Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinde topladığı himmet paraları ile Türkiye'yi uluslararası arenada zor durumda bırakmak için çalışıyor. Türkiye'de hareket kabiliyeti daralan FETÖ üyeleri, bulundukları ülkelerin yöneticileriyle biraraya gelebilecekleri tüm etkinliklere katılmaya özen gösteriyor. Örgüt, her fırsatta Türkiye'yi uluslararası platformlarda zora sokacak propaganda çalışması yapıyor ve bu yönde lobi faaliyeti yürütüyor. Bu kapsamda, uluslararası toplantılarda Adalet Bakanlığı'nı temsil eden ve bulundukları ülke ile Türkiye'deki adli kurumlar arasındaki işbirliğinin gelişmesine katkı sağlamakla görevli adalet müşavirleri, 17 Aralık darbe girişiminin ardından Türkiye aleyhine lobi yaptıkları tespit edilince geri çekilmişti. Paravan örgütlerle işbirliği yaparak Türkiye aleyhine karapropaganda başlatan FETÖ'nün son olarak 1915 yılı Ermeni iddialarına ilişkin ABD Temsilciler Meclisi'ne karar tasarısı sunan senatörleri de finanse ettiği ortaya çıkmıştı.
Yurtdışına ihracat yapan birçok işadamı, paralel yapıya teslim olmadıkları için zaman zaman bürokratik engellerle karşılaşıyor. FETÖ üyelerinin bu ülkelerdeki karapropaganda izlerini silmek için harekete geçen yetkililer, ABD ile Avrupa ülkelerinde muhataplarıyla görüşmelere hız verdi. Gerçekleşen resmi temaslarda sözkonusu lobi çalışmaları gündeme getiriliyor. Türk yetkililer, bundan sonraki süreçte FETÖ'yü anlatırken, üzerinde çok konuşulan fakat günümüz dinsel toplulukları içinde hakkında en az bilgiye sahip olunan 'Opus Dei' örneğini verecek.
Devasa eğitim ve medya ağıyla hem Amerika hem de Avrupa'da Katolik Hristiyan politikalara yön verdiği iddia edilen Roma merkezli Opus Dei'nin FETÖ yapılanması ile benzerlikleri dikkat çekiyor. Gizli bir örgüt olan ve okullar, üniversiteler açıp yetiştirdiği 'nitelikli Katolik-laik kadrolar' ile medyada da büyük bir güç haline gelen Opus Dei'nin tüm üyeleri her ülkede bir 'kardinal' tarafından yönetiliyor. Ülke-şehir-bölge yöneticilerinin de kardinal ve ona bağlı kişilerden oluştuğu örgüt, FETÖ'nün kainat-kıta-ülke-şehir-bölge-ilçe şeklinde sıralanan ve 'imam'ların yönettiği kadro yapılanmasının adeta kopyası gibi.
Dava uğruna yalan söylemeyi mübah kabul eden, amaca ulaşmak için kullanılacak her yola onay veren ve üyelerinin adeta hayatını adadığı Opus Dei, 'rakip' olarak gördüğü kişi ya da kurumları ise ellerindeki bütün imkanlarla linç etmesiyle biliniyor. Dünya üzerindeki birçok ülkede örgütlenen Katolik tarikat, 'eğitim' kurumlarına özel önem veriyor. Bilhassa üniversitenin teknik bölümlerine yoğunlaşan Opus Dei, 'yoksul ve zeki' çocukları, onlara yönelik düzenlediği kurslarla 'kazanarak' daha sonra örgüte bağlı kolejler ve üniversitelere yönlendiriyor. Küçük yaştan itibaren tepeden tırnağa Opus Dei öğretileriyle yetişen bir Katolik ise zamanla ülkesinden de bağımsız bir örgüt üyesi haline geliyor.
Edebiyat tarihinin en çok satan romanlarından Dan Brown imzalı 'Da Vinci Şifresi'ne de konu olan Opus Dei, üzerinde en fazla konuşulan ancak hakkında en az şey bilinen yapılanma olarak dikkat çekiyor. 2 Ekim 1928 yılında İspanya'nın Madrid kentinde Jose Maria Escriva de Balaguery Albas adlı sıradan bir papaz tarafından kurulan örgüt, zamanla network'unu genişleterek 1950'de Vatikan tarafından resmi olarak tanındı. Bu tarihten sonra 'anti-komünist mücadelede gösterdikleri başarıdan ötürü' Papalığın takdirini kazanan Opus Dei'ye 1982 yılında 'piskoposluk' unvanı da verildi. 1964 yılından beri Mason biraderi olduğu belgeleriyle ortaya çıkan Fetullah Gülen'in ise aynı tarihlerde Komünizm ile Mücadele Derneği için faaliyet göstermesi, Opus Dei ile amaç birlikteliğini akıllara getiriyor. Devlet yetkilileri, yurtdışında Türkiye karşıtı lobi çalışması yapan FETÖ'yü muhataplarına 'Opus Dei' örneğiyle anlatarak, karşı karşıya olunan tehlikeyi daha iyi ifade edebileceklerini belirtiyor.