15 Temmuz gecesi FETÖ’yü akamete uğratan devlet, sonraki süreçte de örgütün hevesini kursağında bırakmak için yeni tedbirler aldı. OHAL sonrasında da FETÖ ile mücadelede alınan yeni önlemlerle artarak devam etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a uzanmak için MİT kumpası ile FETÖ’nün niyetini çözen devlet, ilk tedbirlerini 15 Temmuz öncesinde almaya başladı. Darbe öncesi örgütün yargı yapılanması kırılıp, eleman devşirdiği dershanelere ve medyaya dönük ilk atımlar atılırken, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe kalkışması ile birlikte aslında basit bir illegal organize yapı olmadığını, silahlı bir terör örgütü olduğunu bütün dünyaya gösterdi.
20 TEMMUZ OHAL ADIMI
Bu gerçekliğin ortaya çıkmasıyla birlikte hükümet, önce 20 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan etti. Daha sonra zaman geçirmeden FETÖ ile mücadele eylem planı oluşturdu. İşe devletin farklı, önemli ve kritik birimlerinde yuvalanmış FETÖ’cülerin ihraçlarıyla başlandı.
KAMUDAN 100 BİN İHRAÇ
Bu doğrultuda başta Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve üniversiteler olmak üzere 100 bin civarında kamu görevlisi ihraç edildi. Böylece birçok kurumdan binlerce örgüt mensubu, kısa süre içerisinde devletten uzaklaştırıldı.
KRİPTO OPERASYONLARI
Ardından kripto örgüt üyelerinin peşine düşüldü. Kendini gizleyen FETÖ'cüler, detaylı ve kapsamlı yürütülen soruşturmalar neticesinde tespit edilerek ihraç edildi. Devlet içerisinde yuvalanan örgüt mensuplarının bu şekildeki ihraç işlemleri günümüzde halen devam ediyor.
HASSASİYET KORUNDU
Bu ihraç işlemleri gerçekleştirilirken adaletin gözetilmesi noktasında olabildiğince hassas davranıldı. Önce kimlerin bu örgüte mensup olduğunu sağlıklı bir şekilde tespit etmek için farklı parametreler geliştirildi. Yapılan ihraçlar buna göre gerçekleştirildi. Daha sonra ise haksızlığa uğradığını düşünenlerin varsa haksızlıklarının giderilmesi için komisyonlar kurularak şikâyet başvuruları alındı. Hatta haksızlığa uğradıkları tespit edilenler, görevlerine iade edildi.
Devam eden süreçte hükümet yetkilileri, FETÖ’nün başta eğitim olmak üzere kültürel, ekonomik ve sosyal organizasyonlarına ve diğer faaliyet alanlarına yönelerek bu örgütün tekrar toparlanmasını engelleyecek şekilde örgütle mücadeleye koyuldu. Bu doğrultuda atılan adımlardan ilki olarak ise FETÖ’nün en büyük para kaynağını oluşturan dershanelere, özel okullara ve üniversitelere yönelik girişimler yönelik adımlar atıldı.
MEDYA YAPILANMASINA NEŞTER
FETÖ’nün hem zihinleri değiştirip dönüştürdüğü hem de ekonomik kaynak temin ettiği bu eğitim kurumları ya tamamen kapatıldı ya da devletin ilgili birimlerine devredilerek toplumun hizmetine sokuldu. Eğitim kurumlarının ardından banka ve hastanelere geçilmiş sonrasında ise sivil toplum örgütleri, dernekler ve medya yapılanmasına
ilişkin davalar açıldı.
PARA KAYNAKLARI KESİLDİ
Örgüte ait banka ve hastanelerin kapatılması ile örgüte eğitim kurumlarının devre dışı bırakılmasının ardından ikinci en büyük darbe indirildi. Televizyon, radyo, dergi ve gazete yayıncılığı gibi yine ciddi bir maddi kaynak oluşturan alanlar da kısa sürede devre dışı bırakıldı. Böylece ekonomik anlamda neredeyse felç olan örgüt, sivil toplum organizasyonlarının işlemez hale getirilmesiyle de toplumla olan bağını koparmak durumunda kaldı.
