Toplantılarda, zorunlu eğitimin ve müfredat tekelinin eğitimin kalitesine olumsuz etkileri tartışıldı. Konuşmacılar, 12 yıllık zorunlu eğitim süresinin ülke kalkınmasına katkı sunmadığını, aksine yetenek israfı, mesleki eğitime ilgisizlik ve diplomalı işsizlik gibi sorunlara yol açtığını ifade etti. Köylerin boşalmasıyla ziraat ve hayvancılıkta gerileme yaşandığı, meslek sahibi bireylerin yetişmediği ve sanayicilerin nitelikli eleman bulmakta zorlandığı vurgulandı.
Eğitimin felsefesine uygun olmayan yapılar
Uzmanlar, Batı merkezli zorunlu eğitim anlayışının Türkiye’nin kültürel ve toplumsal yapısına uygun olmadığını belirtti.
Eğitim sisteminin sınav odaklı hale gelmesiyle öğrencilerin hayata hazırlanmak yerine test çözmeye odaklandığı ifade edildi. Zorunlu eğitimin, çocukları 18 yaşına kadar hayatın gerçeklerinden uzaklaştırdığı ve bireylerin meslek edinme becerisi geliştiremediği de dile getirildi.
Müfredat tekelinin eğitime olumsuz etkisi
Zorunlu eğitimin müfredat tekelini beraberinde getirdiği, bu durumun eğitimi okul duvarları arasına hapsettiği ve uygulamalı derslerin yapılamaz hale geldiği belirtildi. Müfredat esnekliğinin olmamasının, eğitimi monoton bir yapıya dönüştürdüğü ve öğrencilerin sosyal beceri ve sorumluluk kazanamadığı ifade edildi. Ayrıca sınav sisteminin eğitimi bir rant alanına dönüştürdüğü, bunun da hem öğrencilere hem de velilere zarar verdiği vurgulandı.
Yeni projeler ve gelecek umudu
Türkiye Yüzyılı maarif modeli, MESEM ve ÇEDES projeleri, eğitimde reform girişimleri olarak değerlendirildi. Uzmanlar, yeni müfredat çalışmalarının eksikliklerine rağmen, eğitime ruh ve içerik kazandırma potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Bu projelerin desteklenmesi gerektiği ifade edildi.
Zorunlu eğitim: Bir hak mı, dayatma mı?
Toplantılarda, zorunlu eğitimin bir hak olmaktan çıkarılıp dayatma aracına dönüştüğü dile getirildi. Aile ve çevrenin eğitim üzerindeki etkisinin en aza indirilmeye çalışılmasının, öğrencilerin bireysel düşünce dünyasının şekillenmesini olumsuz etkilediği vurgulandı. Eğitimin daha özgür ve esnek hale getirilmesi gerektiği belirtildi.
Eğitimde yeni bir dönem başlıyor
Toplantının sonuç bildirgesinde, zorunlu eğitim ve müfredat tekelinin kaldırılması için köklü değişikliklerin şart olduğu ifade edildi. Eğitim sisteminin, bu toprağın ruhuna uygun bir felsefeyle yeniden şekillendirilmesi gerektiği vurgulanırken, mevcut reformların desteklenmesi gerektiği belirtildi.
Yeni müfredatla yeşeren ümitler
Panel ve çalıştay toplantıları boyunca
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
de gündeme geldi ve geniş müzakerelere konu oldu. Zorunlu eğitim ve müfredat tekeli ile ortaya sıkan sorunların
önündeki en büyük iki engel olduğu dile getirildi.
Müzakerede ortaya çıkan ana başlıklar şöyle:
Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık iki yıldır süren ve adı
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM)
olan geniş çaplı yenilik çalışmaları sürüyor. Mevcut çabaları önemsiyor ve eğitimin problemlerinin anlaşılmasında ve aşılmasında önemli adımlar olarak görüyor ve destekliyoruz.
Zorunlu eğitim kaldırılmadıkça ve öğrenci çoğunluğunu mesleğe yönlendiren reformlar hayata geçirilmedikçe müfredat dönüşümleri etkisi zayıf kalacak.
Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli
Herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak üzerine kurulmuş bir sistemi öncelikle değiştirmeliyiz.
Çocuklara ürün dosyası (portfolyö) kullanan sisteme geçilmeli ve bitirme sınavları gelmeli.
Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli, branşlaşma yani yönlendirme erkene çekilmeli, sınıf geçme yönetmeliği zorlaştırılmalı.
Milli Savunmada,
“zihni milli ve aidiyeti yerli olanların”
asırlık sorunları nasıl çözdüğünü görüyoruz. Savunma sanayi bize şunu gösteriyor:
Eğer taklitte kalıyorsanız, kopyalama ile meşgulseniz, ürettikleriniz araştırma- geliştirmeye (AR-GE) dayalı değilse, teknolojik bağımlı ülkeler sınıfında kalmaya mahkûmsunuz.
Okullarda öğretmen ve öğrencilerdeki umumi şevksizliğini ve heyecansızlığını ortadan kaldırmanın tek yolu var:
Kendi tecrübe ettiklerinizden yola çıkmak…
'Bazı değişimler ve cesur atımlar var'
Dünyanın en iyi eğitim modeli de olsa onda kendisinden bir katkı ve değer görmeyen öğretmen ve öğrenci modele/esere/harekete sahip çıkmaz/çıkmıyor.
Temennimiz yeni müfredat ve maarif modeli ile başlatılan yerli ve milli müfredat çalışmalarının güçlenerek devam etmesi; bu çalışmalar sonucunda da felsefesi ve kavramları ile bize ait bir eğitim modelinin vücuda gelmesi.
Sıra, Yeni Müfredatın uygulanmasının önündeki en büyük engel olan zorunlu eğitime çözüm bulunmasına gelmeli. Zorunlu müfredatla birlikte merkezi müfredatların esnetilmesi ve müfredatların çeşitlendirilmesi üzerine de çalışmalar başlatılmalı.
Bu çalışmada, zorunlu eğitimin 5, 8 veya 12 yıl gibi sayısal bir tartışmanın ötesinde, ferdin kendisini keşfetme, yeteneklerini geliştirme ve geleceğine yön verme sürecinde önemli bir araç halinde yeniden ele alınması konuşulmuş bu çerçevede çözümler üzerinde duruluyor.
Bu amaçla şu sorulara cevap aranmıştır:
• Kişinin bir daha hiç karşılaşmayacağı testlerin öğrettiği sorularla belirli bir kalıba sokulmasının önüne nasıl çıkabiliriz?
• Başı sonu belirlenmiş müfredatla insan zihni güdükleştirmesinin önüne nasıl geçebiliriz?
• İnsanoğlunun özgürleşmesine yol açacak hareketliliğin temellerini teşkil edecek bir yapılanmayı nasıl sağlayabiliriz?
• Öğrencilerin farklı öğrenme hızlarına ve ilgi alanlarına uygun bir eğitim almalarını sağlamak için ne yapabiliriz?
• Okulları diğer kapitalist kurumlar gibi pazarlama ve satış yapan ve ticaret metaı olmaktan nasıl kurtarabiliriz?
Her ferdin potansiyeli en üst düzeyde kullanılacak
Bu çalıştay toplantılarında öğrenciyi belli bir alana yönlendirmek yerine, onların ilgi ve yeteneklerine uygun alanlarda kendilerini geliştirmelerine imkân tanıyan bir eğitim sistemi gündeme getirilmekte. Lise ve üniversite eğitimi dışında da kendini geliştirenlerin (kurslar, stajlar vb.) önünü açan, okul dışı kazanımları için ölçme ve değerlendirme sistemlerine dahil eden çözümler gündeme geldi. Bu sayede, öğrenme hızları farklı olan fertler arasında eşitsizliğin ortadan kalkacağı ve her ferdin potansiyeli en üst düzeyde kullanabilecek.
