Türkiye'nin 57 yıllık AB süreci

Yeni Şafak
İzzet Kaya
15:2511/11/2016, Cuma
G: 11/11/2016, Cuma
Yeni Şafak
(Görsel: Yeni Şafak) Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığı, 11 Aralık 1999 tarihli Helsinki zirvesinde onaylandı.
(Görsel: Yeni Şafak) Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığı, 11 Aralık 1999 tarihli Helsinki zirvesinde onaylandı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkileri 1959'da Avrupa Ekonomik Topluluğu başvursu ile 57 yıllık bir süreci de beraberinde getirdi. AB üyeliğine adaylığı, 11 Aralık 1999 tarihli Helsinki zirvesinde onaylandı. Yaklaşık 11 yıldır süren Avrupa Birliği ile müzakere süreci mülteci krizi ve 15 Temmuz ardından yeni bir boyut kazandı. Türkiye'nin tam üyelik için başvurduğu 1987'den günümüze kadar geçen 29 yılda AB'ye tam 16 ülke üye oldu. Türkiye'nin bu 57 yıllık Avrupa sürecini sizler için derledik.

İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa'da meydana getirdiği yıkım Avrupa ülkeleri arasında işbirliğine gitme yolunu açtı. Bu acı tecrübenin bir daha yaşanmamasını sağlamak için atılan ilk adım ise Paris Antlaşması ile kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu oldu. 1951'de Paris Antlaşması'nı imzalayan Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg 1957'de Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nu kuran Roma Antlaşması'na imza attı. Kısa bir süre sonra da Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulundu. Bu ekonomik bütünleşme hamlesi zamanla son derece önemli bir yapı haline dönüştü.



Kuruluşundan bu yana tercihlerini ağırlıklı olarak batılı örgütlere girmek için kullanan Türkiye'nin AB ile ilişkileri, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşmasının temelini oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde başladı.





Türkiye başvurduktan
sonra 16 ülke üye oldu


Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinde önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye'nin bundan sonraki çabası Ankara Anlaşması'nda bir sonraki hedef olarak yer alan tam üyelik oldu. Türkiye'nin Zirvesinde tam üyeliğe adaylığının tesciliyle birlikte Avrupa Birliği ile uzun bir geçmişi bulunan ilişkilerde yeni dönem 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde başladı. . 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel'de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde ise 1999'da alınan karar teyit edildi. Ve üyelik müzakereleri müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırıldı. Müzakereler planlandığı tarihte başladı. Türkiye'nin tam üyelik için başvurduğu 1987'den günümüze kadar geçen 29 yılda AB'ye tam 16 ülke üye oldu.



AB tarihinde birlikten ilk ayrılan ülke olacak


Avrupa Birliği açısından şok edici gelişme ise Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) çıkıp çıkmamasını belirleyecek referanduma gitmesi oldu. İngiltere'nin Manchester kentindeki belediye binasında kamuoyuna duyurulan resmi sonuca göre, yüzde 72 katılımlı referandumda, 17 milyon 410 bin 742 kişi AB'den çıkılması yönünde oy verirken, 16 milyon 141 bin 241 seçmen de AB'de kalınması yönünde oy kullandı. Buna göre halkın yüzde 52'si AB'den çıkılması (Brexit), yüzde 48'i AB'de kalınması yönünde oy verdi. Birleşik Krallık, bu sonuçla AB tarihinde birlikten ilk ayrılan ülke olacak.




Fransa ve Güney Kıbrıs'ın bloke ettiği fasıllar


Katılım sürecinde bugüne dek Sermayenin Serbest Dolaşımı, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Gıda Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı, Vergilendirme, İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Trans-Avrupa Ağları, Bilim ve Araştırma, Çevre, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, Mali Kontrol başlıkları müzakerelere açıldı. Türkiye'nin Ankara Anlaşması'na Ek Protokol'den kaynaklanan yükümlülüklerini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne uygulamadığı gerekçesiyle AB Konseyi'nin Aralık 2006'da aldığı karara göre sekiz fasılda müzakereler açılamadı. Diğer fasıllar da geçici olarak kapatılamadı. Diğer taraftan, Fransa 5 faslın tam üyelikle doğrudan ilgili olması gerekçesiyle müzakereye açılmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Aralık 2009'da ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 faslın açılmasını engelleyeceğini beyan etti.




Ankara'nın endişeleri


Türkiye gerek AB ile kurumsal temaslarda, gerek üye ülke temsilcileriyle gerçekleştirilen temaslarda müzakere sürecinin siyasi saiklerle yavaşlatılmaması gerektiğini defaten vurguladı. AB'nin Türkiye'ye bu siyasal bakışı mülteciler, 15 Temmuz ve terör örgütleriyle mücadelede adeta zirveye çıktı.



