1993 yılından itibaren Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte çalışan, özellikle AK Parti'nin kuruluşundan bu yana reklam, kurumsal tanıtım ve organizasyon konularında büyük emek veren Erol Olçok, 15 Temmuz akşamı darbe girişiminden haberdar olur olmaz meydanlara inmek için harekete geçti.
Altunizade’deki evinden çıkmaya hazırlanan Olçok, oğlu Abdullah’a, annesi ve kardeşlerinin yanında kalmasını söyledi. Babasını dinlemeyen Abdullah Tayyip, “Sen nereye ben oraya” karşılığını verdi. Bunun üzerine, baba-oğul darbecilere geçit vermemek için birlikte yola çıktı. Erol Olçok ve oğlu, önce Altunizade’ye gitti. Olçok, sokağa çıkan vatandaşlara, “Bu vatan bizim, kimse bu vatanı bizden alamaz. Köprüde sorun büyük arkadaşlar, orayı almamız lazım” sözleriyle cesaret verdi.
Boğaziçi Köprüsü'ne doğru yürüyen kalabalığın sayısı giderek artarken, Erol Olçok da gençlerle birlikte en önden gidiyordu. Kalabalık, tekbir ve slogan atarak ilerlerken köprüden ateş açıldı. Erol Olçok, askerleri ikna etmeye çalıştı. İkna olmayacaklarını anlayınca oğlu Abdullah’ı daha güvenli bir yere almak istedi. Bu sırada darbecilerden gelen kurşunla vuruldu. Babasına yardıma koşan Abdullah Tayyip ise 2 zırh delici merminin hedefi oldu. Abdullah Tayyip Olçok, olay yerinde şehit düşerken, Erol Olçok hastanede şehadete ulaştı.
(Halil Kantarcı)
36 yaşındaki Halil Kantarcı, FETÖ’nün darbe girişimini televizyondan öğrendi. Çengelköy Karakolu'nun askerler tarafından basıldığını duyan 3 çocuk babası Kantarcı, milli iradeye destek için meydanlara çıkmak istedi. O sırada dışarıdan patlama seslerinin duyulması üzere eşi Ayşe Kantarcı gitmesini istemese de Halil Kantarcı, 'Bana bir şey olacaksa evde de olur. Hakkını helal et' diyerek evden ayrıldı.
28 Şubat sürecinde idamla yargılanan ve 16 yaşında hapishaneye girip 25 yaşında çıkan Kantarcı, suçsuzluğunun anlaşılmasının üzerine beraat etmişti. 15 Temmuz akşamı bir an düşünmeden meydanlara koşan Kantarcı, darbeye direndiği Çengelköy’de FETÖ’cü hainler tarafından iki kurşunla şehit edildi. Halil Kantarcı’nın ömrü boyunca FETÖ’cülerle mücadele ettiğini söyleyen kardeşi Kadir Kantarcı, ağabeyinin son sözünün “Eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum. Onları ümmete emanet ediyorum” olduğunu söyledi.
15 Temmuz gecesi FETÖ’cü hainlerin toplantı gerekçesiyle Genelkurmay Karargahı’na davet ettiği Kara Kuvvet Komutanı Salih Zeki Çolak, karargah bölgesine girdiğinde darbeci askerlerin saldırısına maruz kaldı. Çolak’ın yakın koruması Topçu Kıdemli Başçavuş Bülent Aydın, komutanının derdest edilmek istendiğini görünce darbecilerle çatışmaya başladı. Hainlerin saldırısına bir süre karşılık veren Aydın, önce bacağından yaralandı. Yaralı halde çatışmayı sürdüren bordo-bereli Aydın, karnının sol yanından giren kurşunla ağır yaralandı. Kahraman Astsubay Bülent Aydın, cuntacıların bu hain tuzağında hayatını kaybederek 15 Temmuz darbe girişiminin ilk şehidi oldu. Aydın, 15 Temmuz’dan 5 yıl önce emeklilik hakkını elde etmesine rağmen ‘daha genciz’ diyerek çalışmaya devam etmişti. Kariyeri başarılarla dolu Aydın’ın ‘balık adam’, ‘kurbağa adam’ bröveleri vardı; eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eski Genelkurmay Başkanları Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı döneminde Hulusi Akar’ın yakın korumalığını yapmıştı.
