Terör soruşturması kapsamında yargılandığı davada "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve iki kez "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından 22 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan eski HDP Hakkari Milletvekili Güven hakkında hazırlanan gerekçeli kararda, "Terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunları teşvik eden sözler, ifade özgürlüğü kapsamında görülemez" vurgusu yapıldı.
Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesince 21 Aralık 2020'deki karar duruşmasında Leyla Güven'e verilen hapis cezasına ilişkin hazırlanan 48 sayfalık gerekçeli kararda, terör örgütü PKK/KCK hakkında detaylı bilgiye, sanık hakkındaki iddialara, katıldığı eylem ve etkinlikler ile Güven'in savunmasına yer verildi.
Güven'in DTK'nın çalışmaları kapsamında çeşitli toplantılar düzenlediği, örgütsel nitelikteki eylemlere katıldığı ve terör örgütü PKK'nın amaçları doğrultusunda açıklamalar yaptığı belirtilen kararda, sanığın devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak, toplumsal ayrışmaya sebep olmak amacıyla halk kitlelerini etkilemeye çalıştığı savunuldu.
"Terör, demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır"
İnsanların terörsüz bir ortamda yaşama hakkının asıl olduğuna işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:
- "Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğuna kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunları teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez."
Kararda, Güven'in yaptığı konuşmaların, açıkça PKK/KCK lehine olduğu, sözlerinin ise insanda saldırgan duygular oluşturacak biçimde anlamsız bir nefret yarattığı, silahlı terör örgütünün cebir ve şiddet içeren faaliyetlerini "direniş" ve "mücadele" olarak meşru göstermeye ve benimsetmeye çalıştığı ifade edildi.
Sanığın "Devletin silahlı terör örgütüne karşı mücadelesini sivil halka karşı yapılıyormuş gibi gösterdiği" savunulan kararda, söylemlerinde şiddetin etkili bir yöntem olduğu görüşünün toplum içinde yayılmasını, terör eylemlerine neden olan fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak amacının bulunduğu belirtildi.
Sanığın bu amaca ulaşmak için belirli bir çaba ve zaman harcadığına yer verilen kararda, şu ifadeler kullanıldı:
"Sanığın eylemleriyle terör örgütüne sempatizan ve destekçi toplamaya çalıştığı, kişilerin terör örgütlerine bakış açısını değiştirmeyi amaç edindiği, cebir ve şiddet içerikli faaliyet yaparken öldürülen terör örgütü mensuplarını övdüğü, terörist başı ve avanelerinin başlattığı terör hareketini onaylamak, takipçileri tarafından gerçekleştirilen eylemleri kahramanca davranışlar olarak sunmak ve halen son derece tehlikeli olan PKK/KCK'nın silahlı çatışmalarda ölen mensuplarını eylemleri ve örgütsel rolleri bağlamında yüceltmek amacıyla hareket ettiği anlaşılmıştır."
Kararda, Güven'in toplumsal sorunların çözümünde her tür siyasal yöntemi reddederek, terör yöntemlerini tek ve geçerli bir yöntem olarak benimseyen terörist başını ve takipçilerini överek, başkalarına benimsetmeye çalışıp insanları cesaretlendirmeye, halkın örgüte olan sempatisini artırmaya ve aktif desteğini sağlamaya olanak sağladığı savunuldu.
"Kastı, suç işleme kastının zirvesi kabul edilmiştir"
Kararda, şu değerlendirmede bulunuldu:
"Güven'in davranışları ve açıklamaları bir bütün olarak ele alındığında başkalarını, terörist başının takipçileri tarafından halen gerçekleştirilmekte olan şiddet eylemlerinde bulunmaya teşvik niteliğinde olduğu, dolayısıyla sanığın bir terör örgütünün sesinin başkalarına duyurulmasını sağlama çabaları ile yarattığı tehlike, bir soyut tehlike olarak görülmemiş, Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunun 95. maddesinde ifade edilen terör eylemlerini ve bu eylemlerin faillerini öven mesajlardan olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Sanığın söylemlerinin muhatap kitle üzerinde etkisi gözetildiğinde, terör örgütü PKK/KCK'nın cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek, teşvik edecek nitelikte olduğu anlaşılmakla atılı suçun yasal unsurları oluştuğundan cezalandırılmasına karar verilmiştir. Suçların işleniş şekli, sanığın DTK sözde yasama alanındaki üst yetkisi, ülkenin terörle mücadele sürecinde sözde 'siyasi faaliyet' adı altında halkı terör örgütü lehine yönlendirmeye çalışması gözetildiğinde kastı, suç işleme kastının zirvesi kabul edilmiştir. Sanığın eylemselliğinin hedef kitleye etkisi gözetildiğinde meydana gelen zarar ve tehlike de fahiş kabul edilerek, bu kapsamda sanığın suça katılma biçimi, etkinliği gözetilerek, bu kriterlerle orantılı olarak üst sınıra yakın ceza tesis edilmiştir."
Güven, yargılandığı davanın 21 Aralık 2020'deki karar duruşmasında "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve 2 kez "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 22 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, tutuklanmasına yönelik yakalama kararı çıkartılmıştı.
HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel'in evinde gözaltına alınan Güven, kararın yüzüne okunmasıyla cezaevine gönderilmiş, Güzel hakkında ise TCK'nin 283. maddesindeki "suçluyu kayırma" gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştı.
Güven, daha önceden Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesince yargılandığı bir başka davada ise "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkum edilmişti. Karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesince onanmıştı. TBMM Genel Kurulunda, 4 Haziran 2020'de HDP'li Güven hakkında mahkeme tarafından verilen kesinleşmiş cezalara ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri okunmuş, Anayasa gereğince Genel Kurulda okunan tezkerelerin ardından Leyla Güven'in milletvekilliği düşürülmüştü.