Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir'in Putin'in St. Petersburg'daki görüşmesi uçak krizinin ardından iki ülke arasında yeni bir sayfa açtı. İki ülke arasındaki ilişkileri, 24 Kasım'daki uçak krizinden öncesine hatta daha da ileriye taşımak. Erdoğan, tarihi zirvenin ardından Türkiye'ye dönüşünde bu ziyarete ilişkin basın mensuplarına önemli açıklamalarda bulundu, sorularını yanıtladı.
Yaklaşık 8,5-9 aylık bir aradan sonra; 24 Kasım'da yaşadığımız arzu edilmeyen o malum olaydan sonra, Rusya Federasyonu'na gerçekleştirdiğimiz ziyaret yoğun ve verimli oldu. Öncelikle, ilişkilerimiz 24 Kasım'dan önceki süreçte nasılsa, şimdi bu ilişkilerimizi çok daha öte bir noktaya taşıma arzusundayız. Bu konuda bir mutabakat oluştu. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey, aramızdaki ifadesiyle ÜDİK diye belirlediğimiz bu mekanizmayı yeniden başlatalım dedik. Nitekim bu yılın ÜDİK toplantısını aralık ayında St. Petersburg'da, önümüzdeki yılın toplantısını da daha sonra belirleyeceğimiz bir tarihte yapmayı kararlaştırdık.
Bu seyahatin önemli başlıklarından biri de, Akkuyu Nükleer Enerji Santralimizdi. Kendilerinin daha önce bununla ilgili bazı talepleri vardı, bu talepler ertelenmişti. Rusya, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin stratejik yatırımlara alınmasını istiyordu. Bugün itibariyle dün akşam sayın başbakan ile de tekrar görüştük, kendileriyle de mutabık kaldık. Dedik ki: biz Akkuyu'yu stratejik yatırımlar arasına alalım. Dolayısıyla bunun stratejik yatırımlar kapsamına alınması noktasındaki kanaatimizi Rusya'ya da belirttik. “Bu konuda herhangi bir sıkıntı yok, stratejik yatırımlar kapsamına alınacaktır" dedik.
Türk Akımı projesiyle alakalı olarak da kendilerine, “Herhangi bir sıkıntı yok, sadece kendi topraklarımızın üzerindeki yatırımı 50-50 yapalım" dedik. Bu konuda da bir sıkıntı yok gibi. Bir diğer konu da savunma sanayiinde işbirliği. Başta Savunma Sanayii Müsteşarımız olmak üzere, bu çalışmalar zaten yürütülüyordu. Bundan sonraki süreçte inanıyorum ki çok daha faklı bir şekilde devam edecektir. Bu konuyla ilgili Savunma Sanayii Müsteşarımıza toplantıdan sonra söyledim. “Bu görüşmeleri hızlandırın" dedim. Bunlar hızlandırılacak. Kendileriyle bu konuda yapabileceğimiz birçok yatırımlar olabilir. Bir diğer konu, ortak yatırım fonu kurulması olayı. Yatırım fonları kendi aralarında ortak yatırımlara beraberce girebilme imkanını yakalayacak.
Tabii. Yapabilecek. Fon olarak güçlü bir rakam ortaya çıkmış olacak. Kendi ülkelerimizin yanı sıra, karlı olacaksa üçüncü ülkelerde de rahatlıkla yatırım yapılabilecek. Bir diğer konu da turizmle ilgili olarak charter uçuşları. Onunla ilgili olarak kendileri zaten müzakere talimatı vermişler. Biz de kendilerine “Bunu biraz hızlandırırsanız memnun oluruz" dedik. Onlar da hızlandırma konusunda hassasiyetlerini ortaya koyacaklar. Bir diğer konu tarım ürünleriyle alakalı konuydu. “Tarım ürünleri noktasında da hassasiyetlerimizi göstereceğiz, kademeli olarak bunu da yoğun bir şekilde artıracağız" dediler. Ve Rusya'daki Türk şirketlerinde çalışan Türk işçilerine çalışma izni verilmesi noktasında bir sıkıntı vardı. Hatta vizelerin tekrar kaldırılması konusunu da gündeme getirdik. “Onu da çalışalım" denildi.