Yapay zekâ ve teknoloji kullanımı
Yine bu çalıştayda mevcut eğitim anlayışının özellikle beceri ve kazanımların değerlendirildiği bir yapıya geçilmesi konusu gündeme getirildi. Yapay zekânın ve uzaktan eğitim alanındaki gelişmeler; eğitimin dijitalleşmesi, okul ve eğitim anlayışında büyük değişikliğe yol açıyor. Herkesin kolayca bilgi kaynaklarına ulaştığı çağımızda artık okullarda teorik bilgi vermek anlamsızlaştı. Uygulama ve tecrübe kazanımının öne çıktığı eğitimler önem kazandı. Yeni anlayışta okullar bilgi yükleyen merkezler olmaktan çıkmakta; eğitimleri koordine ve takip eden kurumlar haline dönüşmekte. Bilgiyi değil, bilginin kullanımını ve üretilmesini değerlendiren, özellikle kazanım ve becerileri ölçen ölçme değerlendirme merkezleri olarak konumlanmakta.
Zorunlu eğitim ve müfredat tekeli gibi uygulamaların zihinlerden çıkması için özgür ve müfredat çeşitliliğine imkân veren esnek yapılar gündem olmalı. Sonuç olarak, okulların eğitim deyince herkesin aklına sınıflarda sırada oturan çocuklar ve tahtanın başında onlara bir şeyler anlatan bir öğretmen veya (üniversiteler için) bir doçent veya profesör (eğer yeteri kadar öğretim görevlisi varsa) anlayışı son bulmalı.
Esnek ve özgür bir eğitim ortamı
Bu rapor çalışması ile kapsamlı olarak insanların kendi öğrenme süreçlerini yönetmelerine imkân tanıyan, esnek ve özgür bir eğitim ortamı oluşturacak bir yapılanmanın gereği ve önemi kuvvetli argümanlarla ele alındı. Yeni sistemde, öğrencinin merkezde olduğu, farklı öğrenme yöntemleri ve teknolojilerin kullanıldığı, hayat boyu öğrenmenin teşvik edildiği bir yaklaşımı gündeme getirildi.
Bu çerçevede ana konu başlıkları şu şekilde sıralandı:
• Zorunlu eğitimin mevcut sorunları ve dezavantajları
• Bireyselleştirilmiş öğrenmenin önemi ve faydaları
• Esnek öğrenme modelleri (evde eğitim, açık okul, online öğrenme vb.)
• Öğrenci merkezli eğitim anlayışı,
• Yapay zekâ ve uzaktan eğitimle gelen eğitim imkanları
• Hayat boyu öğrenme fırsatları
• Yeni bir eğitim sisteminin tasarımı için öneriler
• Uluslararası örnekler; “Osmanlıda meslek eğitimi. Ahilik sistemi ve meslek ahlakıyla eğitim”
Daha geniş çaplı çalışmalar
Bu çalışmada zorunlu eğitim politikası uzun yıllardır eğitim sistemimizde akut ve kronik bir problem halinde ele alındı. Uzun vadede tarafların katılımı ile konunun projelendirilmesine ve şu sorunların gündemde olması kararlaştırıldı:
Her şeyden önce zorunlu eğitime ilişkin öğretmen, veli ve öğrenci görüşleri alınmalı.
Zorunlu eğitimin uygulandığı tarihten itibaren mesleki ve teknik eğitimin bundan nasıl etkilendiği üzerine yapılan araştırmalar göz önüne alınmalı.
Çeşitli meslek ve iş kolları zorunlu eğitimden dolayı çıkarak-usta ilişkisini bitirdiği için yok olmayla karşı karşıya gelmiştir. Asıl olan insanların ekmek ve iş bulması ve meslek kazanması. Önemli olan mesleki yeterliliği ölçen ve değerlendiren ölçme değerlendirme sistemlerinin kurulması. Tecrübeyi ve uygulamayı ölçen sistemlerin hayata geçirilmesi.
Zorunlu eğitim ortaöğretimi de kapsamalı mı yoksa süresi daha az mı olmalı?
Zorunlu eğitim ile sanat-zanaat işleri nasıl bütünleştirilecek?
