya şekil veren filmler de vardır. Yani konuyu değerlendirirken bu ayrımı yapıp, gösterge alanını genişletmek gerekiyor.
Sayfamızın meramı sinema olduğundan bu alana dair örnekler ve bağlantılı alanlara yönelik belirteçlere bakmamız gerekiyor.
İddia edildiği gibi; 20 yılda Türk sineması bir yere varamadı ve yeni Metin Erksanlar, Halit Refiğler, Ömer Lütfi Akadlar, Yücel Çakmaklılar, Yılmaz Güneyler çıkaramadı mı?
Öncelikle her dönemi kendi dinamiklerine göre değerlendirmek gerekiyor. Ülke sineması diye bir olgudan söz edeceksek bu en çok tanımlayan bağımsız filmlerdir (festival filmleri). Zira gişe sineması bütün dünyada genel manada aynı şeti tanımlar ve aynı şeye hizmet eder (ticaret).
Bağımsız sinemada yepyeni bir hava oluştu
Bağımsız sinemanın yaşam alanı olan festivallere baktığımızda Türk Sineması’nın, öncesinde hiç olmadığı kadar başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın en önemli sinemacıları arasında gösterilen Nuri Bilge Ceylan, uluslararası başarısı tescillenmiş Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim gibi usta isimler 90’larda başladıkları yolculuklarını 2000’lerde zirveye çıkardı. Yanı sıra özellikle son 10 yılda adından söz ettiren onlarca yönetmenden bahsedebiliriz. İktidara muhalif olarak bildiğimiz isimler de buna dahil (Emin Alper, Özcan Alper, Onur Ünlü, Kaan Müjdeci ve daha niceleri). Her birinin ismini tek tek sayamayız tabii ki. Adı geçen ve geçmeyen yönetmenleri AK Parti iktidarı doğurdu ya da var etti diyemeyiz elbette. Ancak iktidarın yönettiği ülkedeki iklimin sonucu olarak başarının ortaya konduğunu kabul etmek gerekiyor. Bütün bunlar yaşanmasaydı “AK Parti yüzünden” denmeyecek miydi? O halde şimdi ne demek gerekiyor?
Dizi sektöründeki başarı
Diziler apayrı bir başlık… Doğrudan sinema olmasa da sektörü besleyen büyük bir kaynak olması hasebiyle dizi sektöründeki gelişimi de yazının kapsamına almamız gerekiyor. Zira Türkiye dizi ihracatında dünyada ikinci sırada. Yapımlar önce Türkiye’de televizyonda yayınlanıyor ama dizilerin ömrünü yurt dışı satışları belirliyor. İhraç edilen bir yapım Türkiye’de yüksek reyting almak da yoluna devam ediyor.
Neden varılan her hedefte yine geride kalıyoruz?
Dünyada net olarak “Türk Sineması” denen bir olgudan. Bahsetmek tartışmalı ise bunun sebeplerine bakmak gerek. Sadece yöneticileri değil üreticileri de ilgilendiren bu konu için doğru ya da yeterli adımların atılmadığını belirtmek gerek.
YETMEZ AMA EVET Mİ?
Neticede…
Altını kalınca çizmek gerekiyor…
Geldiğimiz nokta yadsınamaz. Ancak ne destekler ne de başarılar potansiyelimizi yansıtıyor. Yepyeni bir vizyonla, uzun vadeli programlarla, geride kaldığımız yarışta akranlarımıza yetişebilmemiz Ege potansiyelimizi kullanabilmemiz için çok yönlü kat be kat desteğe ve üretime ihtiyacımız var.
KÜLTÜR BAKANLIĞI VE TRT’NİN DESTEKLERİ ÖNEMLİ
- 2004 yılında yapılan sinema yasası ve sonrasındaki düzenlemelerle Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteği yıllık yüz milyonlarca liraya ulaşmış durumda. TRT’nin 12 Punto organizasyonu da 6 yıldır onlarca sinemacıyı destekledi. Ayrıca dünyanın en önemi sinemacılarının ülkemiz sinemacıları ile buluşmasını sağlıyor.
- Gişeye de kısaca bakmak lazım. Çünkü 2000’lerin başında bu ülkede yılda sadece 5-10 film yapılırken bugün 150’den fazla yapım izliyoruz. Döviz bazında bütçeler kadar hasılatlar da yükselmiş durumda.
Festivallerde durum iç açıcı değil
- Festivallere baktığımızda durum pek iç açıcı değil. Ülkenin en köklü festivallerinin yapılamadığı, Malatya Film Festivali gibi potansiyelini ispat eden organizasyonun bitirildiği, İstanbul Film Festivali, Altın Portakal ve Altın Koza ayarında yeni bir organizasyonun neşet edemediği (Boğaziçi Film Festivali hariç) bir ortam söz konusu.
- Diğer taraftan kısa film festivallerinde ise rekor seviyede artış var. Belki ülkenin yarısında festival düzenleniyor ve şehirler sektör temsilcileri ile tanışıyor.
- Festival kürsülerinin siyasi söylem alanına dönüşmesi de genel manada kabul edilebilir ama öylesine frijit bir hava oluşuyor ki, izleyici filmlerden uzaklaşıyor.