Bir diğer konu tabii Suriye, siyasi geçiş süreci falan gibi bir yaklaşım var. Şu anda Suriye'de özellikle Halep'te ciddi sıkıntılar söz konusu. Halep'in yerlisi orada bir mücadele veriyor. Bir de onlara yardıma gelen kesim var. Halep dışında Münbiç olayı var, o ayrı bir sorun. Bir de tabii özellikle Kuzey Suriye'deki bazı gelişmeler var. Kendileriyle yaptığımız görüşmede biz size bir üçlü heyet gönderelim, heyetin içinde istihbarat, asker, diplomat olsun. Bu üçlü heyete karşı siz de bunların karşıtını koymak suretiyle, bunlar hemen yoğun bir çalışma yapsınlar dedik. Şimdi biz heyetimizi hemen göndereceğiz, perşembe günü (bugün) karşılıklı oturup görüşecekler. Ona göre de inşallah Suriye ile ilgili sürecin altyapı hazırlıklarını bu arkadaşlarımız belli bir noktaya getirmiş olacak. Burada Halep'in insani yardım noktasında sıkıntıları var. Ona yönelik açılan koridorlar var. Bu koridorlar insani yardıma mı yöneliktir, yoksa farklı bazı hedeflere mi yönelik? Bunları da arkadaşlarımız çalışmalarıyla ortaya koyacak.
Suriye ile ilgili konuda tabii biz samimi niyetle adımımızı attık; konuşmamızı, görüşmemizi uzun uzadıya baş başa yaptık Sayın Putin ile. Heyetimizin Moskova'daki görüşmesinden sonra ikinci hamlenin boyutu orada çerçevesi çizilecek, duruma bakarak oluşturulacak. Bu meselede, biliyorsunuz bir Cenevre süreci vardı, ama ondan pek bir şey çıkmadı; bundan sonra ne çıkar, o da çok belli değil. Açık, net konuşmak lazım: Kuzey Suriye'de belli bir yapılanmanın endişesini taşıyoruz. Bu açıdan atılacak adımlar önemli. Tabii burayı dünyadaki gelişmelerden bağımsız olarak göremeyiz. ABD'deki seçime varıncaya kadar bu işte alakası var. Bunlar çok önemli. Dolayısıyla Moskova'da heyetlerimizin yapacakları çalışma çok önemli. Bu bizim çalışmalarımız için de bir alt yapı oluşturacaktır.
Önemli olan nasıl algılanacağı değil, ziyaretin verimli geçmiş olmasıdır. Ama 15 Temmuz darbe girişimi karşısında özellikle Batı ve Avrupa'nın Türkiye'yle dayanışmalarını çok daha net bir şekilde fiilen de ortaya koymalarını beklerdik.
Temennimiz 24 Kasım öncesine dönmek değil, ilişkilerimizi çok daha ileri noktaya taşımak! Benim de Sayın Putin'in de temennisi bu. Görüşmelerde olumlu bir hava estiği zaten ortadaydı. Bizim dar kapsamlı görüşmemizde de bütün bu başlıkları enine boyuna ele alma imkanımız oldu. Bu ziyaretin, bir milat olduğuna inanıyorum. 24 Kasım öncesinde koyduğumuz bir hedef vardı, malum 100 milyar dolar. Şimdi artık biz hesabımızı 100 milyar doları da aşma üzerine yapacağız. İlişkileri süratle toparlayacağız. Son iki senedir gerçekten çok garip bir düşüş yaşadık. Bu düşüşü süratle toparlamanın gayreti içinde olacağız.
Bu konuyla ilgili MİT bir çalışma yaptı. Şimdi jandarma ve emniyet istihbarat malum, artık bunlar İçişleri Bakanlığı'na bağlandığı için bunlarla ilgili olarak da yeni bir düzenlemeye gidiliyor. MİT tabii kendini ağırlıklı olarak daha çok yine dış istihbarata verecek. İstihbarat zaafiyetinden söz ederken, sıfır hatayla veya sıfır yanlışla çalışan bir istihbarat örgütü zaten yoktur. Dolayısıyla bu meselede bardağın dolu tarafını da görmemiz lazım. Yani bugüne kadar yapılmış başarılı birçok operasyon var. Bunları da görmek durumundayız diye düşünüyorum. Onun için buradaki hatadan ders alarak, nerede hatalar yaptık, ne gibi eksiklerimiz yanlışlarımız var, tabii ki bunların üzerinde duruyorlar ve onun için de böyle bir yeni çalışma modelini arkadaşlar bize getirdiler.