Ortadoğu'daki savaşın bütün coğrafyayı sarması ile vatanlarından göç etmek zorunda kalan insanlar Türkiye'nin AB ilişkilerinde yeni bir boyut kazandırdı. 18 Mart'ta imzalanan anlaşmaya göre vize muafiyeti mutabakatı çerçevesinde Türkiye'nin vize serbestisi için 72 kriter şartı konuldu. Bu koşulların neredeyse tamamını yerine getiren Türkiye için en pürüzlü olanı, terörle mücadele yasasındaki değişiklik talebi oldu. Türkiye mevcut koşullar altında bu yasanın değiştirilemeyeceğini söyledi. Türkiye'yi hedef alan PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi örgütlerin eylemleriyle karşı karşıya kalan Türkiye, AB'nin Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik istemesine karşı çıktı. Ankara'nın, terörizm tanımının değiştirilmesine yönelik endişeleri ise şöyle:



  • AB, Türkiye'deki terör tanımı nedeniyle, vize muafiyeti devreye girdiğinde Türkiye'den siyasi iltica talebinin artacağını iddia ediyor. Türkiye ise terörün tanımı nedeniyle iltica talebinde bulunan Türk vatandaşı olmadığına dikkat çekiyor.
  • AB, Türkiye'nin terörist olarak tanıdığı örgütlere iltimaslı davranıyor.
  • Türkiye, teröre karşı bu kadar yoğun bir mücadele verirken, terörle ilgili tanım değişikliğine gitmenin kesinlikle doğru olmadığını düşünüyor.
  • Terör ve terörist tanımının AB kararlarında daha sınırlı olması, Türkiye'yi rahatsız ediyor.
  • AB ile Türkiye'nin, terör örgütleri listesi konusunda tam bir uzlaşısı yok.


İpler gerildi


Terörle mücadele konundaki bu itirazlarının ardından Türkiye, 15 Temmuz girişimi ile karşı karşıya kaldı. Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu cunta tarafından teşebbüs edilen darbeye ABD ve Avrupa kamuoyunun verdiği ilk tepkiler bekle-gör stratejisi etrafında şekillendi. Bu girişimin ardından FETÖ'ye karşı etkin bir mücadele yürüten Türkiye, Batı tarafından 'ifade özgürlüğü ve insan hakları' eleştirileriyle karşı karşıya kaldı. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun hazırladığı ve aday ülkelerle ilgili senelik değerlendirmeye yer verilen ilerleme raporları yayımlandı. Raporda Türkiye, darbe girişimi sonrası FETÖ'ye karşı aldığı önlemler ve PKK ve destekçileriyle mücadeledeki eylemleri nedeniyle eleştirilirken, DEAŞ ile mücadelesi dolaysıyla övüldü.



Gerginleşen Türkiye-AB ilişkilerini daha da geren bu raporun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan AB'nin sürekli nazlandığını ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istediğini anlattı. Erdoğan Avrupa Birliği'nin bir karar vermesi gerektiğini söyledi ve “Biz şu anda sabırla görüşmelerimizi devam ettiriyoruz. Bu görüşmeler tabii bir yere kadar devam edecek, onlar da herhalde bir nihai karar verecekler ve bizler de bu nihai karar durumuna göre hareket ederiz veya biz kararımızı veririz, buna göre adım atarız" ifadelerini kullandı.



Gerginleşen Türkiye-AB ilişkilerini daha da geren bu raporun ardından Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komisyonunun yayımladığı AB 2016 Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin basın toplantısı düzenledi. Çelik, yapıcı ve yol gösterici olmaktan uzak bir raporla karşı karşıya olunduğuna dikkat çekti.



Avrupa Parlamantosu (AP) Türkiye raportörü Kati Piri, Türkiye'nin “Avrupa itibarını kaybetti" açıklamasına karşı haddini aşan bir açıklama yaptı. Kati Piri, Dışişleri Bakanlığı'nın “Avrupa Birliği Türk halkı nezdinde inandırıcılığını ve itibarını kaybetti" açıklamasına, “İlişkileri dondurmak vereceğimiz tek yanıt" dedi.



Türkiye'nin uzun yıllardır sürdürdüğü Avrupa ilişkileri Batı'nın terör karşısında alacağı tavra bağlı gibi görünüyor. Zira Türkiye, terörün demokratik bir toplumda savunulamayacağını vurguluyor.







#Avrupa Birliği
#Türkiye
#AB