3 günlük Almanya ziyaretinin bitiminde kendisine eşlik eden gazetecilerle Köln'de biraraya gelen Başkan Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkede gerçekleştirdiği temasları değerlendirdi. Ankara ile Berlin arasında yeni bir dönemi başlatan kritik ziyarete ilişkin Erdoğan önemli açıklamalarda bulundu. İşte Erdoğan'ın değerlendirmelerinden satır başları ve sorularımıza verdiği cevaplar...
BM Genel Kurul toplantılarından sonra devlet ziyareti için malum Almanya'ya geldik. Almanya ile ikili ilişkileri geliştirmek ve bölgesel konuları ele almak üzere bu ziyareti gerçekleştirdik. Bizler pozitif bir gündemle geldik. Karşılama, güvenlik ve devlet protokolü anlamında güzel ve başarılı bir ziyaret oldu. Hem Steinmeier'in hem de Şansöyle Merkel'in ev sahipliği gerçekten memnuniyet vericiydi. İkili ekonomik ilişkilerimizi daha da ileri götürebilme hususunda bir mutabakat sağlayabildik diyebilirim. Hazine ve Maliye, Ticaret ve Enerji bakanlarımız 21 Eylül'de zaten buradaydılar. O zaman ön görüşmeleri yapmışlardı. 25 Ekim'de Alman Ekonomi Bakanı büyük bir iş adamı heyetiyle ülkemize gelecek. Bu tür temasları artıracağız. Türkiye'de yatırımı bulunan Alman firmalarıyla çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Bu şirketlerin Türkiye'ye olan ilgisi memnuniyet vericiydi. Biz de onları teşvik etmeye devam edeceğiz.
Merkel ile yaptığımız kahvaltıda ağırlıklı konumuz ekonomiydi. Müşterek olarak neler yapabiliriz bunların üzerinde durduk. Bu konuyla ilgili Sanayi ve Teknoloji Bakanımız muhataplarıyla, Maliye ve Hazine Bakanımız muhataplarıyla çalışmaları yapacaklar. Savunma sanayine yönelik birçok adımları atabilme şansımızın olduğunu görüyorum. İleri teknoloji konusunda birçok adımları atabileceğimizi görüyorum. Aynı şekilde Sağlık Bakanlıkları olarak da müşterek bazı adımları atabiliriz. M-R, tomografi gibi araç gereçleri var. Bunların birçoğu Siemens ile ilgili. Bunu da Siemens'in başkanı ile görüşme imkanımız oldu, belki bunların Türkiye'de ortak üretimi sözkonusu olabilir. Değişik yerlerde Siemens de bazı yatırımlara girme imkanı da olabilecek. Bunları inşallah görüşeceğiz. Merkel ile kahvaltıda raylı sistem konusunu da konuştuk. Kendileri de notlarını aldılar. Büze düşen budan sonra bunun takipçisi olmak.
Bunların hemen hemen hepsi uzun yıllar Türkiye'de faaliyet gösteren şirketler. Bunların yeni yatırımlara girmesini teşvik edelim istiyoruz. Siemens, Bosh, bunlar Türkiye'de 150 yıllık, 130 yıllık şirketler. Otomotiv sektörüne yönelik bazı şirketler var. Tüm bu şirketlerle görüşmeleri yapıp, bunları yatırım ofisimiz vasıtasıyla yakın takibe alacağız. Gerek TOBB gerek DEİK ile temaslarını sağlayıp inşallah adımları atacağız. Almanya bizim için önemli bir ülke. Sorunlar elbette var, henüz tümüyle aşabildik diyemem. Ama sorunları aşma yolunda önemli bir fırsat yakaladığımızı düşünüyorum. Bakan arkadaşlarımızla beraber bu konuda karşılıklı geliş gidişleri artıracağız. Gerek Sayın Şansölyeyi, gerek Sayın Cumhurbaşkanını Türkiye'ye davet ettik, onlar da gelebileceklerini söylediler. İnşallah 2019 yılı içinde kendilerini Türkiye'de ağırlamak suretiyle bu kesintili dönemi geride bırakmış olacağız.
Gülünç. Birleşmiş Milletler'de yaptığımız konuşma ortada. Borç aldıysak nereden borç almışız bunu da söylesin. Bizim bu tür ziyaretlerde maksadımız, yabancı yatırımları ülkelerimize çekmeye yönelik adımlar atmaktır. Kaldı ki, biz görevi devraldığımızda hatırlarsanız Türkiye'nin IMF'e 23.5 milyar dolar borcu vardı. Kimler almıştı o borcu? Geçmişte CHP’nin de koalisyon ortağı olduğu dönemlerin bir borç yüküydü o. Bizim dönemimizde sıfırlandı o borç. Birilerinin iddialarının aksine, bizim IMF ile şu an herhangi bir işim olamaz. Biz şu anda ülkemizdeki durumu zaten toparlamaya başladık. Çok kısa zamanda bu sıkıntıyı atlatacağız, 2019'a da çok daha ciddi, çok daha farklı bir şekilde gireceğiz.
Acaba? Acaba?
Sen yine de soru işaretini koy oraya. Bu saydıklarınız arasında, şu anda bir duruş sergileyebilecek olan ülke belki Çin olabilir. Ben bu konuda yine de bir yorum yapmayayım.
(Suriye'de İdlib meselesi) Bölgesel konularda, başta İdlib olmak üzere Suriye konusunda yaptıklarımızı hep şükranla anıyorlar. İdlib'de gelinen süreci takdirle karşılıyorlar. Detaylar hakkında bilgiler istediler, biz de detaylar hakkında kendilerine gerekli bilgileri verdik. Bu ay içerisinde fevkalade bir durum olmazsa Rusya, Almanya, Fransa, Türkiye olarak bir dörtlü İstanbul Zirvesi'ni inşallah gerçekleştireceğiz. Macron ile görüştüm, o olumlu yaklaşıyor. Merkel de, 'Ekim'in 14'ünde Bavyera seçimleri var, o seçimden sonra yapalım' diye bir yaklaşım içerisinde. Süreci takip edeceğiz. Tarih belirlendikten sonra da o dörtlü zirveyi gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu dörtlü zirveyi önemsiyorum. Bu önemli bir adım olacak. Küresel düzlemde Trump yönetiminin tek taraflı politikalarının Avrupa'da da rahatsızlık yarattığını görüyorum. Gerek AB gerek diğer bölgelerle işbirliğimizi güçlendirerek adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.
İdlib başta olmak üzere Suriye'yi konuşacağız. Amacımız daha olumlu istikamette daha iyi yere taşımak. Şimdi bir 'small (küçük) grup' diye bir şey çıkardılar. ABD, Mısır, Suudi Arabistan, İngiltere, Ürdün, Almanya, Fransa toplam yedi ülke var. Yedi ülke ile toplantıyı yapacaklar. Bu toplantılara Türkiye'yi çağırmıyorlar. Hatta hatta Suriye'yi çağırmıyorlar. Suriye hakkında toplantı yapıyorlar, Suriye bu toplantıda yok. O da Trump'ın düzenlemiş olduğu toplantı. Ben de Sayın Merkel'e bizimki de 'smaller' (daha küçük) dedim.
(Almanya'nın terör örgütleri konusundaki çifte standardı) Almanya'yla ilgili meselelerden biri de, PKK, FETÖ, DHKP-C gibi örgütlerin Türkiye karşıtı eylemleri konusunda yeterince duyarlı davranılmaması. Alman makamlarının bunlara karşı daha etkin mücadele vermelerini bekliyoruz. Bu beklentilerimizi de kendilerine bizzat ilettik. Türkiye'de tutuklu bazı kişilerle ilgili onların söylediklerine karşılık olarak da, gerçek bilgileri bize sormalarının daha isabetli olacağını ifade ettik. Hadiseleri Türkiye'de başkan karşıtı olanlardan dinleyerek değil, resmi kanallardan da dinlemelerinin daha doğru olacağını anlattık. Hükümete karşı olanlarla yürümekle sağlıklı sonuçlar alınamayacağını belirttik. FETÖ konusundaki yaklaşım farklılığı ortada. Bu, Merkel ile yaptığımız ortak basın toplantısında da açıkça görüldü. Yeterli delil olmadığından söz ediyorlar. Tüm delilleri kendilerine verdiğimiz halde, mahkeme kararlarını ilettiğimiz halde, bunların adeta yok sayılmasını anlamak mümkün değil.
İsimlerin tamamını bilmiyorum ama külliyetli bir liste. Gerek Almanya gerek öbür tarafa yani ABD'ye bu listeler zaten zaman zaman hep veriliyor. Almanya'daki 136 kişilik bir liste. ABD'ye iletilen listede ise sayı o kadar değil. Almanya'ya PKK ile ilgili daha önce 4 binin üzerinde ismin olduğu klasörler verilmişti. ABD'ye de biliyorsunuz 85 koli belge ilettik. Daha sonra Sayın Trump, belgelerden ziyade isimlerin iletilmesini istedi. Biz de isimleri İbrahim bey ile Bolton'a ulaştırdık. 20'nin üzerinde isim bildirdik. Neler olacağını önümüzdeki süreç gösterecektir. Ancak bunların terör anlayışları bize oranla farklılık arz ediyor. Bu hususta bizim gibi bir sorun yaşamadıkları için bizi doğru anlama konusunda zorlanıyorlar.
Güvenlik gerekçesiyle öyle yaptıklarını söylediler. Ama toplantı ve gösteri hakkından bahseden bir ülkenin salon toplantısına izin vermekten çekinmiş olması tabii ki manidar. Bunu özgürlükle bağdaştırmak zor. Ama öbür taraftan da Türkiye'de 5 yıl 10 aya mahkum olmuş birinin hukukunu aramaya soyunuyorlar. Ne alakası var bunun sizinle? Türkiye'de mahkum olmuş birisi. Aramızda suçluların iadesi anlaşması var. Size düşen onu bize iad e etmektir. Ayrıca Türkiye'de tutuklu 5-10 Almanın kendilerine verilmesini istiyorlar. Ben de onların belirli suçlardan yargılanmakta olduklarını anlattım. Almanya'da suç işleyen Türkler nasıl yargılanıyorlar ise bizde de suç işleyen kişi yabancı da olsa yargılanıyor. Kendilerine, Türkiye'nin de bir hukuk devleti olduğunu hatırlattım.
Akşam yemeğindeki konuşmada o tür bir yaklaşım sergilenmesi çok şık olmadı. Biz sizinle görüşmeyi yapmışız, bu konuları da görüşmüşüz. Akşam yemeğinde yapılan bir konuşmada onları tekrar dile getirmenin gereği yoktu. Almanlar bile herhalde bundan rahatsız oldular. 'Steinmeier yanlış yaptı, Erdoğan da haklı tepkisini ortaya koydu' şekilde konuşanlar olmuş. Biz bizim ülkemizde, bir misafirimizi yemeğe davet edip, ondan sonra böyle bir girişimde bulunmayız. Dolayısıyla ben o tür bir üslubu şık bulmadım. Medya şöyle der, şunu yazar şeklinde yersiz yaklaşımlarla ya da iç politika adına o tür bir tavır sergilenmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.
Açık konuşayım. Çok da önemsemedim. Bu hep böyle dönüyor. İki dünya kupasını veriyorsun, bir Avrupa kupasını veriyorsun. Aynı ülkede bunu yapıyorsun. Türkiye'ye gelince şöyle böyle diyorsun. Tesis ise bizim şu anda Almanlardan geri kalan bir halimiz yok. Çok modern ve kilometre olarak çok daha iyi tesislerimiz var. Hayırlı olsun. Neticede masraftan kurtulmuş olduk.