Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz gecesinde yaşananları darbecilerin silahlarıyla ve bombalarıyla yaralanan polis ve siviller yaşadıklarını anlattı. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü'nde polis memuru olarak görev yapan ve senelik izinde olan Muammer Han, "darbeyi girişimi olduğunu duyunca evde duramadım. Abdestimi aldım, silahımı belime taktım, kendi özel aracımla emniyete gittim. Yol üstnde polis arkadaşlarımı da aldım ve beraber gözümüzü kararttık. Hainleri emniyetten içeri sokmamaya karar aldık" dedi. Darbeye 'dur' diyen demokrasi kahramanı Hacer Konuş da, tankların Türk bayrağını çiğneyerek geçtiklerini belirterek, "Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan televizyona bağlandıktan sonra kızım ve eşimin ortak kararı ile 'Hadi baba gidelim', 'Evet kızım, gidilecekse bugün gidilecek, ölünecekse bugün ölünecek, biz bu darbeye müsade etmeyeceğiz' diyerek çıktık. Tamamen kendi irademizle yola çıktık. Eşimi kucağımda kaybettim" diye konuştu.
Yıllık izinde ve darbe girişimini evinde duyan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü'nde polis memuru olan Muammer Han, "Abdestimi aldım, silahımı belime taktım, kendi özel arabamla Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne gittim" dedi. "Yolda 16 tankı solladım" diyen Han, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Yolda telefonda arkadaşlarla görüşüyordum.O tankları da görünce 'eyvah,bu tanlar Ankara Emniyet Müdürlüğü'nü yerle bir etmeye gidiyor" dedim. Yol üstünde polis arkadaşlarımı da aldım ve beraber gözümüzü kararttık. Ankara Emniyet Müdürlüğüne geldiğimizde iki tank, üç zırhlı araç ve TOMA'lar oradaydı. İki müdür, bir amir ile 15 polis arkadaşımızla 'bunları buraya almayacağız' diye karar aldık. Sonra kol kola girerek Emniyet Müdürlüğü'nün girişini kapattık. 'Sıkmazlar, tankla üzerimize sürerler, havaya ateş açarlar, bizi korkutmaya çalışırlar' diye düşündük. Bizi püskürtmek için havaya ateş açtılar, biz geri çekilmeyince kurşuna dizer gibi otomatik silahlarla taradılar. Kol kola girdiğim 3 arkdaşım şehit oldu. Silah olan elimi vurarak parmağımı parçaladılar. Cebimde telefonum vardı o kurşun telefonuma denk geldi. Telefonum parçalandı. Sonra beni sığınağa taşıdılar. Sığınakta boğulmamız için su borusunu hedef alarak vurdular. Su borusu patladı. 2 saat ateş altında kaldık. 'Biz artık darbede başarılı oldular ve gelip bizi burada kurşuna dizecekler' diye düşündük. Sonra halkın tekbir seslerini duyduk. O sesleri duyunca rahatladık. Halkın seslerini duyunca dışarı çıktık. Emniyet Genel Müdürlüğü'nü vatandaşlarla birlikte kurtardık. Biz oraya şehadet şerbetini içmeye gittik. O anlarda sadece vatanımız korumaktan başka hiçbir şey düşünmedim."
Darbecilere karşı ailece direnen Hacer Konuş da şunları ifade etti:
"1975 doğumluyum, 1980 darbesini hayal mayel hatırlıyorum. Eşim benden biraz büyük olduğu için darbenin memleketten neler götürdüğünü biliyor. Eşim dizlerine vurmaya başladı, 'eyvah gitti, çocuklarımızın geleceği battı' diye üzülmeye başladı. Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan televizyona bağlandıktan sonra kızım ve eşimin ortak kararı ile 'Hadi baba gidelim', 'Evet kızım, gidilecekse bugün gidilecek, ölünecekse bugün ölünecek, biz bu darbeye müsade etmeyeceğiz' diyerek çıktık. Tamamen kendi irademizle yola çıktık. Kızılay Güvenpark' a geldik. Tanklar taksilerin üzerinden geçmiş. İnsanlar panik halde değildi. Genelkurmay'dan ateşler yükseldiğini gören vatandaşlarla birlikte o tarafa yürümeye başladık. Ellerindeki tek materyal bayrak, dillerinde tekbir, "Ya Allah Bismillah Allahuekber" diye yürüyüşe geçtik. Üzerimizden, çok yakın mesafeden jetler geçti, korkmadık. Tanklar geldi, tankların üstüne insanlar kendilerini attılar, durdurmaya çalıştılar cesurca, bayrak serdiler, 'bayrağı çiğneyen Türk askeri olmaz' dediler ama, biz içlerindekinin Türk askeri olmadığı için Türk bayrağını ezip geçtiler. Orada bulunan herkes, 'bu işin dönüşü yok. Ya öleceğiz ya vermeyeceğiz” diyorlardı.
İnsanlar Genelkurmay'ın demir parmaklarından atlayıp içeri girdiler, girdikleri anda taradılar. Bomba atıyorlardı. Havadan bombalar attılar, o an herkes yere yattı. Atılan bombanın parçaları arasında kaldık. Eşim bütün darbeyi aldı, kızım yere düştü, ben çok fazla etkilenmedim. Eşimi kucağımda kaybettim. O sırada oradan kızım ve ben tek sağ çıktık."
28 Şubat'ta henüz çocuk yaştayken idamla yargılanan Halil Kantarcı, FETÖ'ye bağlı askerler tarafından İstanbul Çengelköy'de şehit edildi. Kantarcı ile en son görüşen Gazeteci Yakup Köse, son anlarını anlattı. Köse, "Ben işgal haberini alır almaz hemen gazeteye geldim. Canlı yayında sürekli Halil ile mesajlaşıyordum, onun verdiği bilgiyi vatandaşlar ile paylaşıyordum. İlk mesajı 'kardeşim ben şuan Çengelköy'deyim, burada halk yavaş yavaş çekilmeye başlıyor, dikkat edin, basın ve yayın organları zafer sarhoşluğu havasına kapılmasınlar. Halk kesinlikle meydanları hiç boş bırakmasın, meydanları coşturmak lazım, izzetle şerefle namus meselesidir' dedi. En son whatsapptan 'Yakup silah kullanıyorlar' yazdı. Halil'i aradım, ulaşamadım. Cevap alamayınca tedirgin oldum, sabah 7-7 buçuk civarı eşi Ayşe abla beni aradı,Halil'e ulaşamadığını söyledi. Ben en son 3.15 geçe konuştum. Sonra hastaneleri araştırmaya başladık, Ümraniye Avrasya Hastanesi'den aradılar, 'gelip cenazenizi alabilirsiniz" denildi.