Doğu Akdeniz’in sahibiymiş gibi davranan Yunanistan ile onu cepheye süren Fransa gerilimi günden güne arttırırken Türkiye aleyhine de NATO ve AB’de lobi yapıyor. Türkiye ise kimsenin hak ve hukukunda gözü olmadığını ancak hakkını da çiğnetmeyeceğini ısrarla vurguluyor. Sismik araştırma ve sondaj gemileri faaliyetlerini sürdürürken TSK da refakat ve koruma görevini sonuna kadar yapacak.
Fransa ve Yunanistan dozu her geçen gün artan provokatif bir dille Türkiye’yi hedef almaya devam ediyor. İki ülke uluslar arası arenada Ankara aleyhinde aralıksız lobi faaliyeti yürütüyor. Ancak sahadaki durum tam tersi durumu ortaya koyuyor. Kimsenin toprağında, hakkında, hukukunda, sınırlarının ötesinde gözü olmadığını açık bir şekilde ortaya koyan Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde sondaj ve araştırmalara devam ediyor. Türk Deniz Kuvvetleri bünyesindeki gemiler ve hava vasıtaları da Akdeniz’de koruma ve refakat görevini sürdürüyor.
SİVİL ALANLARDA ASKERİ TATBİKAT
Yunanistan ise Ege ve Akdeniz’de hukuk tanımaz bencil tutum ve davranışlarını devam ettiriyor. Hukuk ve akıl dışı taleplerle gerginliği artıran Atina bununla da yetinmeyerek sivil faaliyetlerin icra edildiği deniz alanlarında askeri tatbikatlarına her gün bir yenisini ekliyor. Gerginliği bu seviyelere çıkaranlar, akıl dışı, mantık dışı, hukuk dışı aşırı taleplerde ısrar eden, sivil faaliyetlerin icra edildiği deniz alanlarında askeri tatbikatlar düzenleyen, binlerce kilometre uzaktan gelerek hiç alakası olmayan alanlarda askeri mevcudiyet gösterip, dahası bu varlığını güçlendireceğini açıklayan, 1960 Antlaşmaları hilafında Kıbrıs adasına uçak konuşlandıran, Türkiye karşıtlığı etrafında birleşmeye çalışan ülkelerdir.
ART NİYETİN TEZAHÜRÜ
Türkiye dost ve müttefiklerimizden beklentileri, bu hususları ve Yunanistan’ın iddia ve uygulamalarını akıl, bilim ve objektif kriterler ışığında görüp değerlendirmeleri, Türkiye’nin haklı, hukuka ve tarihi sürece uygun, mantıklı, makul, medeni yaklaşımını görmeleridir. Fransa’nın mevcut yaklaşımı tanımlanmaya muhtaçtır. Paris’in yaklaşımı, provokatif, tırmanmayı arzulayan ve hatta bunu bizzat körükleyen, Doğu Akdeniz’de istikrar ve hukuka saygı alanı değil istikrarsızlık ve çatışma alanına dönüştürmeye çabalayan, açık denizlerdeki seyir ve sefer serbestisini tehdit söylemleri ve askeri varlık göstermek suretiyle kontrolü etmeyi arzulayan bir yaklaşımdır. Fransa yönetiminin duruşu bölgenin kendisi için doğal alan haline geldiğini, bugüne kadar askeri varlık bulundurmak gibi bir gerekçeyle izah etmekte hiçbir yanlışlık görmeyen, art niyetli bir iradenin tezahürüdür.
NATO’YU DİNAMİTLİYOR
Fransa tecavüzkar adımları ile adeta NATO ittifakını da dinamitliyor. Böyle düşünmek için pek çok gerekçe mevcut. Örneğin geçen hafta İtalya’daki NATO üssünde görevli istihbaratçı bir Fransız yarbay Rusya adına ajanlık yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Bu adam Libya ve Akdeniz, Afrika ile ilgilenen kısımda görevli. Bu neden başka müttefiklerde olmuyor da Fransa’da oluyor. Acaba bilerek mi yapıyor? Macron NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti demişti. NATO etkisini kaybetti mi dedirtmek istiyor? İttifakın itibarını mı sarsmak istiyor?
HER DAMLASI DEĞERLİ
Mesele Akdeniz’in ve özellikle Doğu Akdeniz’in istikrara kavuşması ve açık denizlerin uluslararası hukuka uygun olarak kullanılabilmesi ise kimse bunları Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyılara sahip olan Türkiye’den daha fazla isteyemez. Türkiye esasen diyalogdan yanadır. Anlaşmalara, sözleşmelere, mutabakatlara sadık kalmamız demek bir zafiyet değildir. Türkiye, Kıbrıslı Türk halkının hakkını, kendi hakkımızı korumak ve kollamak için her türlü mücadeleyi yapmaya da hazırdır. Ankara bunu her platformda dillendirmektedir. Bunu söylemek de tehdit anlamına gelmez. Bilinmelidir ki Türkiye denizleri, her damlası değerli Mavi Vatan olarak görmektedir. Ve Mavi Vatan’ındaki hak ve menfaatlerini koruyacaktır, korumaya muktedirdir.