CHP ile PKK’nın siyasi kanadı haline gelen HDP arasındaki üstü örtülü ittifak, CHP’nin geçmişte Kürtlere yaptığı zulümleri unutturabilir mi?
İsmet İnönü’nün “Ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türkler’e ve Türklüğe karşı çıkanları yok edeceğiz” sözleri her Kürt’ün hafızasında kazılı. Geçmişte yaşananları ve Kürtler’in neden CHP’ye uzak durduğunu hatırlayalım.
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte, seçim ittifakları partiler için bir gereklilik haline geldi. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı blokunda toplanan siyasi partilerde en dikkat çekici birliktelik muhalefet kanadında gerçekleşti.
Bir tarafta ‘kurucu parti’ sıfatıyla Cumhuriyet’in kuruluş aşamalarını bütünüyle kendine mal eden CHP, diğer tarafta yine aynı CHP’nin ‘yola getirmek’ için her türlü zulmü reva gördüğü sözde Kürtlerin partisi, aslında Kandil’in uzantısı HDP.
Uzun yıllardır Kürtlerden oy alamayan CHP, gizli saklı gerçekleşen bu ittifak sayesinde Kürtler’in oyuna talip. Asıl soru şu; Kürtler CHP’nin yaptıklarını unutabildi mi, CHP’lilerin Kürtler’e bakışı değişti mi?
KÜRTLER’İ TÜRKLEŞTİRME DERDİ
İsmet İnönü’nün
“Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türkler’e ve Türklüğe karşı çıkanları yok edeceğiz”
ifadeleri her Kürt’ün hafızasında kazılı. Bugün Kürtler’in olumsuz bir CHP hafızası oluşmuşsa, bunun sebebi; öncelikle Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, ardından da darbeler döneminde Kürtlere yapılanlardır. CHP’nin Kürtler’in yaşadığı bölgelerde yok hükmünde olmasının en büyük sebebi ise, geçmişiyle yüzleşip, samimi bir özür dileyememiş olması.
CHP yönetiminin bildiği en iyi şey, Kürt raporları hazırlamak ve bu raporlarla Kürtler’e yaptıklarına dönük uluslararası kamuoyuna ‘haklı’ gerekçeler sunmak.
Raporların ortak noktası ise, toplumda Kürtlerin ayaklanmasından duyulan kaygı, Kürtler’in Türk toplumuna ‘adaptasyonu’ amacıyla çeşitli önerilerin getirilmesi. CHP’nin şimdiye kadar hazırladığı bütün raporlarda, sorunun ‘güvenlikçi’ yöntemlerle çözüleceği fikri ön plandaydı.
CHP’nin en son hazırladığını iddia ettiği Kürt raporu hala açıklanmış değil. Ama elimizde geçmişten bugüne kadar CHP Kürt raporları mevcut.
Önce yazıp sonra uyguladılar
Milli Şef İsmet İnönü’nün raporunda çözüm yine ‘iskan’ ve ‘güvenlikçi’ politikalarda aranır. Kürt dili, ‘bilinmeyen dil’ olarak devlet kayıtlarına geçer ve Kürtleri Türkleştirmek için Türkler’le Kürtler’in aynı okulda okuması tavsiye edilir. Hatta Kürtler’in bulunduğu yerlerde henüz okul açılmaması bile raporun içinde yer alır.
“Diyarbakır, kuvvetli Türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz bir olgunluktadır.” “Erzincan Kürt merkezi olursa Kürdistan’ın kurulmasından korkarım. Van ve Erzincan’da acele olarak, Muş Ovası’nda tedricen ve Elazığ Ovası’nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız”, “Ağrı’da Kürtler’in medenileşip, sükunet bulmaları bile kârdır”
gibi ifadeler yine İsmet İnönü’nün ‘çok gizli’ raporunda yer alan ifadelerden.
Bu raporlar sadece bilgilendirici mahiyette hazırlanmıyordu. Hazırlanan raporlar aracılığıyla politikalar geliştirilip uygulanıyordu.
Mesela 1934’te çıkan ve Kürtlerin Türk toplumuna adapte olması amacıyla çeşitli düzenlemeler getiren İskan Kanunu, o zamana kadar hazırlanan raporlarda dile getirilenlerin bir uygulamasıydı. Hâkeza Dersim’e yapılanlar da aynı şekilde...
Bu raporlar hem CHP zihniyetini ele veriyor hem de yol haritasını ortaya döküyordu. Her şey planlı ve programlı ilerliyordu.
Şeyh Said’in akrabalarından olan eski Bingöl Milletvekili Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Vakfı Başkanı Hüsamettin Korkutata, dedelerinin, babasının ve amcalarının Ruslara karşı ciddi bir savaş verdiğini dile getirerek şu ifadelerde bulundu: “Babamın anlattığına göre bir gün Ruslar Ermeni birini elçi olarak göndermiş. ‘Herkes batıyı paylaşıyor, biz size yardımcı olalım, burada Kürt devleti kuralım’ demiş.
Dedem Şeyh Eyüb Efendi ‘Elçi olduğun için seni öldürmek caiz değil, o yüzden sana dokunmuyoruz. Ama şunu bilin ki, biz Müslümanız, yüz bin tane devlet verseniz, Müslüman kardeşlerimizi bırakıp sizin gibi dinsizlerle birlikte olmayız. Derhal burayı terk edin’ diyerek elçiyi kovmuş.
İki gün sonra da Ruslar saldırıya geçmiş ve Kürtler Ruslara karşı Osmanlı’nın yanında savaşmış.”