Darbe girişimini önlemek için evden baba Necati Sayın, damat Fazıl Gürs, kızı Ayşe Emine Sayın ve Ülkü Sayın birlikte çıktı. Necati Sayın ve damat Fazıl Gürs şehit oldu, Ayşe Emine Sayın ve Ülkü Sayın gazi olarak eve döndüler. İşte Genelkurmay önünde o gece yaşananlar…
Ayşe Emine Sayın: Jetler Ankara semalarında geziyordu. Fazıl eniştem, babama “Bir şeyler oluyor, gitmek lazım" dedi. Ben de gidileceğini duyunca hemen giyindim. Babam ve eniştem TRT'deki korsan bildiriyi dinliyordu. Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Meydanlara inin" çağrısı yaptı; bu sırada babam abdest aldı, sonra odaya geldi; “Bu son çırpınışları, başarılı olamayacaklar. Bu bir cihattır, gelmek isteyen gelsin" diyerek çıktı.
Ülkü Sayın: Kızılay'da trafik kilitlenmişti. İnsanlar arabalardan inerek yürüyordu. Biz de indik, yürümeye başladık. Adeta savaş alanıydı. İnsanlar tankların üzerine çıkıyordu, taş atarak engellemeye çalışıyordu. Genelkurmay önünde hain askerlerden biri “Geri dönün!" diye bağırıyordu. Ben de karşısına dikilip, “Neden gideceğiz, burası bizim" dedim. Bir taraftan bomba atılıyor bir taraftan askerler ateş açıyor, tanklar arabaları eziyor... Arabaları ezen tankları babam yerden taş alarak taşlamaya başladı.
Ayşe Emine Sayın: Babam tanklara taş atarken bizi unuttu. Ben de elime taş aldım ama atamadım. Masum birine gelirse zarar görür diye atamadım. Babam “Pensilvanya'nın itleri hepiniz gebereceksiniz" diye bağırdı. Bunu söyledikten sonra tank hızlıca üzerimize geldi, herkes yol kenarlarına çekiliyordu. Babam ve Ülkü ablam yolun ortasına çıkarak, “Gel, gel ezecek misiniz" diye bağırdı. Çığlıklar ve Allah-u Ekber sesleri birbirine karışıyordu. 5 saniyede 2 metre sürüklendim. Sağ ayağımın koptuğunu zannettim. Tünelden sarktım. Bir an gözümü açtım, aşağıda Fazıl eniştem, babam ve ablam hareketsiz yatıyordu. Eğer ben düşsem onların üzerine düşecektim. Bir an “3'ü şehit oldu, ben de gazi oldum" diye düşündüm. O esnada tanklar halen geçiyordu. İnsanlar aşağıya patır patır düşüyordu. Nasıl oradan çıktığımı hatırlamıyorum. Biri beni hastaneye götürdü. Babamın ciğeri patlamış. Hastaneye gittiğinde zor nefes alıyormuş, abim babama “Nasılsın?" diye sorduğunda “Vatan iyi ise iyiyim, çok şükür Elhamdülillah" dedikten sonra 05.30 civarında şehit olmuş.
Gazi Ülkü Sayın: Babama 'tank geliyor' dediğim esnada tank çarptı ve köprüden aşağıya düştük. İç kanama geçirmişim ama kendiliğinden durmuş. Fazıl eniştem beyin kanamasından ötürü şehit oldu. Babam, cenazesi yıkanırken gülüyormuş, toprağa verilirken de güzel bir koku yayılmış. Babam ile şimdi yanyana yatıyorlar. Babam cebinde şehitlik duası taşırdı. Babam vasiyetinde, “Size en güzel mirasım güzel ahlakınızdır. Rızkınızdan endişe etmeyin. Paraya tamah etmeyin" diye yazmış. Ağrı'da cami yaptırıyordu. Caminin ince işleri kalmıştı, yarım kaldı."