15Temmuz akşamında ülkemiz büyük bir fitne ve ihanetle karşılaşmıştır. Vatandaşlarımızın direnişi, dirayeti ve ferasetiyle bu girişim püskürtülmüştür. Vatandaşlarımızın hallerinin eski darbe zamanlarında olduğu gibi olacağını hesap ederek plan yapanların, tuzakları bozulmuş hedefleri şimdilik dağıtılmıştır. Teyakkuz halinin aynen sürmesi icap eder. Bizim en büyük güvenimiz liderimiz ve onu izleyen vatandaşımızın farkındalığı ve bilinçliliğidir. Demokrasiye sahip çıkmaya aynı şekilde devam etmemiz lazım. Fakat bu mücadelenin vazgeçilmez yanlarından birtanesi de bir an önce hayatı normalleştirmeye çalışmaktır. Sürekli gerilim hali bir süre sonra kendine özgü bir psikoloji ortaya çıkarır. Yorgunluklar ve gereksiz yere çatışmalar başlayabilir, buna dikkat etmemiz lazım. Gündüz işe, gece direnişe formülü o açıdan iyi bir formüldür. Biz halk olarak tabiki tehlikenin boyutlarını, ne kadar sürüp sürmeyeceğini bilmiyoruz, o yüzden de liderliğimize güven en büyük silahımızdır. Onlar da şu ana kadar süreci gayet iyi götürüyorlar.
Bu konunun bireysel ve toplumsal olarak iki boyutu var. Bireysel olarak ele aldığımızda Türkiye'de yaşayan her insan, hangi görüş ve yargıda olduğu önemli olmaksızın bunu kendine yapılmış bir darbe gibi algıladı. Toplumda böyle bir refleks oluştu çünkü bu Osmanlı dönemi de dahil Türkiye'nin yaşadığı darbeler içerisinde en ağır darbedir. Bir ordunun Meclisi bombalayarak halkına yapabileceği en ağır darbeydi. 1960'ta verilmeyip bu darbe teşebbüsünde bu tepkinin verilmiş olmasının iki sebebi var. Birincisi Türkiye'nin açık toplum olmasıdır. İkincisi ise toplum olarak demokrasi kültürünü benimsediğimizi gösteriyor. Bireysel olarak daha fazla özgüvene sahip bir toplumuz şu anda. İnsanlar ölüm tehlikesi olsa bile kendilerini riske atarak Türkiye'nin geleceği için sokağa çıkabiliyor. Sivil itaatsizliğin kurumsallaşmasına ihtiyacımız var taki bundan sonra yeniden darbe girişimini düşünenlerin milletin iradesine bir tepki olursa, buna karşı toplumda darbeye karşı herkesin ne yapacağını biliyor olduğunu gösterene kadar.
Bu nasıl bir darbe ki millletin vergileriyle alınan uçaklardan silahlardan kurşun sıkılıyor, kolluk kuvvetlerinin üzerine lazer güdümlü bir ton ağırlığında bomba atılıyor, hem cumhur üzerine kurşun sıkılıyor, hem cumhurun başkanı öldürülmeye çalışılıyor. Ben bunu neye benzetiyorum biliyor musun? Truva'yla Armegedon savaşına. Truva'ya saldırı düzenler yenemez ve en sonunda bir at yollar, o atın içindekiler, Truva'yı ve insanları gece uyurken yakıp yıkar. Aynen Truva'da başlayıp bugüne kadar devam eden Armegedon savaşı gibi bu sefer atın adı değişti FETÖ oldu. Bu bir işgal girişimiydi. Baktılarki dini, dili, ırkı ne olursa olsun dünyada ne kadar mazlum, ne kadar garip gureba varsa ve yediren, doyuran bir tek el var. 2.5-3 milyon insan bugün içimizde, Afrika'nın ucundan taa Myanmara kadar elini uzatan devletin elinin kolunun kesilmesi bir işgal girişimidir.