Benim dokunulmazlıklar konusundaki yaklaşımım bazı dostlarla, yani siyasilerle çelişiyor. Dokunulmazlığı niye kaldırdık? Kaldırdıysak, gereği neyse bunu yapmak gerekiyor bir defa. Adımlarımızı gecikmeden atmamız lazım. Tabii 15 Temmuz süreci de, atılması gereken adımları geciktirmiş olabilir. Yoğun bir mesai var şu an yargıda. Neredeyse 24 saat çalışır hale geldiler. Temennim odur ki, dokunulmazlıklarla ilgili gereken neyse yapılır. FETÖ'ye bulaşmış olan siyasilerle ilgili meseleye gelince. Yargı elbette o konuda da gereğini yapar. Yoğun bir mesai var şu an yargıda. Tüm savcılarımız, hakimlerimiz nedereyse 24 saat çalışır hale geldiler. Allah kendilerinden razı olsun. Bence hata payını minimize ettiler. Hepsi iyi çalışıyorlar.
Bu konularla alakalı hükümetimizin, yani geriye kabul gibi bir çalışmasının olacağını arkadaşlardan duyduk. Üzerinde çalışılıyor. Özellikle silahlı kuvvetlerle ilgili bir çalışma var.
Ben isim vermek istemezdim, ama siz verdiniz. Gerek İlker Paşa'nın gerek Edip Paşa'nın askeri liselerin kapatılmasını doğru bulmadıklarına dair yaptıkları açıklamayı ben doğru bulmuyorum. Kusura bakmasınlar da şu anda bu darbeyi yapanlar kimler? Askeri liselerden gelenler değil mi? Silme oradan geldiler, silme. Onlar harp okullarına girdiler. Harp okullarına düz liselerden gelenler girmedi. Sana bunu sorarlar. Eğer harp okullarına girmeyi bile başarabilmişse ondan sonra ona GATA'dan bir çürük raporu onu da oradan gönderdiler. Bütün bu tezgahların hepsi kuruldu. Tamam ben kendileriyle çalıştım, biliyorum ama, yani niçin biz askeri liseleri bu kadar abartıyoruz ki şu anda? Hulusi Paşa düz lise mezunu. Necdet Özel Paşa düz liseden geldi. Demek ki oluyormuş. Tek tipçilikten bir çıkalım.
Darbe ile ilgili konuda beni hemen ertesi gün zaten aramıştı. Orada duygusaldı da diyebilirim yani. Darbe ile ilgili değerlendirmesinde ve anında buna karşı tepkilerini koyduklarını ifade etti. “Bu konu ile ilgili olarak, böyle bir şeyi tasvip etmemiz kesinlikle mümkün değildi. Nedir nasıl oldu, bunları sormadan, hemen sizi aramak durumundaydık. Çünkü öyle veya böyle, aramızdaki dostluğumuz bunu gerektirirdi. Biz de bunun gereğini bunu yaptık" dedi.
Elbette olumlu yansımaları olacak. Malum, dolar üçün altına düştü. Sadece seyahatten dolayı dolar hemen üçün altına düştü. Biz bugün bir şey konuştuk, dedik ki: alışverişleri Ruble ile ve Türk lirası ile yaparsak daha da yararlı olur. Öyle bir durumda, mesela dolar daha da düşer. Döviz baskısından, kur baskısından kurtulmuş oluruz. Hem Rusya kazanacak hem biz kazanacağız. Onun için bu çok önemli. Hakikaten geciktirdik, halletmemiz lazım.
