30. Yıl Konuşmaları’na konuk olan İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, gazetemiz çalışanlarıyla tecrübelerini paylaştı. Bir dönem Yeni Şafak'ta köşe yazarlığı da yapan Kılıç, bu yazılarını “Şafak Yazıları” adı altında iki ciltte yayınladı (Sufi Kitap 2020). Siyasal Bilgiler çıkışlı olan Kılıç, İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor. Bazıları Fransızca’ya, Farsça’ya ve Arnavutça’ya da çevrilen 16 telif, 5 tercüme kitabı ve editörü olduğu 2 kitap yayınladı. Marmara Üniversitesinde hocalık yaparken TBMM tarafından İslam İşbirliği Teşkilatı'na Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (İSİPAB) Genel Sekreterliğine aday gösterildi. Bu süreçten sonra uluslararası diplomatik kimlik kazanan Kılıç, hem o günlere yönelik anılarını hem de uluslararası edindiği tecrübelerinden bazılarını aktardı.
İslam İşbirliği Teşkilatı'na Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği Başkanlığı’na aday gösterildiğinde, o dönem İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olan Ekmelettin İhsanoğlu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin adayı olan kendisini desteklemek yerine, açıkça Endonezya’nın adayına destek verdiğini söyleyen Kılıç devamla; “Üstelik dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu gibi isimleri de ikna ederek Türkiye’nin Endonezya lehine adayını geri çekmesi telkininde bulundu. Zira M. E. Kılıç ismini kimse tanımazmış ve o aday kesin kazanacakmış ve biz rezil olacakmışız. Bunun üzerine TBMM Başkanı son gece Tayyip Bey’e bir soralım o karar versin dedi. ‘Geri çekmek olmaz, bir kere ilan etmişiz, devam edin’ cevabını alınca ben aday kaldım. Seçime geçildi. 17 oy bize, 16 oy Endonezya’ya çıktı. 1 oy farkla kazandık. İranlı, Turanlı, Afrikalı, Arabistanlı diplomatlar gelip tebrik ettiler. Sayın İhsanoğlu, Sayın Davutoğlu ve hariciyemizden hiçbir tebrik gelmedi. Kanunumuzda ‘Uluslararası bir örgüte başkan seçilen Türk vatandaşı ve ailesine diplomatik pasaport verilir’ maddesi olmasına rağmen bana vermediler. Durumdan haberdar olan Tayyib Bey’in, ‘Mahmud Hoca'nın kırmızı pasaportu 1 saat içerisinde burada olacak!’ talimatıyla bakanlık görevlilerinin telaşla pasaportumu nasıl koşarak getirmelerini unutamıyorum” dedi.
10 yıl yürüttüğü İslam Ülkeleri Parlamentolar Birliği genel sekreterliği görevini bitirdikten sonra Endonezya Büyükelçiliği de yapan Mahmud Erol Kılıç, 3 yıldır da IRCICA genel direktörlüğü görevini yürütüyor. Başta İslam ülkeleri olmak üzere sürekli sahada olduğunu belirten Kılıç, gözlemlerini şu şekilde aktardı: “İslam dünyasında maalesef fikri seviye çok düştü. Eskiden bazı Ortadoğu ülkelerinde İslamcı veya sol kökenli veyahut başka gruplardan, fikri ve kalemi güçlü düşünürler olurdu. Bazıları vefat etti, yerleri dolmadı, kimileri de özgürlük ortamını kaybettikleri için ülkelerini terk ettiler. Bastırılmış bir yapı var Ortadoğu'da. Gazze veya Filistin bile diyemiyorlar.”
İslam ülkelerinin aralarındaki bitmeyen çatışmalarıyla ilgili de konuşan Kılıç, bu savaşı uluslararası güçlerin körüklediğini dile getirerek şunları belirtti: “15 Temmuz öncesinde birden anti-Şia siteleri çoğalmaya başladı ülkemizde. Fetöcü olduğunu tahmin
ettiğim bir sitede 50 sayfa civarında Şia'nın tarihini anlatan bir yazı vardı. Ama o kadar mufassal bir makale ki, bunu yazacak ayarda akademisyenleri olmadığını biliyordum. Şüphelendim.
İngilizceye çevirip arattığımda Mosad’ın web sitesi çıktı karşıma. Oradan alarak tercüme etmişler. Çünkü İsrail'in, Sünni-Şii savaşını körüklemek üzere özel çalışmalar yaptığını biliyordum. İran'la problemim varsa ben aramda hallederim, sana ne, çık aramdan. Şu an Gazze halkının yanında duracak kim varsa, bırak Şia'yı bir Katolik, bir Protestan bir Budist bile olsa ben onları dahi hükmen Müslüman sayacak noktadayım. Şu an düşman o kadar net bir şekilde saldırıyor ki, uyanık olmak lazım. Irkçı siyonist rejimin yüzüne tüküren herkes benim kardeşimdir. Benim İslam anlayışım bu şekilde. Tabii sonra kendi aramızda otururuz, neden Müslüman olduğumu anlatırım. Hoşuna giderse belki Müslüman olur. Olmazsa olmaz. Neticede onun dini onun, benim dinim benim.”
