15 Temmuz hain darbe girişiminin ele başı Fetullah Gülen'in gizli ve karanlık ilişkilerinde her zaman uluslararası siyonist lobiler ve Yahudi cemaatleri baş rol oynadı. 1960'lı yıllardan itibaren devlet kurumlarının içine sızma ve devleti içerden ele geçirme görevi verilen Gülen'in, MOSSAD tarafından desteklendiği 12 Mart muhtırasından sonra sıkıyönetim komutanlığı tarafından hazırlanan raporda yer aldı.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ele başı Fetullah Gülen'in adı, İsrail İstihbarat Servisi Mossad'ın “desteklenmesini istediği gruplar” arasında geçti. 12 Mart muhtırasından sonra Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından hazırlanan istihbarat raporunda dini görünümlü örgütlere dikkat çekilerek Gülen hareketinin Mossad tarafından desteklendiği şu sözlerle dile getirildi: “Edirne ve Kırklareli'ndeyken cemaatin içinde yeni bir tarzın temsilciliği olacağını beyan etti. Etrafındaki yetiştirdiği zeki ve akıllı öğrencileri yetiştirerek devletin önemli kademelerine yerleştirmeyi hedefliyordu.”
“1966'dan sonra İzmir'de kendi düşünce yapısına göre örgütlenmelere başlayarak geniş bir çevre edinmeye başladı. Amacına ulaşmak için kullanabileceği her ne olursa 'amaç için yapılması mübahtır' söylemini cemaatine empoze ederek değişik sivil toplum örgütleri içerisinde sivrilmeye başladı. Bir yandan devlete şirin gözükecek diğer tarikat ve cemaatlerin tasfiyesini sağlamak için devlet organlarını kullanmaya başladı. Devlet organları da Fetullah Gülen'i kullanmaya başladı. Sıkıyönetim döneminde Edremit ve Manisa'da faaliyetlerine devam etmesi, komutanlıkça desteklendi. Bunda ABD ile Mossad'ın 'bizatihi desteklenmesi gerekli örgütler' listesinde gösterilmesi sebep oldu.”
FETÖ elebaşı Gülen'in, Musevi cemaatleriyle ilişkisine diğer bir delil de sahte mesih Sabetay Sevi'ye inanan insanlarla kurduğu ilişkilerdi. Gülen, İzmir'de vaiz olarak görev yaptığı yıllarda sahte mesih Sabetay Sevi'nin evini ziyaret etmeyi ihmal etmedi. Sevi'nin evine yaptığı ziyareti özel bir sohbette anlatan Gülen'in söyledikleri sohbete katılan bir kişi tarafından kayda alındı.
Gülen'in Sabetay Sevi'nin evini ziyaretini anlattığı sohbeti, “Diriliş” adıyla metne çevrildi. Sohbetin çözümünde Gülen, Sevi'nin evini ziyaretini şu sözlerle anlatıyor: “Sabetay Sevi'nin İzmir'deki evini ziyaret ettim. Irgat Pazarı'nda daracık bir sokağın sonunda üç yüzyıl önce yapılmış şimdi ziyaretgah olmuş yapı. Kemerli merdivenleri çıktım. Duvarları Hz. Musa'nın resmi ve İsrail büyüklerinin resimleri ile süslü, sinagogu andıran taş sofada durdum. İbadet rahlesi ve üstünde mukaddes kitapları duruyordu. Sabetay Sevi burada dua edermiş. Ambarımsı odayı göstererek işte burada yatardı dediler. Bize mihmandarlık etmek nezaketini göstermiş İzmir Yahudi Cemaati mensuplarının Sabetay Sevi'nin hayatı ve yaşadıkları hakkında verdikleri izahatı hayrete düşerek dinledim.”
Gülen'in Siyonist lobilerle olan ilişkisi, 28 Şubat sürecinde doruğa ulaştı. Gülen, anjiyo için gittiği ABD'de 10 Eylül 1997'de ülkenin en etkili siyonist lobi kuruluşu ADL başkanı Abraham Foxman ile görüştü. Görüşmede Foxman, Gülen'den İslam'da hoşgörü konusu ile ilgili bir kitap yazmasını istedi. Foxman, kitabın ADL tarafından bastırılacağını söyledi.
Foxman'ın isteğini yerine getiren Gülen, “İslam'da Hoşgörü” adı altında bir çalışma kaleme aldı. 15 Temmuz hain darbe girişimin ardından kapatılan Zaman gazetesi, 10 Mart 1998 tarihinde yayınlanan bir haberinde Foxman'ın sponsor olduğu çalışmayı şöyle haberleştirmişti: “3 gündür Türkiye de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem'den sonra Fethullah Gülen ile görüştü.”
“55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye'de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen'in Türkiye'deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler. Görüşmede Gülen'in, ABD'nin en etkili Yahudi lobisi olan ADL'nin (Anti Defamation League) teklifiyle hazırladığı hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak.”
Gülen, Foxman ile görüşmesinden kısa süre sonra 9 Şubat 1998'de ABD Ankara eski Büyükelçisi Morton Abromowitz'in yardımıyla, Papa II. John Paul ile Vatikan'da buluştu. Yarım saatlik görüşme sonunda, Gülen, Papa'ya verdiği mektupta, Dinler Arası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak istediklerini açıkladı.
