Türkiye'nin en istikrarlı hükümetlerini kuran AK Parti'nin iktidarda olduğu 14 yıl boyunca karşılaştığı 14 ayrı darbe ve vesayet girişimi 'Hayır' cephesinin amacını izah ediyor. 14 yılda 14 ayrı sabotaj tezgahlayan güçler başarabilselerdi kukla koalisyonlar ile devamını getireceklerdi. 16 Nisan'da evet çıkarsa hayalleri tümüyle suya düşecek.
22 Ekim 2002'de Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, "Erdoğan’ın hapis cezası genel başkanlığa engel" diyerek AK Parti’ye kapatma davası açtı ve tedbir istedi. AYM 22 Ocak 2003’te Erdoğan’ın genel başkanlık yetkilerini kullanamayacağına karar verdi. AK Parti hükümeti anayasadaki “ideolojik ve anarşik suçlar” ibaresini “terör eylemi” şeklinde değiştirdi. Böylece Erdoğan’a milletvekilliği yolu açıldı.
8 Ocak 2003’de Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, medya patronları ve yazarları ile bir araya geldi ve Başbakan Abdullah Gül'ün YAŞ kararlarına şerh koymasını eleştirdi. “Türbanın mevzuata, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına aykırı olarak siyasi bir dayatma ve cumhuriyet geleneklerini aşındırma sembol ve eylemi olarak kullanılmasını hoş görmemiz beklenmemelidir” dedi. Bu cümlenin anlamı muhtıraydı.
AK Parti iktidarının 5. yılında, yıllar sonra kumpas olduğu ortaya çıkan Danıştay saldırısı gerçekleşti. 17 Mayıs 2006’da Alparslan Arslan’ın gerçekleştirdiği saldırıda Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin katledildi. Hürriyet başta olmak üzere darbesever medya olayı hemen başörtüsü kararına bağlayarak hükümete mal etmeye çalıştı. Arslan'ın FETÖ ilişkileri yıllar sonra ortaya çıktı.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Erdoğan veya eşi başörtülü başka bir siyasetçinin cumhurbaşkanı adaylığına karşı Cumhuriyet Mitingleri düzenlendi. Mitinglerin ilki 14 Nisan 2007’de, Cumhurbaşkanlığı seçiminden iki hafta önce Ankara’da yapıldı. İkincisi 29 Nisan’da İstanbul, beşinci ve son miting ise 13 Mayıs’ta İzmir’de yapıldı. Amaç cumhurbaşkanını AK Parti’ye seçtirmemekti.
“Türban” Çankaya’ya çıkmak üzereydi. Bu kez Sabih Kanadoğlu sahneye çıkarak 367 kuralını” ortaya attı. Seçimin ilk turunda meclisin nitelikli çoğunluğu olan 367 milletvekili Genel Kurul’da hazır bulunmazsa ilk tur gerçekleşmemiş sayılacaktı. 27 Nisan günü ANAP ve DYP Meclis'e gelmedi. CHP, Gül’ün 357 “evet” oyu aldığı seçimleri Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. AYM de seçimi iptal etti.
Mecliste cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı gün tarihe “e-muhtıra” olarak geçen 27 Nisan bildirisi milli iradeyi hedef aldı. Yaverinin FETÖcü olduğu ortaya çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yayınladığı ‘e-muhtıra’da özetle “Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, TSK tarafından endişe ile izlenmektedir. TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. TSK bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.” deniyordu. CHP hemen sahne almış ve Mustafa Özyürek, “Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise "Altına imzamızı atarız” demişti. Ertesi gün son noktayı ise hükümet koydu: “Başbakanlık’a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. Hükümetin emrinde, görevleri anayasa ve yasalarla tarif edilmiş bir kurumdur. Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan’a karşı sorumludur."
Başörtüsü Çankaya'ya çıkınca bu kez AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için yargı içinde odaklanan vesayet çevreleri harekete geçirildi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın hazırladığı ve Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 71 kişiye siyaset yasağı getirilmesi ve partinin kapatılmasını içeren davayı AYM, 30 Temmuz 2008’de karara bağladı. 5 üye kapatmaya karşı çıktı, 6 üye kapatmadan yana oy kullandı. Nitelikli çoğunluk sağlanamadığı için parti kapatma talebi reddedildi. Yalçınkaya'nın iddianamesindeki deliller ise Hürriyet ile Cumhuriyet başta olmak üzere milli irade karşıtı gazeteler ve televizyonlardaki 'okuldaki başörtülü kızlar, namaz kılan öğrenciler' gibi haberlerden oluşuyordu.
FETÖ’nün hükümete yönelik ihanet adımlarının ilki 7 Şubat 2012’de yaşandı. Erdoğan’ın 30 yıldır süren terörü bitirmek için görevlendirdiği MİT ekibi ciddi bir aşamaya gelmiş ve artık kamuoyuna açıklanma vakti yaklaşmıştı. 2011 yılı sonbaharında Başbakan Erdoğan da sır gibi saklanan ameliyat için gün almıştı. Erdoğan hastaneye yatarken durumu fırsat bilen ‘paralel yapı’ harekete geçti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın özel hattını arayan özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya "İfade vermek üzere makamıma bekliyorum” dedi. Sonraki günlerde Fidan’ın ardından Erdoğan'a yöneleceği ortaya çıkan operasyon Fidan'ın Başbakan'ı bilgilendirmesiyle son anda engellendi. MİT krizi sonrası FETÖ kumpasları bir bir açığa çıktı.