Ortadoğu’nun başında Demokles'in kılıcı gibi sallanan katı zahircilikle ilgili düşüncelerini de ifade eden Kılıç, derinlikli insanların yokluğunun yol açtığı durumlara örnek vererek şunların altını çizdi: “İslam dini gibi derin tefekkür isteyen bir hazineyi adeta ceza hukukunun bir dalına indirdiler. Çünkü tefekkür haram, hikmet dersleri yok, şiir okumak yasak, musiki yasak vs. Yunus Emre, ‘Şeriat, tarikat yoldur varana, Marifet, Hakikat andan içeru’ diyor. Tarikat’ın Türkçesi ‘yol’ demek. Hakikate götüren yol yani. Sen nereye gideceğini bilmiyorsan, ne kadar ‘ben tarikatçıyım’ desen de sen bir yere gitmiyorsun ki. Bu manada ben Türkiye'de tarikat kalmadığı kanaatindeyim. Tarikatmış gibi gözüken, cemaatler var aslında.”
Yüzyılın başında, Fransa ve Almanya’nın birbirleriyle savaştığını fakat sonra üstünü örtüp Avrupa Birliği’ni kurduklarını ifade eden Kılıç, bizim Müslüman ülkelerle mezhep tartışmalarını bırakıp, yolumuza devam etmemiz gerektiğini söyledi. Dünyada anti-emperyalist cepheyi oluşturmanın önemli olduğunu belirten Erol Kılıç, “Atlantik şu an bütün dünyaya hakim. Şu anda Rusya veya Çin artık kültürel emperyalizm yapamıyor. Batı emperyalizmi İslam dünyasına hayat tarzı dayatıyor. Düşmanı konjonktürel olarak değerlendirmek lazım. 100 sene evvelki düşmanımız hala düşmanımız olmayabilir” şeklinde konuştu.
Dünyada İslam sanatlarının hala önemsendiğini ve ilgi gördüğünü dile getiren Kılıç, İslam ülkelerindeki sanatın geldiği noktayı ise şu ifadelerle anlattı: “Yüksek sanat, belirli bir kültürel ve ekonomik seviye ister. Ve geçmişte hâmilerin himayesiyle ihya olmuştur. Çünkü sanatçı bir şey ürettiği zaman onun maddi bir karşılığı olacak ki hayatını sürdürebilsin. Ortaçağ'da belirli bir kültür seviyesine sahip sultanlar, emirler, krallar olduğu için geleneksel İslam sanatları çok güzel bir şekilde himaye edildi. Fakat yüzyılın başında yaşanan devrimlerle eskiye ait sanatlar da değersizleştirildi. Ondan dolayı bir himayesizlik oluştu.
Orta Asya, Taşkent'ten başlayarak Semerkand, Buhara ve Herat üzerinden gelip İran'dan Anadolu’ya, Anadolu'dan kısmen Balkanlar, kısmen de Mısır üzerinden giden Fas’a, Marakeş'e kadar uzanan bu hat, benim yüksek İslam sanatları hattı olarak tanımladığım bir hat. Oralarda da devrimler yaşandı ama bizimki kadar kültürel manada İslam eserlerimizi tahrip edici bir tavır alınmadı. Bizdeki devrimler ise kendi varoluşunu, eskiyi yıkmak üzerine inşa ettiği için duvardaki hat yazılarını bile kazıdı. Son 20 yıldır ise özellikle geleneksel sanatların önünü açıcı çok güzel çalışmalar gerçekleştirildi. O açıdan bazı sanat dallarında ülkemizde çok büyük bir ihya yaşanıyor ki bunun başında hat sanatımız geliyor. Harf inkılabı yaşamış bir ülkede hat ve tezhip sanatının ihya olması çok manidar. Ama maalesef ince metal ve ince ahşap işçiliğinde o kadar iyi değiliz.”
İslam ülkelerindeki tarih, kültür ve sanat alanındaki çalışmalara çatı oluşturan IRCICA’daki göreviyle ilgili yöneltilen soruya cevap veren Mahmut Erol Kılıç, “IRCICA olarak İslam'ın sevecen, hoşgörülü ve estetik yönünü daha da bir öne çıkarıyoruz. En son Milano'da bir sergimiz oldu. Ekim ayında da Michigan Üniversitesi'nde olacak. Gelenekli İslam sanatlarında muhteşem müzeler var. En son Toronto'da açılan Ağa Han İslam Müzesi’ni gezen kaç kişi Müslüman oldu biliyor musunuz? Doha'daki İslam Eserleri Müzesi, Malezya Kuala Lumpur'daki İslam Eserleri Müzesi, bizim Türk ve İslam Eserleri Müzemiz gibi dünyada çok güzel İslam Eserleri müzeleri var. Biz şimdi o İslam Eserleri Müzelerini bir platformda bir araya getirmeye çabalıyoruz, ama bazı engeller var. İnşallah muvaffak oluruz” ifadelerini kullandı.