İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Stalin’in ordusu etrafı yağmalamaya başlamıştı. Almanya’nın işgalinden sonra 3 milyon kadına tecavüz eden bu ordunun yeni işgal planında hedef: İstanbul olmuştu. Stalin, fırsat bu fırsat düşüncesiyle Boğazları ele geçirme planları yaparken Tatarların bu plana engel olabileceği düşüncesiyle ilk emrini verdi: Kırım’da tek bir Tatar Türkü dahi istemiyorum. Son 300 yılı Rus Çarlığının sayısız etnik temizlik planlarıyla mücadele içinde geçen Tatarların zaten birçoğu 93 Harbiyle Türkiye’ye göç etmişti. Arkada kalan Nugay ve ailesi gibi yüzbinlerce Tatar Türkü ise tekrar bir soykırım teşebbüsüyle 18 Mayıs’a uyanıyordu.
- O sıralarda Nugay’ın ne Stalin’in İstanbul’u işgal planlarından haberi vardı ne de boğazların stratejik öneminden. Tek bildiği akranı Rusların ne zaman oyun kazansa onu ‘pis Türk’ diye aşağıladığıydı.
O sıralarda Nugay’ın ne Stalin’in İstanbul’u işgal planlarından haberi vardı ne de boğazların stratejik öneminden. Tek bildiği akranı Rusların ne zaman oyun kazansa onu ‘pis Türk’ diye aşağıladığıydı.
Bir gece vakti gürültüye uyanan anası Cemile, Nugay’ı da kaldırdı. Git bir bak ne oluyor diye. Cemile’nin tedirgin olmak için yaşadığı sayısız tecrübe vardı balasına kıyamıyordu ama yaşadıkları ona her an tedirgin olması gerektiğini öğretmişti. Nugay söylene söylene uyandı. Küçücük bir çocuktu ne dünyayı tanıyordu ne de kendi yaşadığı toprakları. Onun çok daha büyük planları vardı: Yarın sabah arkadaşlarıyla yüzmeye gideceklerdi. Nihayet savaş bitmiş, kış geçmişti. İlk cemre düşmüş, Mayıs’ın 18’i gelmiş, havalar ısınmıştı. Kendi gibi yetim kalmış arkadaşı Giray ile gizlice bir plan yapmışlardı. Sabah erkenden uyanıp tarladaki işlerini halledince denize gidip yüzeceklerdi.
- Almanya’yı işgal ettiğinde 3 milyon kadına tecavüz eden bir orduya karşı reisin ne anlama geldiğini öğrenmişti o gün. Erken büyüyenlerdendi o da. Kendisine kızıyordu. Anamdan gizlice denize gitme planları yaparsam başıma bu gelir diyordu. Oysa Stalin’in yeni planı İstanbul’du.
Nugay’ı, anasını, ablasını tanıdığı herkesi trenlere doldurmuşlardı.
- Yaşlılar nefes alamadıklarından daha yola çıkmadan hayatını kaybetmiş Nugay ablaları ile anasını askerlerden korumanın telaşına düşmüştü.
Almanya’yı işgal ettiğinde 3 milyon kadına tecavüz eden bir orduya karşı reisin ne anlama geldiğini öğrenmişti o gün. Erken büyüyenlerdendi o da. Kendisine kızıyordu. Anamdan gizlice denize gitme planları yaparsam başıma bu gelir diyordu. Oysa Stalin’in yeni planı İstanbul’du. Boğazları kontrol etmeye karar veren bir savaş suçlusu Aqyar’da, Bahçesaray’da, Aluşta’da, İnguşya’da, Çeçenya’da milyonlarca gencin hayatını değiştiriyordu.
Bir avuç halk değil bir yumruk milletiz: Qırım, Vatan, Millet!
- İlk kez 12 yaşında duyduğu ‘Pis Türk’ün ne anlama geldiğini de yaşayarak öğrenen Nugay evlatlarına vasiyetini vermişti: Mezarımı bir çınarın gölgesine yapın. Çınara da Gök bayrak ile Al bayrağı asın. Asın ki bin yıldır bizi topraklarımızdan atmak için her türlü zulmü reva görenler bu toprakların kökünden Tatar Türkünü söküp atamayacaklarını iyice bellesinler.
- Nugay ve akranlarının kaderine hayatları boyunca hakları için mücadele etmek, kimliklerini unutmamak için savaşmak düşmüştü. Tıpkı son 300 yıldır Kırım'da doğan tüm Tatar Türkü gibi
Nugay anca 60’lı yaşlarında vatanına dönebilmişti. Ne kurşuna dizilen anasının, ne ablasının ne de savaşta ölmüş babasının mezarları vardı.
- Doğduğu, büyüdüğü eve Rus bir aile yerleştirilmişti. Varsın orası onların olsun ben yurtsuz kalmak ne demek bilirim deyip konuyu üstelememişti.
- Tatarların bu sefer yollarda ölmeye niyeti yoktu. Hepsi toplanmış Bahçesaray sokakları ‘Qırım, Vatan,Millet’ sesleri ile yankılanıyordu. Ellerinde gök mavi Kırım bayrağı, al kırmızı Türk bayrağı, üç renkli Azerbaycan bayrağı ile haykırıyorlardı.