Cumhuriyet Halk Partisi, Kürtlerle birlikte yaşamanın kurallarını önce raporla, sonra kan ve gözyaşıyla yazdı. Oysa Kürtlerle Türkler bin yıldır birlikte yaşama geleneğine sahipti. Kürtlerin Müslüman olmasından yaklaşık 150-200 yıl sonra Türkler de Müslüman olmuş ve iki halkın temel hamuru “din” üzerine şekillenmişti. Anadolu’nun kapılarını Türklere açan 1071 Malazgirt Savaşı da, Türk ve Kürt hükümdarlığı olan Selçuklu-Mervani ittifakıyla kazanıldı.
Mehmet Akif Ersoy’un “Şark’ın en sevgili Sultanı Selahaddin” diyerek övgüyle söz ettiği Kudüs’ün Fatih’i Selahaddin Eyyübi de Kürttü. Türk ve Kürt birlikteliği Selçuklular’dan sonra öyle bir aşamaya gelmişti ki, bu ittifak, uzun bir aradan sonra İslam birliğini oluşturarak Haçlılar’ın önünü kesti.
CHP DÖNEMİNE KADAR ‘İSLAM’ ANA ZEMİN
Bin yılı aşkın Türk ve Kürt tarihsel birlikteliğinde coğrafi hakimiyet ve idare paylaşımı konusunda sürekli çatışmalar olduğu doğrudur.
Ancak bu çatışmaların durdurulmasında ‘İslam’ olgusu ana zemin olmaya, CHP’nin Kürtleri ve dindarları yok saydığı döneme kadar devam etti.
Osmanlı dönemi bu birlikteliğin en yoğun yaşandığı ve Kurtuluş Savaşı da dahil olmak üzere, birlikte birçok zafere imza atıldığı dönemdi.
TANZİMAT’LA GELEN SORUNLAR
Tanzimat Fermanı’yla birlikte Osmanlı devletinin merkezileşme politikası, Kürt beyliklerinin statüsünü tehlikeye soktu.
Osmanlı Kürt ilişkileri bu reformlarla birlikte Abdülhamid dönemine kadar en kötü dönemlerini yaşadı.
TÜRKLER’LE KÜRTLER YİNE OMUZ OMUZA
Abdülhamid’in tahtan indirilmesiyle birlikte bir yandan Türk milliyetçiliğinin temelleri atılırken, diğer yandan da Kürtler’le devlet arasındaki uzlaşmazlık başlamış oldu.
Bu uzlaşmazlık, Kurtuluş Savaşı sırasında omuz omuza çarpışmaya mani olmadı. Geniş Kürt kitlesi ittihatçılara sıcak bakmasa bile Osmanlı’ya sadakatlerini gösterip 1. Dünya Savaşı’nda İmparatorluk ordularıyla birlikte bütün cephelerde savaştı.
Binlerce Kürt Sarıkamış’ta, Kutu’l Amare ve Kafkas cephesinde şehit düştü.
UĞRUNDA SAVAŞILACAK KONU: DİN
Savaş bittikten sonra aşiret liderleri çeşitli muhalif hareketlerde rol oynamadı değil. Ancak bunun sebebi etnik bir devlet kurma isteğinden ziyade, vergi meseleleri veya hilafetin kaldırılması gibi dini konulardı.
Her ne kadar Kürt milliyetçiliği yeni yeni palazlanmaya başlasa da, uğrunda savaşılacak konu ‘din ve hilafet’ meselesiydi. Çünkü çoğunluğu dindar olan Kürtler’in dini hassasiyetleri, milli hassasiyetlerinden çok ötedeydi.
Kürtler o zamanlar, Kürt devleti kurma fikrine sıcak bakmıyordu.
CHP’nin hazırladığı Kürt raporlarından, Abdulhalik Renda Raporu (1925), Fevzi Çakmak Raporu (1931), Şükrü Kaya (1932) ve İsmet İnönü Raporu (1935) en çok gündeme gelen raporlardan.
Dönemin Meclis Başkanı Abdülhalik Renda tarafından hazırlanan Cumhuriyet döneminin ilk Kürt raporu, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgede ‘Türkleştirme politikası’ izlemenin gerektiğini savunur.
Renda için dil önemlidir, zira Kürtler’in kendi dillerini yaşatmasını milli aidiyete bir darbe olarak görür. Türkçe konuşmaya teşvik için de, ‘Kürtçe konuşanlara işlerinde zorluk çıkartılmasını’ önerir.
Ardından gelen Cemil Uybadın’ın raporu ise zorunlu iskan politikasını dillendirir. Ubaydın’ın raporu, ‘Kürt köylerine Türkler’i yerleştirmek’, ‘Hristiyan azınlıkları bölgeden çıkarmak’, ‘doğudaki nüfusun batıya göçünün özendirilmesi’ ve ‘sıkıyönetim ilan edilmesi’ gibi politikalarla dikkat çeker. Mareşal Fevzi Çakmak’ın 1931 tarihli raporu,
“Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı Kuvvetler’in müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve iyileştirmenin esasını oluşturur”
ifadesi, çok kısa sürede tavsiye ve önerilerden ‘güvenlikçi’ politikalara geçişi simgeler. CHP’nin Kürt politikası, inkâr aşamasından hızlıca şiddet aşamasına yönelmiştir bile. CHP ile Kürtler’in tarihi meselesi, bu raporların dilinden bile anlaşılabilir.