15 Temmuz gecesi FETÖ'ye bağlı asker içindeki unsurların yaptığı darbe girişimi ve yapılan saldırılar devleti ele geçirme ve rejimi değiştirme provasıdır. Darbecilerin parlamentoyu bombalaması, taraması ve ordaki milletvekillerini hedef alması kafalarında parlamentosuz bir rejim olduğunun işaretidir. Belli ki yönetimi ele geçirip parlamentonun olmadığı bir sistem kurmak istiyorlardı. Bu da millet iradesini ayaklar altına alkmaktan ve millet iradesini yok saymaktan başka birşey değildir. Biz AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın muhalifleri olmamıza rağmen doğrudan iktidarı, dolaylı olarakta bütün bir milleti ve halkı hedef alan bu kanlı darbe girişimine ilk dakikadan itibaren itiraz ettik ve darbenin kabul edilemeyeceğini söyledik. Ben o gece darbe girişimi açığa çıktığında twet attım; “AKP'yi askerler değil, götürecekse sandıkta halk götürecektir. En kötü sivil yönetim bile en iyi askeri yönetimden iyidir. Askeri darbeler ve bu darbe kesinlikle kabul edilemez” dedim.
Vatandaşlar herhangi bir şekilde paniğe kapılıp bankalarda mevduatını çekme gibi bir şey yapmadı. Bu çok büyük bir riskti. Arjantin gibi krizlerin ağır yaşandığı ülkelerde, “vatandaşın bankalara hücumu” dediğimiz, bankacılık sistemine hucumu ile bankalara koşması ve mevduatını çekme gibi bir güvensizlik oluşsaydı, bu ani çekişler çok ciddi sıkıntılara neden olurdu. Yaşanan bu olaylar sonucunda vatandaşın parasını kişisel olarak koruması için bankalara koşmaması vatandaşımızın devlete olan güvenini kesinlikle ortaya koyuyor. 15 Temmuz akşamı yaşanan olayda vatandaşımız nasıl ki sokağa çıkarak desteğini gösterip kalkışmayı püskürttüyse ve seçilmiş hükümete sahip çıktıysa, asıl bizim beklediğimiz ikinci darbe olarak diyebileceğimiz ekonomi üzerinden Türkiye'nin manipüle edilmesine izin vermedi. Pazartesi sabahı piyasalar açıldığında parasını çekmedi, Türk Lirasına sahip çıktı ve Hükümetine, bankalarına sahip çıktığını gösterdi. Doların yükselmesine karşı önlem olarak vatandaşlar elindeki dolarları Türk Lirasına çevirdi. Prof. Dr. Kerem Alkin : Kalkınmaya darbe vurmak istedilerBu hain girişim Türkiye'de özgürlüklerin tamamıyla ortadan kaldırılmasını tehdit etmekle kalmıyordu, aynı zamanda Türkiye'nin dünya ekonomisindeki algısına da büyük darbe vurmak adına, Türkiye'nin son 15 yıl içerisinde kendi coğrafyasında ve dünya genelinde gerçekleştirdiği bu son derece başarılı büyüme ve kalkınma sürecine de darbe vurmayı hedefleyen bir menfur hain saldırı girişimiydi. Türkiye'nin kendi halkıyla, siyasetçileriyle ve liderleriyle bu söz konusu FETÖ terör örgütünün hain girişimini bertaraf ederek, hemen daha pazartesi günü büyük bir cesaretle hem para hemde sermaya piyasalarını açması ve dolayısıyla Merkez Bankası'nın TL ihtiyacını karşılamak adına aldığı yedi aşamalı tedbire bile ihtiyaç duyulmadan birinci haftanın başarıyla geçirilmiş olması Türkiye ekonomisinin aslında ne kadar sağlam temellere sahip olduğunu göstermek açısından son derece önemlidir. Bu söz konusu hain saldırının küresel bacağı anlamında boş durulmadığını da görüyoruz. Uluslararası Derecelendirme Kurullarının birinden bir parazit öbüründen ise çok hain ve siyasi bir adımla karşı karşıya kaldık. HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan : Emperyalistlerin taşeronu örgütBu konunun bireysel ve toplumsal olarak iki boyutu var. Bireysel olarak ele aldığımızda Türkiye'de yaşayan her insan, hangi görüş ve yargıda olduğu önemli olmaksızın bunu kendine yapılmış bir darbe gibi algıladı. Toplumda böyle bir refleks oluştu çünkü bu Osmanlı dönemi de dahil Türkiye'nin yaşadığı darbeler içerisinde en ağır darbedir. Bir ordunun Meclisi bombalayarak halkına yapabileceği en ağır darbeydi. 1960'ta verilmeyip bu darbe teşebbüsünde bu tepkinin verilmiş olmasının iki sebebi var. Birincisi Türkiye'nin açık toplum olmasıdır. İkincisi ise toplum olarak demokrasi kültürünü benimsediğimizi gösteriyor. Bireysel olarak daha fazla özgüvene sahip bir toplumuz şu anda. İnsanlar ölüm tehlikesi olsa bile kendilerini riske atarak Türkiye'nin geleceği için sokağa çıkabiliyor. Sivil itaatsizliğin kurumsallaşmasına ihtiyacımız var taki bundan sonra yeniden darbe girişimini düşünenlerin milletin iradesine bir tepki olursa, buna karşı toplumda darbeye karşı herkesin ne yapacağını biliyor olduğunu gösterene kadar.
