İstanbul'da düzenlenen Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'ne katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Müslümanlara yönelik çifte standart ve ayrımcılığa karşı önemli mesajlar verdi:
Aradaki farklılıklar asla kardeşliğe, muhabbete mani değil, binlerce kilometre ötede olunsa da kıble ve kalplerin yönü bir. Bizde ayrım yok. Ama ayrım var mı? Ne yazık ki var. İşte bunu şu anda son dönemlerde özellikle İslam dünyasının belli bölgelerinde acımasızca yaşıyoruz. Hep söylüyoruz. Öldüren 'Allahuekber' diyor. Ölen, o da 'Allahuekber' diyor. Sorulduğu zaman o da İslam için, Allah için öldürüyor. Ölen o da Allah için ölüyor. Bu nasıl bir şeydir? Bizim bunu tekrar ele alıp bu işi düzeltmemiz lazım. Mümin aktif olmakla, kardeşleri, komşuları, arkadaşları arasındaki sıkıntılara çözüm aramakla mükelleftir.
Kendi aramızdaki meseleleri kendimiz çözmüyoruz. Müslümanların sorunları, İslam'ın dışındakiler tarafından çözülmesi halinde varil bombaları yağmaya başlıyor. Bunun adı zaman zaman kimyasal silah oluyor, zaman zaman konvansiyonel silahlar oluyor. Neticesi ölüm olduktan sonra sebebi hangi silah olursa olsun bu suçtur. Ama bakın buna buradan yanaşmıyor. Şu anda kimyasal silahlarla Ortadoğu'da bin kişi ölmüşse, konvansiyonel silahlarla yüzbinler öldürüldü. Hiç bunu konuşmuyorlar.
11 Eylül terör saldırılarından bu yana Müslümanlar çok taraflı, çok katmanlı bir saldırı dalgasıyla yüzleşti. Eli kanlı çeteler üzerinden Müslümanların istikbali karartılmaya çalışıldı. DEAŞ, Boko Haram, Eş Şebab, FETÖ gibi katil sürülerinin terör eylemleri bize zarar vermesinin yanında İslam karşıtı çevrelere dört gözle bekledikleri fırsatı da veriyor. Bu örgütlerin hunharca katlettiği Müslümanların masumiyeti görmezden gelindiği gibi işlenen vahşi cinayetlerin faturası da dinimize kesiliyor.
Birçok Batı ülkesi de kendi iç sorunlarını perdelemek için adeta bu ateşe benzin döküyor. Çok temizler ya. Ahlaksızlığın daniskası onlarda, katliamların daniskasını onlar yaptılar, utanmadan, sıkılmadan kalkıp fatura kesiyor. Batı dünyası İslam karşıtlığı üzerinden kendi ideolojisini, kendi hayat biçimini tahkim etmek istiyor. Modern insanın buhranlarına cevap verebilecek yegane din olan İslam, proje mahsulü teröristler üzerinden yaftalanmaya, lekelenmeye çalışılıyor.
Müslümanların kanı, canı ve hayatı söz konusu olduğunda sergilenen çifte standart karşısında bizim sahada olmamız gerekiyor. Batılı güçlerin işin ucu çıkarlarına dokununca neler yaptıklarını, ortalığı nasıl ayağa kaldırdıklarını hepimiz görüyoruz. Mesele petrol, altın, elmas, pazar payı olunca kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup geldiklerini de biz çok iyi biliyoruz. Bakınız giderek kötüleşen bu tablo karşısında Müslümanlar olarak bize düşen görev bellidir. Biz asla saldırılar karşısında sinemez, kendi kabuğumuza çekilemeyiz.
Erdoğan, İstanbul’daki “Global Girişimcilik Kongresi”ndeki konuşmasında da kur baskısına dikkati çekti. Erdoğan, “Davos’ta dönemin IMF Başkanı’yla görüşüyorum. Siz Türkiye’ye bir borç verdiniz, taksitleri alıyorsunuz. Ama siyaseten de idare etmek istersen bu ülkenin başbakanı benim, kusura bakma ona karışamazsınız. Taksiti öderiz ama siyasete karışamazsınız. 2013’te borcumuzu ödedik bitirdik. Sonra 5 milyar avro borç istediler ancak almaktan vazgeçtiler. Girişimci ruhu olan devletler topluluğunun kendi kurduğu kurumları da çok iyi dizayn etmesi lazım. Dolarla dünya sürekli bir kur baskısı altında kalıyor. Devletleri ve milletleri bu baskıdan kurtarmak lazım. Bu adım altınla atılsın. IMF’ye borçlanma altınla olsun dedik” diye konuştu.
Erdoğan, şu anda Suriye’de yaşananlara değinerek, “Suriye’de yaşananları neyle izah edeceğiz. Suriye’de 7 yıldır bir süreç var. Onlar geldiler, ‘Kimyasal silah’ dediler, vurdular. O çocuklar bize geliyor. O çocukların ne halde olduğunu ben görüyorum. Ama diğerleri bunu görmüyor. Tutturdukları tek şey var. Kimyasal silah kullanıldığı için vurduk. Ben de diyorum ki, ‘Niye sadece kimyasal silahı değerlendiriyorsunuz, konvansiyonel silahı niye değerlendirmiyorsunuz. Kimyasal silahla bir kişi öldüyse konvansiyonel ile 10 öldü. Bire on. Böyle adalet olur mu?” tepkisini gösterdi. Erdoğan, bu konuyu uluslararası toplantılarla birçok kez gündeme getirdikleri halde, kimsenin umurunda olmadığını belirterek, “Ama lafa geldiği zaman barış, barış. Nasıl barış? Gel vur burayı, ondan sonra barış de. Olmaz olsun böyle barış” diye konuştu.