Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un yenisafak.com’a yaptığı açıklamaların satır başları şöyle:
Geldiğimizde vahim bir tablo vardı. Vatandaşlar ‘Dereli bir daha ayağa kalkar mı?’ diyordu. Birinci katlara kadar kum, çakıl doluydu. Etki bakımından deprem kadar zarar vermişti. Dereleri, köyleri gördünüz. Hemen hemen her bölgede hasar var. Kısa zamanda tüm birimler seferber oldu. Ulaşamadığımız hiçbir yer kalmadı. Arazi engebeli. Kolay değil burada çalışmak. Bakıyorsunuz her çöken yolda, her kayan evin yanında devletten bir kişi var. 400’den fazla makina çalışıyor. Hayat giderek normale dönüyor. Artık kalıcı çözümler ve projelere başlandı. Onlar da inşallah biter.
Aradan 7 gün geçti. Burada 52 bina yıkılıyor. Bu 52 binada 148 bağımsız bölüm var. Bağımsız bölümdeki insanları taşıyoruz. Kırmadan, dökmeden, evinin eşyasını da taşıyoruz. Yeni projeleri yapıyoruz. Bir hafta 10 gün içinde ihalesine çıkacağız. Bir yılda da, vatandaşı en az mağdur olacak şekilde teslim etmeye çalışacağız. Bir binaya gidince kenarında köşesinde ne varsa gözünüze çarpıyor. Burada da en önemli şey vatandaşımızın risk altında olup olmadığına bakıyoruz. O gözle inceliyoruz. Allah göstermesin yarın bir yağış daha olduğu zaman nasıl bir sonucu olabileceğine bakıyoruz. O çerçevede yapıların durumuna, bundan sonraki sellerde zarar görüp görmeyeceğine bakmaya çalışıyoruz.
Yeni Dereli’de, dere güzergâhında vatandaşımızı riske atacak herhangi bir yapılaşma olmayacak. Tehdit altındaki yapıları kaldırdık. Kaldırmaya da devam ediyoruz. Merkezdekilerin hepsini kaldırdık, orada bir tehdit yok artık. Benzer bir yağmur olduğunda böyle bir felaket olmayacak inşallah. Yeni Dereli en geç bir yıl içinde, meydanlarıyla, sağlam ve güvenli konutlarıyla, dere kenarındaki dinlenme alanlarıyla daha prestijli bir yer olacak.
Dereli’de güzel konutlar yapıyoruz. Hem köylerde hem ilçe merkezlerinde iyiyi gösterince insanlar ikna oluyorlar. Devletin kendilerini mağdur etmeyeceklerini biliyorlar. Tüm yardımları ayaklarına götürüyoruz. Kira yardımları ve evin taşınması… Hiçbirini kendilerine bırakmıyoruz. Gerekirse bir otelde misafir ederek yapılması gereken tüm hizmetleri yapmaya çalışıyoruz. Onlar da bize yardımcı oluyorlar. Tüm vatandaşlar, olmaması gerekiyorsa olmaz diyor.
İklim değişikliği eylem planımızı açıkladık. Özellikle Karadeniz bölgesinde yapılması gerekenleri, dere güzergahı üzerindeki binaların tespitlerini ve bu tespitlerle birlikte yeni yapılacak konutlarla ilgili çalışmaları başlattık. DSİ’nin ve AFAD’ın tespitleri var. Bu alanlarda yaşayanları, daha güvenli alanlara taşıyacak süreçleri de ilgili tüm bakanlıklar yapıyorlar.
Doğankent’teki baraj olmasaydı, tüm Doğankent su altında kalabilirdi. Baraj tuttu suyu. Sonuçta o baraj Doğankent’i kurtardı. HES’lerin suyu tutarak, etkisini azaltma özelliği var. Öyle bir tehdit olduğunda barajlar kapaklarını açıyorlar, suyun debisini azaltıyorlar.
Cumhurbaşkanımız, her afette hakikaten bu işi koordine etmek adına görevlendirme yapıyor. Biz de bakanlıklar olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Yapılması gerekeni gidip yerinde görüyoruz. Tek tek geziyoruz. Sokak sokak, hem Elazığ’da hem Malatya’da hem de Dereli’de gidip gördük. Gözünüzle gördüğünüzde zaten ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Diğer bakanlıklarla olan koordinasyonu afet bölgesinde, birlikte karar alarak yürütüyoruz. Bu bize çok ciddi avantajlar sağlıyor. Bizler işimizi takip etmek zorundayız. İşleri takip edince adımları hızlı atıyorsunuz. Koordinasyonu sağlayabiliyorsunuz. Her bakanlık kendi içinde o koordinasyonu tek elden sağlayınca süreç de hızlı ilerliyor. Biz yürüyoruz ‘arkadan gelen gelir’ diyoruz. Arkadaşlar da irade gösterdiğinde ve sen orada birebir işin başında olduğunda ekip de işini takip ediyor. Genel müdürlerimiz gece yarılarına kadar sahada çalışıyorlar. Bu iş bitene kadar da gelmeyecekler, uykusuz kalacağız, yorulacağız, yürüyeceğiz ama bir an önce bu süreçten vatandaşımızı mağdur etmeden çıkaracağız.