Farklı eğitim veren okullar arasında geçişi kolaylaştırmak için neler yapılmalı?
Mesleki ve teknik eğitim veren kurumların programlarının teorik ve uygulama kısımları arasında uygun bir denge nasıl sağlanabilir?
Mesleki ve teknik eğitim kurumları ile sanayi nasıl bütünleştirilebilir?
Merkezi sınavlar, mesleki ve teknik eğitimi nasıl etkilemektedir? Mesleki ve teknik eğitimin merkezi sınavlardan olumsuz etkilenmemeleri için neler yapılmalıdır?
Zorunlu eğitimde uluslararası örnekler
Japonya, İsviçre, Almanya ve ABD
gibi ülkelerde zorunlu eğitim süresinin genellikle 9 yıl olduğuna dikkat çeken uzmanlar, Türkiye’deki 12 yıllık zorunlu eğitimin etkileri üzerine düşündürücü sorular yönelttiler. “12 yıllık eğitim sistemi ülkemize kimler tarafından getirildi ve hangi amaçla uygulandı?” sorusuna odaklanılan oturumlarda, bu sürenin köylerin boşaltılmasına, mesleklerin yok olmasına ve sanayi ile zanaat alanlarının gerilemesine neden olduğu dile getirildi.
Ahilik sistemi ve lonca teşkilatları modernize edilmeli
Yeni müfredat çalışmaları ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli çalışmalarının bu zincirleri kırmak için önemli bir fırsat sunduğu belirtilen çalıştayda, zorunlu eğitimin insanları standartlaştırarak potansiyellerini kısıtladığı, hayatın içine yayılan ve bireyin yeteneklerine odaklanan bir eğitim modeline geçiş yapılması gerektiği vurgulandı.
Ahilik sisteminin, Osmanlı’daki lonca teşkilatlarının ve geçmişin zengin eğitim deneyimlerinin modernize edilerek günümüze uyarlanması gerektiği belirtildi.
Panelde, eğitim sadece okul sıralarına hapsedilmemeli, esnaf teşkilatları, sanayi kuruluşları, tarım alanları, hukuk büroları ve hatta aile yuvaları gibi hayatın içindeki tüm alanlara yayılmalı önerisi dikkat çekti. Katılımcılar, bu modelin insan kaynağını daha verimli kullanacağını ve gençlerin erken yaşta ticaret ve meslek hayatına entegre olmasını sağlayacağını belirtti.
Selçuklu ve Osmanlı’nın yetenek temelli eğitim modeline vurgu yapılan çalıştayda, öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre yönlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Meritokratik bir sistemin, bireylerin potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarına olanak tanıyacağı ve bu sayede toplumsal israfın önüne geçileceği belirtildi.
MESEM programı ile yeni dönem
Tüm meslek liselerinde açık olan
Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) programının
, zorunlu eğitim sürecini daha esnek ve üretken hale getirebilecek bir model olarak öne çıktığı ifade edildi. Bu sistemin anne-babalara tanıtılması ve desteklenmesi halinde geniş bir rağbet göreceği, böylece mesleki eğitime yönelik ön yargıların yıkılabileceği kaydedildi.
Ara eleman eksikliğine çözüm
Türkiye’nin özellikle otomotiv, inşaat, ziraat ve hayvancılık gibi sektörlerde ciddi bir ara eleman eksikliği yaşadığına dikkat çekilen oturumlarda, mesleki eğitimin önemi bir kez daha vurgulandı. Lise mezunu herkesin üniversiteye gitme mecburiyetinde olmadığı, mesleki becerilere dayalı bir eğitim modelinin toplumun ekonomik kalkınmasında önemli bir rol oynayacağı ifade edildi.
Lise ve mesleki eğitimi yapılandırırken ilgili bürokratlar yanında iş dünyasının temsilcileri ve ilgili taraflar bir araya gelerek ilkokuldan üniversiteye eğitim bir bütün olarak ele alınmalı. Kontenjanlar iş bulamayan mezunlar vermek yerine ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenmeli.