Fetullahçı Terör Örgütü'nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklanan Yarbay Emin Güven'in gözaltına alındıktan sonra verdiği ilk ifadesinin bir kısmına ulaşıldı.
Buna göre, Yarbay Güven, cemaatle irtibatlı olduğunu itiraf ederek, "Cemaat ile Ankara'da irtibatlı olduğum 'İhsan' isimli şahısla en son geçen sene eylül/ekim gibi görüştüm. Daha evvelki görüşmelerimizin bir kısmına 'Hami' isimli bir şahıs da katılıyordu. 'İhsan' isimli şahısla görüştüm, evinin açık adresini tam bilmiyorum ancak tarif edebilirim." ifadelerini kullandı.
Güven, şunları kaydetti:
"İhsan' isimli şahıs, 14 Temmuz Perşembe gününden bir-iki gün önce beni cep telefonumdan, bilmediğim bir numaradan aradı. 'Benim selamımı söyleyen olursa ona güven, ona tabi ol.' dedi. Bana, Fırat Alakuş ile ilgili herhangi bir şey söylemedi. Fırat Alakuş, yemeklerde beni görünce ayaküstü konuşurduk. Bu konuşmalarda 'Neden hayırlı olsun demek için yanıma gelmiyorsun?' diyordu. En son olayın olduğu hafta içinde görüştük. 14 Temmuz Perşembe günü Fırat Alakuş'un yanına 'Yeni görevi hayırlı olsun' demek üzere gittim. Fırat Alakuş'un yanına gittiğimde, 'İhsan'ın selamı var' dedi."
Beyanında geçen "İhsan" isimli kişiyi arayıp aramadığının sorulması üzerine Güven, şunları anlattı:
"Çok fazla telefonla görüşmüyorduk. İrtibatı her zaman onlar kuruyordu. İhsan'ın numarası bende yoktu. İhsan, benimle irtibat kurmak istediğinde cep telefonumdan arıyordu. Aradığı numaralar da genellikle ankesörlü telefon veya kartlı telefonlardı. İrtibat şeklimiz genellikle İhsan'ın, beni arayıp buluşacağımız yeri söylemesi ve söylenen yerde görüşme şeklinde oluyordu. Hatta bir keresinde evime geldi, 'Kapıdan içeri girmeden şurada görüşelim.' demişti. 14 Temmuz'da Hami, telefonla arayarak, akşam 20.30'da Dikmen Caddesi'ndeki bir marketin karşısında buluşmak istediğini söyledi. Bizi, 1206 Sokak olarak hatırladığım sokaktaki bir eve götürdü. Bina numarası 12, daire numarası 6 diye hatırlıyorum. Bizi bıraktı ve çıktı. Daha sonra Fırat Alakuş, adını bilmediğim başka biriyle geldi.
Fırat Alakuş, bu esnada bize, Hami'nin, Teğmen Hasan Sevimli'yi getireceğini söyledi. 'Buradakiler, yarın görevi yapacağınız ekip, sen Hasan'la da tanışırsın.' dedi. Fırat Alakuş'un elinde operasyon yapacakların olduğu bir liste vardı."
Güven, Fırat Alakuş'un orada kendilerine, "bir abinin MİT tarafından kaçırıldığı", onu kurtarmak için özel operasyon yapacaklarını, bu nedenle 15 Temmuz'da saat 18.30'da herkesin operasyon elbiseleri, bot, çelik yelek ve çelik başlıklarla Akıncı Üssü'nde olmasını söylediğini aktardı.
Güven, "Bize, 'Eğer nizamiyede almayacak olurlarsa (Özel Kuvvetlerden geliyoruz, göreve gideceğiz, üs komutanının da bilgisi var) dersiniz, içeriye girersiniz' dedi. Bundan sonra Fırat Alakuş ayrıldı. Daha sonra Şener Kısaç ve Selçuk Topal da ayrıldı. Daha sonra ayrıldık ve evlerimize gittik. Ertesi gün Fırat Alakuş beni aradı. Kendisini evinden almamı söyledi. Evden alırken Alakuş'un yanında yeni tip kamuflaj renkli iki paraşüt çantası vardı. Bunları aracıma koydu ve 'Muhafız Alayı'na gidelim' dedi." şeklinde ifade verdi.
Emin Güven, 15 Temmuz günü Muhafız Alayı'na 15.30 sularında ulaştıklarını, Fırat Alakuş'un kamelya gölgesinde 5-6 kişinin bulunduğu masaya gittiğini, buradakiler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başyaveri Albay Ali Yazıcı'nın sivil olarak bulunduğunu, diğerlerini tanımadığını belirterek, şöyle devam etti:
"Masanın üzerinde otel ya da tatil köyü olabileceğini değerlendirdiğim, üzerinde Marmaris yazan, uydu görüntüleri olan kroki ve planlar vardı. Fırat Alakuş ve diğerleri bu planlar üzerinde konuşuyorlardı. Bu sırada Fırat Alakuş, 'Çantamı al, şunu al, bunu getir' diyerek beni masadan birkaç kez gönderdi. Bunlar masanın etrafında konuşurlarken, konuşmalardan duyduklarıma göre, Cumhurbaşkanı'nın yeri öğrenilecek, bir ekip gidip Cumhurbaşkanı'nı alacaktı ancak tam yerini bilmiyorlardı. Masa üzerindeki krokiler de Cumhurbaşkanı'nın olabileceği muhtemel yerlerdi. Ali Yazıcı'nın görevi, Marmaris'e giderek Cumhurbaşkanı'nın yerini öğrenmek ve koordinatını Fırat Alakuş'a bildirmekti. Ali Yazıcı, 'Ben Cumhurbaşkanı'nın yanına gider, yerini öğrenirim, benden şüphelenmezler' diyerek, bu görevle görevlendirilmişti.
Cumhurbaşkanı'nı Fırat Alakuş'un ekibi veya akademiden gelecek ekip alacaktı. Söz konusu ekipte Şükrü Seymen'in de olduğunu Fırat Alakuş'tan duydum. Ali Yazıcı, 'Eğer Cumhurbaşkanı'nın yerini öğrenmede sıkıntı yaşarsak ben Cumhurbaşkanı'nı arayarak, Antalya'ya giderken beni Sayın Genelkurmay Başkanımız aradı, size iletmek üzere bir zarf verdi. Paralel Yapı ile ilgili çok önemli bilgiler var, sizinle onu görüşeceğim' derim ve bu bahane ile Cumhurbaşkanı'na ulaşabiliriz' dedi. Bu maksatla elinde boş bir zarfı da hazırlamıştı."
Kurmay Albay Fırat Alakuş'un, darbe girişiminden bir gün önce buluştukları evde, "Bir abiyi kurtaracağız" dediğini ancak gerçeği Muhafız Alayı'nda öğrendiğini anlatan Güven, "Ben gerçeği öğrenince operasyon ekibinde yer almamak için belimin ağrıdığını, operasyona katılamayacağımı söyledim. Bunun üzerine Fırat Alakuş, bana, 'O zaman sen Ali Yazıcı'nın koruması ve şoförü olursun' dedi. Ben de bu durumun operasyonda görev almaktan daha iyi olduğunu, yolda bir yerlerde bir mazeret bulup ayrılabileceğimi ve oradan Bodrum'a geçebileceğimi düşünerek kabul ettim." ifadelerini kullandı.
Alakuş'un Muhafız Alayı'ndan kendi aracıyla ayrılacağını, bu nedenle aracının anahtarını Alakuş'a verdiğini belirten Güven, kendisinin de Ali Yazıcı ile Marmaris'e gitmek üzere Ali Yazıcı'nın tahsisli aracıyla Muhafız Alayı'ndan ayrıldıklarını söyledi. Aracı kendisinin kullandığını belirten Güven, eve uğrayıp tabancasını aldığını, sonra yola devam ettiklerini aktardı.
Ali Yazıcı'nın yolda telefonla Cumhurbaşkanı'nın yanından aradığını düşündüğü kişilerle konuştuğunu ve "Antalya'da maç yapılacak, bakmaya gidiyorum." gibi ifadeler kullandığını anlatan Güven, "Bunu asıl niyeti maskelemek maksadıyla söylediğini düşünüyorum. Yolculuğun ilerleyen kısmında Cumhurbaşkanı'nın yanında arayanlarla görüşürken 'öyle mi olmuş', 'vah vah' şeklindeki sızlanmaları da deşifre olmamak için yaptığını düşünüyorum." şeklinde savunma yaptı.
Güven, daha sonra Ali Yazıcı'yı arayan birinin "İşler karıştı, Çiğli'ye gidin." dediğini belirterek, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Bu sırada Muğla'ya girmek üzereydik, Denizli'yi geçmiştik. İzmir'e 2 saatlik mesafede bulunuyorduk. Gece yarısı Çiğli Askeri Üssüne ulaştık. Çiğli'deki üste üs komutanının odasına girdiğimizde 2 albay, bir yarbay ve 3 binbaşı vardı. Odadakiler darbe girişimi konusunda şaşkındı. 'Burada muharip uçak yok.' dendiğini duydum. Odadaki Ali Yazıcı'nın daha önce yurt dışında birlikte çalıştığı için tanıdığı ve sarıldığı subayın bir göreve gitmek üzere evinde çantalarını hazırladığını ancak birlikten çağrıldığı için apar topar üsse geldiğini söylediğini işittim. Ali Yazıcı odadakilere, 'Ben başyaverim. Antalya'ya maç için gidiyorduk. Darbe olunca burası güvenli diye buraya geldik.' dedi. Çiğli'nin neden seçildiğini bilmiyorum. Çiğli'den sabah Ali Yazıcı ile çıktık ve ben Nilüfer firmasına ait terminali görünce orada indim."
Bodrum'da olayı öğrenince çok korktuğunu savunan Güven, olaylar sırasında kendisinin birlikten iki defa arandığını, bunlardan birinin, Çiğli'deki üsse vardıktan bir süre sonra, 01.00 civarında olduğunu hatırladığını anlattı.
Cep telefonundan arayan numaranın kayıtlı olmadığını bildiren Güven, Harekat Merkezi'nden ismini bilmediği bir başçavuşun, "Ankara'da kalanları tespite çalışıyoruz." dediğini, kendisinin ise izinde olduğunu söylediğini kaydetti.
Diğer görüşmenin ise 16 Temmuz'da, Ali Yazıcı'dan ayrıldıktan sonra gerçekleştiğini aktaran Güven, "Sesinizi duymak için aradık." denildiğini bildirdi. Kampa ulaşana kadar annesi ve halasıyla telefonda görüştüğünü belirten Güven, Fırat Alakuş'u da aradığını ancak telefonunun kapalı olduğunu ifade etti.
Güven, şu beyanda bulundu:
"Aileme bir şey yaparlar' diye korkuyorum. Bana, aileme bir şey yapılacağına ilişkin herhangi bir tehditte bulunmadılar ancak birliğimizi basıp, arkadaşlarımızı şehit eden bu zihniyetin her şeyi yapabileceğini düşünüyorum. Çocuklarımı ve eşimi düşünüyorum, tedirginim."
Güven, "Cemaatin subaylara farklı, astsubaylara farklı davrandığı söyleniyor. Bu konuda ne biliyorsun?" sorusu üzerine, astsubayların da olduğu ortamda abilerle görüşmediğini, dolayısıyla böyle bir farkı bilmediğini ve başkasından da duymadığını kaydetti.
Cemaat ile ilk temasının ne zaman, nasıl başladığı ve bugüne nasıl geldiğine yönelik soruyu da yanıtlayan Güven, Harp Okulundayken görüştüğü kişinin "İhsan" değil, bir başkası olduğunu ve ismini hatırlamadığını ifade etti.
Bahçelievler Deneme Lisesindeyken kendisini "Murat" adlı, soyadını hatırlamadığını bir arkadaşının "bunlarla" tanıştırdığını bildiren Güven, Harp Okulundayken görüşmeye tek gittiğini belirtti.
Güven, sınıf okulundayken cemaatten tanıdığı, jandarma olan devre arkadaşı Yavuz Başayar'ı bildiğini aktararak, kendisinin Tunceli'ye, arkadaşının ise başka bir yere gittiğini ve şu anda irtibatlarının bulunmadığını savundu.
Sınıf okulunda irtibatta olduğu kişiyle Kozyatağı'ndaki evlerde görüştüğünü, burada kitap okunduğunu, görüşmelerde kendilerinden "hizmet" için para istendiğini ifade eden Güven, bu sırada ailesine de baktığı için çok fazla para vermediğini bildirdi.
Tunceli'ye tayin olduktan sonra, Ankara'da izinde bulunurken, İstanbul'dan adını hatırlamadığı bir abinin kendisini arayarak, "Ankara'da olduğunu ve buluşmak istediğini" söylediğini kaydeden Güven, görüşmede kendisini Malatya'da bulunan bir başka "abi" ile görüştürdüğünü aktardı. Güven, tanışmalarına aracılık eden kişinin, Malatya'daki kişiyle görüşmeye devam edeceğini söylediğini belirterek, "Malatya'daki abi ile izinlere gelirken veya giderken, bir gün kalmak suretiyle görüşüyorduk. Onunla da irtibat şeklimiz yukarıdaki gibi, onun beni araması ile oluyordu. Bizden para isterlerdi. 'Bu paraları fakir öğrencileri okutmak için kullanıyoruz.' diyorlardı" beyanında bulundu.
Tunceli'den 1998'de Kahramanmaraş'a atandığını, oraya gidince Malatya'daki "abi"nin kendisini Gaziantep'te bir başka "abi" ile tanıştırdığını ve artık onunla görüşeceklerini söylediğini anlatan Güven, şunları kaydetti:
"Gaziantep'te de irtibatımız yine aynı şekilde devam etti. Maraş'tayken görevlere gidip geldiğim için daha seyrek görüşüyorduk. Belirli bir periyodu yoktu. Maraş'tayken Azerbaycan'a göreve gittim. Görevi tamamlayıp Maraş'a geldim. Döndüğümü öğrenmişler. Beni aradılar, görüştük. Azerbaycan'da görevliyken bir kızı sevdim. Abiler onunla evlenmeme izin vermedi. Onlardan gizli evlendim. Evlendikten sonra daha az görüşmeye başladım. Para da az veriyordum. 2000 ve 2003 arasında en fazla 10 görüşme yaptım."
Eruh'ta görev yaparken Gaziantep'teki "abi" ile görüşmeye devam ettiğini anlatan Güven, görüşmelere tek gittiğini bildirdi. Güven, Özel Kuvvetler Komutanlığına tayin olması konusunda "abiler" ile herhangi bir konuşması olmadığını, onların bu kadar güçlü olduğunu düşünmediğini ifade etti.
Ankara'ya geldikten sonra bir başka "abi" ile tanıştırıldığını belirten Güven, görev dönüşlerinde kendisini çağırdıklarını, görevden döndüğünü nasıl haber aldıklarını ise bilmediğini aktardı.
Görüşmek istemediği için 2-3 kez cep telefonu numarasını değiştirdiğini savunan Güven, "Benden para istiyorlardı. Ben de 'Vereyim de kurtulayım' diyordum. 'Hizmetten koparsan işin rast gitmez, kaza olur, başına bir şey gelir.' diyorlardı. 'Araç, ev alırken bize sor.' diyorlardı. 'Namazı açıkta kılmayın.' diyorlardı" ifadelerini kullandı.
Güven ayrıca, 2013-2014 yıllarında tabur komutanlığı yaptığı dönemde "İhsan" isimli kişinin, taburundaki isimlerle ilgili "Bu iyi, buna dikkat et, bundan zarar gelmez, vatansever" gibi bilgiler verdiğini anlattı.