DÜNYA ÇAPINDA MÜCADELE
Devlet, FETÖ ile bu şekilde mücadele ederken aynı zamanda mücadelenin yurtdışı ayağını da ihmal etmedi. Zira uzun yıllardan beri PKK/YPG, DHKP-C ve DEAŞ gibi farklı terör örgütleriyle mücadele halinde olan Türkiye, uluslararası işbirliği olmadan terör örgütleriyle tam anlamıyla bir mücadele sergileyemeyeceğinin farkındaydı. Bu nedenle kısa süre içerisinde uluslararası anlaşmalarının olduğu tüm devletlere FETÖ’nün bir silahlı terör örgütü olduğu yönündeki bilgileri içeren resmi evrakı gönderildi.
ÖRGÜT KÜRSEL GÜCÜNÜ YİTİRDİ
Devlet, FETÖ ile mücadelenin dünya çapında gerçekleşmesi için yoğun bir çaba sarf etti. Böylece FETÖ’ye karşı yurtiçinde verilen mücadelenin bir benzerine yurtdışında da veren Türkiye, örgütün yurtdışı kaynaklı ve destekli olarak yeniden toparlanmasının önüne geçmek için yoğun çaba gösterdi. Özellikle diplomatik, stratejik ve ticari ilişkilerinin üst düzeyde olduğu ülkelerde örgüt yapılanmasının gücünü kaybettiği görüldü.
Fetullah Gülen’in iadesi talep edildi. Yurtdışı okullarının kapatılması ve örgütün ticari faaliyetlerinin durdurularak ilgili ülkelerdeki elebaşlarının Türkiye’ye teslim edilmesi istendi. Bu, FETÖ’yle yurtdışında gerçekleştirilen mücadelenin nasıl yürütüldüğünü gösteren örneklerden bazıları olarak kayıtlara geçti.
GÜVENLİK BÜROKRASİNDE DEĞİŞİM
FETÖ ile yapılan mücadelede Türkiye güvenlik bürokrasisinde izlenen yöntemlerde ciddi değişim yaşandı. 15 Temmuz sonrası olağanüstü hal, kanun hükmünde kararnamelerle ordunun yapısında, askeri mekanizmaların işleyişinde ve eğitim sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. FETÖ'nün güvenlik birimlerindeki etkisini kırmak amacıyla yapılan bu düzenlemeler uzun süredir tartışılan, tedricen gerçekleştirilen reformlar yapıldı. 2018'de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından çıkarılan kararnamelerle de vesayetin ortadan kaldırılması yönündeki düzenlemeler yeni sisteme uyumlu hale getirildi.
TSK REFORMU
Ordunun idari yapılanması açısından en önemli değişiklik, kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlanması oldu. Bu durum, Genelkurmay Başkanı’nın statüsünde de bir değişiklik anlamına geliyordu. Daha önce Genelkurmay Başkanı doğrudan başbakana bağlı bulunuyor, devlet protokolünde Milli Savunma Bakanı’nın önünde yer alıyordu. 2018’de yayımlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanı da kuvvet komutanları gibi doğrudan Milli Savunma Bakanı’na bağlandı. Aynı zamanda Genelkurmay’ın pozisyonu daha çok kuvvet komutanlıkları arasında eşgüdüm sağlamakla sınırlandırıldı.
EMNİYETTE YENİ DÖNEM
Personel politikaları açısından ilk önemli değişiklik, 15 Temmuz darbe girişimine katılan veya FETÖ’yle bağları olduğu tespit edilen çok sayıda asker ve polisin kamu görevinden ihraç edilmesiydi. Polis Akademisi tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaçları doğrultusunda çok sayıda amir ve memur yetiştirilerek kolluk hizmetinde bir zaaf yaşanmaması sağlandı.
BOŞLUK YARATILMADAN MÜCADELE
Emniyette FETÖ yapılanması daha çok yönetici pozisyonlarının ele geçirilmesine yönelik bir strateji izlediği için ihraçlar sonunda önemli bir polis amiri ihtiyacı doğmuştu. Kısa süre içinde gerek meslek içinden yükseltmeler gerekse sivil üniversite mezunlarından alımlarla amir sınıfı üçte iki oranında yenilenerek bu açık kapatıldı. Darbeden hemen sonra Silahlı Kuvvetler tarafından yürütülen sınır ötesi operasyonlar ve ülke içinde kolluk birimlerinin terörle mücadeledeki başarısı, sayısal anlamdaki ciddi azalmaya rağmen güvenlik hizmetinde bir eksiklik yaşanmadığını gösterdi. Zaten kısa süre içinde personel sayısı da eski oranına yükseltildi.