İzmir Kestanepazarı Günleri'nden itibaren uluslararası siyonist lobiler ve Yahudi cemaatleriyle sıcak ilişkiler kuran Gülen, ADL lideri Foxman ve Papa II.Jean Paul ile görüşmesini ardından 26 Şubat 1998 tarihinde, FETÖ'ye bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Harbiye'deki binasında Hahambaşı Eliyahu Bakshi Doron ile bir araya geldi. Yaklaşık 40 dakika süren görüşme sonunda Gülen'in “Gizli kapaklı bir şey yoktu. Burada müzakereler biraz daha açıldı” şeklinde bir açıklama yapması, Gülen'in ne'yi pazarlık ve müzakere konusu yaptığı sorularını akla getirmişti. 28 Şubat sürecinde Savcı Nuh Mete Yüksel'in hazırladığı iddianamenin ardından 21 Mart 1999 tarihinde ABD'ye kaçan Gülen'in siyonist lobilerle ilişkileri ABD'de devam etti.
Kendini “Mehdi” ilan eden Gülen'in kardeşi de “Mesih” adını taşıyor. Gazeteci yazar Latif Erdoğan tarafından kaleme alınan Fethullah Gülen'in hayat hikâyesini anlattığı “Küçük Dünyam” adlı kitapta Gülen anne tarafından Edirne Müdafii Şükrü Paşa'zadelerden olduğunu ifade etmişti. Edirne Müdafii Şükrü Paşa'nın da 1492 göçüyle İspanya'dan göçüp Edirne'ye yerleşen bir ailenin mensubu olduğu iddia edilmişti.
FETÖ lideri Gülen'in Sebatayistlerle ilişkisine yeni bir delil de yazar Süleyman Yeşilyurt'tan geldi. Yeşilyurt, katıldığı bir televizyon programında, Gülen'in Kestanepazarı'nda görev yaptığı yıllarda Kemeraltı çarsısında eczane sahibi olan Hamdi Nüzhet Çançar ile Kasım Gülek aracılığıyla tanıştığını söyledi. İzmir'de faaliyet gösteren Muhterem Locası'nın Nüzhet Hamdi Çançar tarafından kurulduğunu dile getiren Yeşilyurt, Çançar'ın Sabetayist bir aileye mensup olduğunu söyledi. Gülen'in Çarçar tarafından mason yapıldığını ifade eden Yeşilyurt, Gülen ile Çarçar'ın birlikte, Sabetay Sevi'nin Bahribaba Parkı'ndan bulunan sembolik mezarına giderek dua ettiğini de ifade etti.
Fetullah Gülen'in, Sabetay Sevi'nin evini ziyaretini anlattığı “diriliş” adı verilen sohbetinde Sabetay Sevi ve Sabetay Sevi'ye inanan Sabetayistleri şu sözlerle anlattı: “Sabetay Sevi iki üç asır evvel İspanya'nın engizisyonundan kaçıp Türklerin cenahi şevkat ve himayesine iltica etmiş bilahare bir meseleyi siyasi cürmile madehem olan içişlerinin telkini ile İslamiyet'i seçen Selanik Müslümanlarından bahsedeceğim. Bu göçmenler ailen ve ırkan Yahudi olmakla beraber ruhen ve vicdanen İslam'ı tercih edegelmiştir. Üç asırdır Türk ve İslamlarla ihtilaf ederek cemaatlerle birlikte vicdani hususileri ile cemaatini uygulamaya gelmiştir."
"Bunlar sureti resmiye ve zahirede İslamiyet'i kabul ettiklerinden İslam camiasına kaydedilmiş ve o surette telakki edilmiş olduklarından müspet olarak değerlendirilmiş devlet tarafından korunarak desteklenmeleri lazım gelmiştir.”
“Sabetay Sevi'nin bir Mesih gelecek söylemini dikkatlice dinledim. Yahudi Cemaati beni hayretler içerisinde bırakan 'Mesih geldiğinde samimi olarak iman edenlerin sahte Mesihlere aldanmaları mümkün değildir. "
"Hz. İsa geldiğinde derin imanı ve hikmeti ile nuru olan müminler tarafından hemen tanınacaktır. 'Muhterem Gülen sen bizim mesih'imizsin' dediler. Şaşkınlıklar içerisinde kaldım.”
1492 yılında İspanya'daki engizisyon mahkemelerinden kaçan/kovulan Yahudiler, Sultan 2. Beyazıt'ın izniyle Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar. Selanik, İzmir, İstanbul gibi şehirlere yerleşen bu Yahudilerden biri olan İzmirli Sabetay Sevi, 1666 yılında mesihliğini iddia etti. Etrafında toplanan Yahudiler ile Osmanlı sarayına şikâyet edilen Sevi, yargılamalar sonucu mesih olmadığını, yalan söylediğini itiraf etti. İslamiyet'i kabul etmesi şartıyla hayatı bağışlanan ve serbest bırakılan Sevi, serbest kaldıktan sonra yeniden mesih olduğunu iddia ederek, kendisine inananlara “zahiren Müslüman, ama gizli olarak Yahudi” olarak kalmalarını ve Yahudi inancını devam ettirmelerini tavsiye etti. Sevi'nin fikirlerine inanan Sabetayistler, Sevi'nin yeniden dirileceğine, kendilerini kurtaracak olan Mesih olduğuna ve İsrail'e götüreceğine inanırlar.