Paralel örgütün ‘askeri casusluk’ kumpasıyla hedefe koyduğu sanıkların avukatlarından Murat Ergün, soruşturmanın TSK içindeki birtakım itirafçıların beyanlarıyla açıldığını iddia etti.
İzmir merkezli 18 ildeki operasyona konu olan paralel örgütün TSK içindeki mensuplarını öne çıkarmak için, terfi sıralamasındaki rakiplerine yönelik sahte deliller oluşturarak kumpas kurmasıyla ilgili 'casusluk' davasının sanık avukatlarından Murat Ergün, önemli açıklamalarda bulundu. Gizlilik nedeniyle soruşturma hakkında bildiklerinin yüzde 100 doğru olamayabileceğine işaret eden Ergün, bunun yanında soruşturmanın TSK içindeki birtakım subayların itirafları sonucu başladığını belirtti. Ergün, “Bildiğimiz kadarıyla soruşturma kapsamında itirafçılar var. Birtakım itirafçıların beyanlarından hareketle bu operasyon düzenlenmiş. Ayakları yere basan bir operasyon olduğu söyleniyor. İtirafçılardan da bir tanesi, bildiğim kadarıyla eski bir askeri lise öğrencisi. Kendisinin askeri lise döneminde iddia edilen terör örgütünün mensubu olarak eğitildiği, bu kapsamda itiraflarda bulunduğu iddiası var. Bu itirafların çok önemli olacağı kanaatindeyim. Bu itiraflarla sadece 'İzmir casusluk' değil, bütünün diğer parçalarını teşkil eden 'Balyoz, İstanbul casusluk, Poyrazköy, amirallere suikast, kafes' gibi diğer askeri davaların da çete ve kumpas ayaklarının tek tek çözüleceği kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
'Askeri casusluk' davasının özünün kumpas olduğunu vurgulayan Ergün, dava ilk başladığında savunmada herhangi kademede sözlerini dinletemediklerini, dolayısıyla yargılamalar boyunca pek çok insanın mağdur olduğunu belirterek şunları söyledi: “Kumpas davaları içerisinde en ahlaksızı, İzmir davasıdır. İnsanları şeref, namus ve ahlaklarıyla itham ettiler. Çete iddiamızın arkasındayız. Bu çete mensubunun kimler olduğunu bilmiyoruz ama şunu biliyoruz, bu çete çökertilmedikçe, memleketin huzura kavuşması mümkün değildir. 'İzmir askeri casusluk' kumpasını, sadece emniyette görev almış birkaç kişinin kotarması mümkün değildir. Bu çetenin, başta TSK ve yargı olmak üzere, devletin diğer kurumlarında muhakkak bağlantıları ve kolları vardır.”
Avukat Murat Ergün, paralel örgütle etkili mücadele için soruşturmanın TSK ve yargıya uzanması gerektiğni söyledi. Ergün, “Soruşturmaların genişletilmesi ve genişletilen soruşturma kapsamında TSK ve yargı içindeki ayaklarının ortaya çıkarılması gerekir. Emniyette bir grup insanlar sınırlı tutulan operasyonun başarıya ulaşma şansı yoktur” diye konuştu.
FETÖ, 2012 yılında soruşturmaya dönüştürdüğü 'casusluk' kumpasında, dosyada ismi geçenlerin 'ahlaksız insanlar' olarak afişe edilmeleri için çalışma yürüttü. Operasyonlar sırasında elde edilen harddisklerden birinde bulunan 'Pandora' isimli klasör, algı yönetimi için kullanıldı. İtibarsızlaştırma kampanyası sonucu mağdur olmaları sağlanan muvazzaf askerlerin rütbesi sökülürken, fişlenen bürokratların da disiplin cezası alması sağlanarak paralel kadrolaşmanın önü açıldı. 2012 yılının mayıs ayında ilk operasyon için düğmeye basıldı. Peş peşe gelen operasyon dalgaları sonucunda da 49'u muvazzaf asker toplam 93 kişinin tutuklanmasına karar verildi.
O dönem soruşturmayı yürüten Savcı Zafer Kılınç, 357 kişi hakkında iddianame düzenledi. Aralarında devlet memuru, asker ve MİT mensuplarının da bulunduğu 196 müşteki ve 831 mağdurdan birçoğunun suç örgütü tarafından fişlendiği öne sürülen iddianamede, sanıklar hakkında 2 yıl ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istendi. 1937 sayfa ve 315 ek klasörden oluşan iddianameye son anda ayrıca Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası, BDDK ve SGK'dan da bürokratların ismi eklendi.
Fişleme dosyalarını tüm kurumlara topluca göndererek binlerce kişiye itibar suikastı yapan Savcı Kılınç'ın o dönem TCMB, BDDK ve Hazine gibi kurumlara giderek kurum yöneticilerini, fişlenen bürokratların 'ahlaksız' olduklarına inandırmaya çalıştığı iddia edildi. Kumpas davasında rol alan tüm savcı ve hakimleri şimdi HSYK soruşturuyor. HABER MERKEZİ