Afet esnasında bizim için bir dakika, bir saat çok önemli. Biz de bu süreci en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Devletimizin bütün imkanlarını seferber ediyoruz. Sadece iş makinası değil. Uçağı, helikopteri, botu hepsi seferber ediliyor. Helikopterle olay yerine iniyoruz. Görmemiz gerekeni görüp müdahalemizi yapıyoruz. Oradan çıkıp başka yere gidiyoruz. Normalde bu koordinasyonu yapmasan bir günde bir yere gidip geri dönersin. Ekip arkadaşlarımla günde ortalama 16 kilometre yol yürüyoruz. Beş bakan ayrı ayrı 5 köye baksa, 25 köy ediyor. Bu koordinasyonu sahada iş bölümü yaparak, herkes kendi üzerine düşen sorumlulukları yaparak gerçekleştiriyor. Biz de ekiplerimizi o yöne dağıtıyoruz.
Halk bizi görünce, “Geldiniz, bizim yanımızda oldunuz, ihtiyaçlarımızı gidermek için buraya geldiniz, canımız sağ olsun. Devletimiz sağ olsun” diyor. Ben bundan çok etkilendim. Sayın Cumhurbaşkanımız 18 yıldır vatandaşımız için yapılması gereken her işin talimatını veriyor. Vatandaşımız da bu noktada emin, müsterih, içi rahat. ‘Devlet baba gelir, Cumhurbaşkanı bakanların hepsini yolladı buraya’ diyorlar. Bakanlar da burada yapılacakları birebir takip ediyorlar. Cumhurbaşkanı da işin yapılıp yapılmadığını hepimize soruyor. Vatandaşın bir şüphesi yok, eski selleri ve sonrasında yaşanılanları anlatıyorlar. Sonuçta iletişim çağında yaşıyoruz. Bakıyorlar ki her yerde yoğun bir çalışma var. Yardımlar geliyor, koliler geliyor, köyün suyuyla ilgili sorun varsa su çekilmeye çalışılıyor. Biz güçlü bir devletiz, bir haftada burada neler olduğunu gördük. Bir yıl geçmeden Elazığ ve Malatya depreminde konutları teslim etmeye başladık. Bu devletin ne kadar güçlü olduğunu hem ülkemize hem dünyaya gösteriyoruz. Bunu da vatandaş net bir şekilde görmüş ve inanmış durumda.
Biz burada açıkçası görüntü yapmıyoruz. Bir haftadır Dereli’deki vatandaşlarımızla beraber yaşıyoruz. Duygularını da sevinçlerini de yaşıyoruz. Bu süreçte gitmediğimiz görmediğimiz hiçbir yer yok. O teyzemizi hem diğer bakanlarımız hem biz gidip ziyaret ettik. İlgilendik, Engin Özkoç’un böyle bir açıklaması olduğunu da bilmiyordum. Yapılması gerekenleri zaten biz yapıyoruz. Gelip burada hiçbir şey yapılmıyormuş gibi bir algı oluşturmak bırakın bizi, burada cansiparane çalışan insanlara saygısızlıktır, haksızlıktır. Onları yaralar. Bütün milleti yaralar. Herkes yapılması gereken her şeyi yapıyor. Herkese ulaşıyoruz. O yüzden biz işimize bakıyoruz. Birileri beğensin, görsün diye değil.
Sahadan gelen biriyim. O kepçelere çok bindik, onları çok sürdük. Bir yere ulaşamıyorsan oradaki en ideal ulaşım aracı oradaki ekskavatördür. Sonuçta dereden geçemiyorsunuz. Vatandaş da yardım bekliyor. Durumu görmek zorundayız biz. Nasıl geçeceğiz başka? Bütün inşaat mühendisleri şantiyede mutlaka bir ekskavatörün kepçesine binmiştir. Bu böyle abartılacak, planlanacak bir durum da değil. Dereye geçmek zorundasın ve orada bir makine var. Bunun için alim olmaya da gerek yok. Vatandaşın bir ihtiyacı varsa ve bizim de kendimizi riske atmamız gerekiyorsa atacağız. Sonuçta arama kurtarma faaliyetini yapan ekipler de kendilerini tehlikeye atıyorlar. Çığın altında kalan vatandaşlarımızı kurtarmak için bizim askerimiz şehit olmadı mı? Bizden yardım isteyen biri olacak ‘biz de gelemiyoruz’ diyeceğiz. Olabilir mi böyle bir şey? Biz bunu bir kamera çeksin diye yapmadık.