15 Temmuz dahil, Türkiye'nin yükselişini durdurmak için her türlü yöntemi kullanan Batılı ülkeler, şimdi de "Türkiye'de ekonomik güvensizlik var" iddiasıyla iş dünyasını baskı alına alıyor, biriken sermayeyi kendi ülkelerine çekmeye çalışıyor, bu yolla ekonomik müdahale senaryosu uyguluyor. Dünyada genel eğilim, sermayenin Batı'dan Doğu'ya akışı iken, Batı ekonomileri durgunluğa girerken, Türkiye'ye yönelik bu operasyonun ekonomi ile ilgili olmadığı açık. Daha önce Batı bankalarında bulunan Körfez ülkelerinin yüz milyarlarca dolarının çıkışına engel koyan, bugünlerde sözkonusu ülkeleri yeniden haraca bağlayan, haraç vermeyenleri ise istikrarsızlığa sürükleyen Batı, bu yöntem Türkiye'de işe yaramayacağı için, güçlü bir organizasyon çerçevesinde işadamlarını tek tek baskı altına alıyor, onların paralarını Batı'ya nakletmeleri işini de organize ediyor.
Oysa durgunluğa giren Batı ekonomilerini 2008 benzeri yeni bir ekonomik ve jeopolitik kriz bekliyor. Bu yüzden de sözkonusu ülkeler adeta olağanüstü hal dönemine hazırlanıyor. Bir ya da iki yıl içinde sözkonusu krizin patlayacağı, Türkiye'den Batı'ya akan sermayenin tehlikeye gireceği, Körfez sermayesinin başına geldiği gibi bu paralara ve varlıklara da el konulacağı, bütün organizasyonun bu amaçla yapıldığı ifade ediliyor.
Dünyada ve Türkiye'de doğrudan ekonomik kriz çıkaramadıkları için kredilendirme kuruluşları ve medya üzerinden 'güvensizlik var' iddiasıyla sermayeyi kendilerine çeken ABD ve Avrupa ülkeleri, Müslüman ülkelerin sermayesinin üzerine çökmeye hazırlanıyor. Bir süredir aba altından sopa gösterip terör bağlantıları icat ederek Körfez sermayesinin ülkeden çıkışına izin vermeyen ABD ve Avrupa ülkeleri, çok yakın bir dönemde bir kriz bahane ederek Müslüman ülkelerden Batı bankalarına giden paraların tamamına el koyacak. Müslüman ülkelerden paralarını dışarıya aktaranlar, güvensizlik dedikodularıyla büyük bir tuzağa çekiliyor.
Yücel Kamar (İstinye Üniversitesi Öğretim Görevlisi): "Almanya ve Danimarka gibi ülkeler sığınmacıların paralarına ve değerli eşyasına el koymuştu. 11 Eylül olaylarından sonra ABD hükümetinin Suudi Arabistan'ın ABD'deki finansal varlıklarını dondurmakla tehdit etmesi durumunda olduğu gibi, birtakım siyasi hesaplarla bu tür mantık ve hukuk dışı el koyma ve dondurma olayları gerçekleşebiliyor maalesef. Bu tür durumlarda da uluslararası hukuka her zaman başvurulabilir ancak bu tür davaların sonuçlanması zaman alır. Bir ülke bir kişi veya şirketi kendi milli egemenliğine ciddi bir tehdit olarak görürse veya ortada bir yasa ihlali varsa, o kişi ya da şirketin mal varlığını dondurabilir, paralarına el koyabilir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kimi firmaların ve iş adamlarının varlıklarını yurtdışına çıkardıkları yönünde tezvirat üretiliyor" diyerek böyle bir durumun izahı olmayacağını ve affedilemeyeceğini söyledi. Erdoğan, "Sözüm yurtdışında yatırım yapana değil, varlıklarını kaçıran varsa onadır" dedi. Erdoğan'ın dikkat çektiği durumun bir başka tehlikeli yanı da sermaye sahiplerini bekleyen 'Körfez sendromu'. Batılı bankalar ülkelerine giren Müslüman sermayenin çıkışına kolay kolay izin vermiyor.Körfez başta olmak üzere Müslüman ülkelerden şirketlere ait Batılı ülkelerdeki mevduat büyüklüğünün 1 trilyon doların üzerinde olduğu biliniyor. Bu paranın büyük bir kısmı İsviçre, İngiltere ve ABD bankalarında tutuluyor. Batı bankaları normalin biraz üzerinde para çekildiğinde mevduat sahiplerini ablukaya alarak o paranın bankadan çıkmaması için ne gerekiyorsa yapıyor. 17 Nisan Referandumu sonrası istikrarın pekişmesiyle birlikte sermayelerini Türkiye'ye doğru hareketlendiren Katar başta olmak üzere Körfez'deki pek çok işadamı, mevduatlarını çekme girişimleri sebebiyle yaptırımlarla yüzyüze geldi. Aynı akıbet, Türkiye'den yurtdışına gidecek fonları da bekliyor.