- MİT'i deşifre ettiler
- FETÖ'cü polisler 20 Aralık 2011 sabahı KCK Basın Komitesi’ne yönelik operasyon kapsamında bir ajans bürosuna baskın düzenledi. Basılacak yerler listesinde olmayan mekanda gözaltına alınanlardan biri de MİT’in irtibat elemanıydı. Bu MİT elemanı, gözaltında sahte MİT avukatı gönderilerek konuşturuldu. KCK'nın içindeki MİT ekibini deşifre eden FETÖ, göstermelik KCK operasyonu ile çözüm sürecinin PKK lehine dönmesini sağladı.
- İngiliz Ajan 'Geziye katılın' dedi
- Gezi kalkışmasında yer aldığını itiraf eden terör örgütü PKK’nın sözde Marmara Sorumlusu Botan Zaxros’ın ifadeleri, Gezi darbesinin uluslararası bağlantılarını da deşifre etmişti: “Gezi sürecinde İsrailliler benimle görüştü. Gezi’ye katılmamızı istediler ve sonrasında 5 yıllık üst düzey eğitim için İsrail’de bize özel eğitim kampı tahsis edileceği sözü verildi. İngiliz istihbaratından üst düzey bir ekiple olayların ikinci gününde Fatih’teki Burger King’te bir araya geldik. Bana ‘Kürtleri buraya çek, hükümet kesin olarak düşecek, sen de kahraman olursun’ denildi... Ben o günlerde Karayılan ve Cemil Bayık’ın hükümetin düşeceğine inandırıldığını gördüm.”
FETÖ’nün Türkiye üzerindeki kara planlarının en önemlilerinden biri olan 17/25 Aralık süreci tam bir darbe girişimiydi. Daha sonra sergilenecek kanlı darbe planlarından önce yolsuzluk kılıfıyla Türkiye’yi tamamen ele geçirmek için adım atan FETÖ 17 Aralık’ta yargı darbesi girişimi ile kirli yüzünü gösterdi. FETÖ, 17 Aralık günü birbiriyle alakasız dosyaları birleştirip kamuoyuna ‘yolsuzluk’ diye sunarak siyasete darbe vurmak istedi. Nöbetçi savcılar ve hakimler ayarlandı, mizansen baskınlar ve montajlanmış ses ve görüntü kayıtları ile algı oluşturulmaya çalışıldı. Hükümetin zamanında müdahalesi ile İstanbul Emniyeti’ndeki FETÖ’cülere görevden el çektirilerek darbe girişimi bastırıldı.
FETÖ, polis içerisindeki yapılanmasıyla başarılı olamayınca bu kez 15 Temmuz’da ortaya çıkan Jandarma’daki yapılanmasını devreye soktu. İkinci darbe girişiminin tarihi 17 Aralık’tan 8 gün sonra yani 25 Aralık’tı. Bu sefer hedef doğrudan fezlekelere çok önceden “Dönemin Başbakan’ı” olarak yazılan Recep Tayyip Erdoğan’dı. 25 Aralık’ta yeniden hareketlenen FETÖ’cü hainler, yasadışı dinlemelerle birlikte hayali bir terör örgütü üyesi olarak gösterdikleri 41 işadamı hakkında gözaltı kararı çıkarttı. İşadamlarının neredeyse tamamının mega projelere imza atan isimler olması dikkat çekiciydi. FETÖcü savcılar tarafından Jandarma’ya gönderilen gözaltı listesi işleme konulmadı.
FETÖ, 7 Şubat, 17 ve 25 Aralık girişimlerinin ardından bir kez daha saldırdı. Türkiye’yi dünyada teröre destek veren ülke olarak lanse edip, hükümet ve yetkililerinin Uluslararası Adalet Divanı LAHEY’de yargılanması için bu kez hedef olarak MİT’i seçti. Jandarmadaki güçlerini devreye sokan örgüt, 1 Ocak 2014’te Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) gözetiminde Suriye’ye yardım götüren bir TIR’ı, Hatay Kırıkhan’da durdurdu. Operasyonun başında Adana özel yetkili savcısı Özcan Şişman vardı. MİT görevlileri araçların aranmasına izin vermeyince girişim başarısız oldu. FETÖcü vatan hainleri 19 Ocak’ta bir kez daha sahneye çıktı. Adana Ceyhan’da yine MİT’e ait üç TIR, Adana özel yetkili savcısı Aziz Takçı tarafından durduruldu. Jandarma görevlileri TIR’larda görev yapan MİT personeline silah çekti, yere yatırdı. Görüntüler Türkiye kamuoyunda büyük bir şaşkınlıkla izlendi. Gözü dönmüş örgüt 17 Aralık’tan beri, emelleri uğruna yapamayacağı şey olmadığını göstermişti.
Ankara Kazanlı vatandaşlar darbe kalkışmasında adını demokrasi tarihine altın harflerl yazdırdı. Akıncı Üssü’nden uçakların kalkmasını engellemek isteyen vatandaşlara yaylım ateşi açıldı ve 5 kişi şehit oldu, 40 kişi de yaralandı. Yürekleri ferahlatan haber ise 16 Temmuz saat 12.15’te Başbakan Yıldırım’dan geldi. Yıldırım, Çankaya Köşkü’ndeki basın açıklamasında darbe girişiminin başarısız olduğunu duyurdu ve vesayetin tarihe gömüldü ğünü tüm dünyaya ilan etti.