PYD konusunda YPG konusunda örtüşüyor. Biz Moskova'da ofis açmaları meselesini de gündeme getirdik. Onun PYD ile alakası olmadığından, onun bir sivil toplum kuruluşu olduğundan söz ettiler. Sayın Putin, bu sayede en azından konudan haberdar oldu. Bunu ilk defa bizden duyduğunu söyledi. Elimizde resimler vardı, kendilerine gösterdik. Konuyu yakından takip edeceklerini söylediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe'de, demokrasi nöbetlerinin son gününde nöbet tutan vatandaşlara hitap etti. Külliye'de toplanan binlerce kişiye seslenen Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
O gece milyonların sokağa dökülüp, tüfeklerin, tankların, uçakların karşısına bunlar düşünemedi bir şeyi, bu millet onların karşısına çıkacak, bunu düşünemediler. Şehitler Tepesi boş değil, bunu hesap edemediler. Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Rabbimiz müjdesini veriyor; Onlara ölü demeyiniz, onlar diridir, siz bilemezsiniz. Er veya geç ABD tercih yapacaktır; ya Türkiye ya FETÖ. Ya darbeci terörist FETÖ, veyahut demokrasi ülkesi Türkiye. 85 koli dosya gitti. Böyle bir darbe yanlısını yaklaşık 17 yıldır ülkesinde barınan bu alçağı, bu şarlatanı herhalde artık ABD daha fazla saklamayacak, gönderecektir.
Finali burada, Ankara'da yapalım istedik. Şimdi görüyorum ki milletimiz hala meydanları bırakmak istemiyor. Gazi M. Kemal'in İstiklal Harbi'nin en sıkıntılı günlerinde ifade ettiği bir ilke vardı; hatt-ı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Biz de diyoruz ki demokrasi nöbeti sadece belli saatlerde, belli yerlerde yapılmaz. Günün 24 saati, yılın 365 günü, evlerimizde, iş yerlerimizde, demokrasimize her yerde sahip çıkacağız. Yani vatanın her köşesinde, günün her saatinde demokrasi nöbetinde olacağız.
Onlar ihanet nöbetlerinde birer ikişer geberecekler, biz demokrasi nöbetlerinde, vatan müdafaasında, yola devam edeceğiz. Bugün Şırnak'ta yine şehitlerimiz var. Mardin'de, Diyarbakır'da patlamalar var. İhanet nöbetini FETÖ bırakıyor, PKK devralıyor, o bırakıyor DAİŞ devralıyor.
Bunu zaman gösterecek. Yenikapı hakikaten Türkiye açısından yepyeni bir kapı oldu. Kurtuluş mücadelemiz için yepyeni bir kapı oldu. Birliğimiz beraberliğimiz için elhamdülillah yepyeni bir kapı oldu. Temenni edelim ki Amerika Yenikapı'da o gün biraraya gelen 5 milyonun, -diğer kentleri de sayarsak- Türkiye genelinde 10 milyonun haykırışını duyar. ABD'nin Türk halkının haykırışını duymasını ve bu zat-ı bir an önce Türkiye'ye teslim etmesini bekliyoruz. Kendilerine iadeyle ilgili dosyalar da gönderildi. '85 koliyi okumak kolay olmadı' gibi bir bahane ileri sürmezler inşallah.
Komisyon konusunda sizinle aynı kanaatte değilim. Komisyonlardan pek bir şey çıkacağına inanmıyorum. Bu işin en ideali ülkemde nerede olursa olsun, tüm vatandaşlarımın, FETÖ denilen bu yapılanmayla ilgili bilgileri ilgili makamlarla paylaşmaktan çekinmemesidir. Mesela 15 Temmuz gecesi olan hadise. İsmi Adil olan şahsı kastediyorum. İsmi Adil de kendisi adil değil? Bakın onu kaçıran gazeteci bizim apartmanda oturuyormuş. Komşumuz yani. Görünürde bize saygıda hiç kusur etmezdi. Bunu da herkese söylerdi. Şimdi Adil denilen o şahsı kaçıran adam olduğu ortaya çıktı. Kaçıran o. Bunların hepsi karaktersiz. Köşesinde sallayıp duran vardı ya şimdi kaçmış olan, o da öyleydi. Kim olduğunu anlıyorsunuz. Köşesinde yazmaya gelince de verip veriştiriyordu. Niye kaçtın gittin? Bu kadar yüreğin vardı o zaman kalsaydın.
Her şeyden önce biz Türkiye'yiz. Biz üzerimize düşeni yaparız. Avrupa Birliği'nin müktesebatı gereği neyse bunu da yaparız. Biz tabii ki sabrediyoruz ama sabır da bir yere kadar. Önlemlerden hareketle, Türkiye'yi şu anda bir yanlışın içindeymiş gibi göstermeye kalkışmak elbette büyük haksızlık olur.