Terör şebekesi FETÖ'nün bütün imkân ve kabiliyetlerini kullanarak ve dış destek alarak giriştiği kanlı darbe/işgal kalkışmasının başlangıcından itibaren bütün iletişim ağımızı kullanarak, milletçe topyekun direniş için sorumluluk aldık. Tüm teşkilatımızı bilgilendirdik, 81 ilde ve bütün ilçelerde üyelerimizi alanlara yönlendirdik. Darbecilerin doğrudan hedef aldığı stratejik birimlerin işgaline engel olmak için Ankara ve İstanbul başkanlarımızla telefon trafiği gerçekleştirdik. İşgal altına alınıp, istila edilmek istenen kritik noktaların tespitini yaptık, direnişin öncelikle buralarda yoğunlaşmasını sağladık. Sivil Toplum örgütleriyle görüşüp, hain terör saldırısına karşı safları sıklaştırdık, ortak eylem planı belirleyip harekete geçtik. Sivil toplumun darbenin karşısında, milletin yanında olduğunu deklare etmek, direniş için ortak irade oluşturmak amacıyla 4 ayrı televizyon kanalıyla bağlantı kurup, 1 milyon üyemizle “Sahadayız”, “Alanlardayız”, “Vatan Savunmasındayız” mesajını verdik.
Üzerinde durulması gereken Hava kuvvetlerinin darbe girişimde faal olması, PKK'ya karşı düzenlenen hava harekatlarının etkinliğini de son aylarda gördük, bu manada biraz sıkıntı yaşıcaz. Öte yandan güney sınırlarındaki uçuş devriyelerinde azalma var ama askeri birliklerdeki hava savunmasının yoğun olduğunu biliyoruz. Bu manada havadan gelecek tehliklere karşı güney sınırlarında ciddi bir problem beklemiyoruz. Hava hakimiyeti konusunda bir zafiyet söz konusu. Altını çizerek söylüyorum ki hava kuvvetleri temizlenerek göreve devam etmeli. Komando birliklerindeki ayıklama işeri de hızlı yapılmalı. Hakkari Şırnak eksenindeki komanda birliklerinde de ciddi manada ayıklama ve temizleme olmasını bekliyoruz. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın ayıklanmaya süratle tabi tutulması lazım çünkü yaklaşık bir 70-80 rutbeliden 41'i kalkışmanın içindeydi. Yaklaşık bir 30-40 tanesinin de bu işin içinde olduğunu arkadaşlarımızdan öğrendik ama gözaltı listesini bilmiyoruz. Özel kuvvetlerin süratle revize edilmesi gerekiyor.
: Bu ülke kimsenin malı değilDarbe girişiminin olduğu akşam ben Adapazarı'ndaydım. Saat 11 gibi Sakarya valisiyle buluştuk. Vali bize tankların valiliğin önünde olduğunu ve sokağa çıkarak takların üstüne çıkmazsak bizi sabaha teslim alıcaklarını söyledi. Saat 00:50'de Adapazarı'nda 50 bin kişinin önünde konuşma yaptım. Ve darbenin spnuna kadar karşısında olduğumuzu ve bu ülkenin kimsenin babasının malı olmadığını söyledim. 1 Milyon TÜRK-İŞ mensubuyuz ve aileleriyle beraber toplamda 4 Milyon civarında insanla sokağa çıkıyoruz ve bu iş sükunete varmadan da evlere gitmeyeceğimizi belirterek “Bismillah” diyerek başladık. Meclisimizi, kurumlarımızı, kuruluşlarımızı ve herkesi bombaladılar, çoluk çocuk, masum-sivil demeden öldürdüler. Bunlar insan olamaz. Tarım bakanımız bir söz söylemişti, “bunlara hayvan demek, hayvanlara hakaret olur” diye, bu çok güzel bir sözdü. İnsanlıktan nasibini almamış canavar bunlar. Herkesin ülke çıkarı için ne yapması gerekiyorsa ona göre hareket etmesi ve devletine sahip çıkması gerekiyor.