Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un, Dolmabahçe’de, eski başbakanlık çalışma ofisinde, bembeyaz bir masanın etrafında, akşam yemeğinde buluştuğu gazetecilere ilk sözü şu oldu: “Bu ülkenin çocuklarının, çocuklarımızın gözlerine baktım, bu ülkenin çocuklarının gözlerine baktım, bir şey yapmalı, bir şey yapmalıyız, bir yerden başlamalıyız, dedim ve başladım...” Masada bulunan herkesin sorusuna detaylı cevaplar verdi. İsterseniz önce o sorulardan başlayayım...
Ben, hayatımda inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim, yaşamadım. Biz büyük bir milletiz, kendi içimizde farklı yanlarımız var, bu da çok doğaldır. Sayın Cumhurbaşkanımız layık gördüler, biz de incelememizi, araştırmamızı yaptık, zorun zoru olan bu görevi kabul ettik. Çalışıyoruz, planlamalarımızı yapıyoruz, halkımızın gösterdiği bu teveccühe layık olacağız, eğitim konusunu sorun olmaktan çıkaracağız.
Şimdi ben size desem ki, Türkiye’nin eğitim sorunu kaldırımlardır, kaldırım taşlarının döşenme şeklidir, kaldırımların amaç dışı kullanımıdır, aslında eğitim sorununu özetlemiş olurum. Manzara bir bütündür. Memleketin bir tarafına dokundunuz mu, o konuyu yoluna koydunuz mu, aslında birçok konuyu halletmiş oluyorsunuz. Onun için eğitim sorunu, bir kalem, bir başlık değil, bir bütünler sorunudur.
Ben, Marshall yardımlarıyla birçok şeyin amacından saptığını düşünüyorum. Bugün bile o mantığı işletmek isteyen emperyalist bir güce karşı ülkemiz mücadele ediyor. Biz, çok iyi öğretmenler yetiştirdik, dünyada sayılı öğretmen yetiştiren sistemlerden biriydik. Bu konuda bazı hatalar yaptık, sapmalar yaşadık, iyi öğretmen yetiştiremediniz mi doğal olarak eğitim kaliteniz de düşüyor. Aslında aktör öğretmendir, her şey öğretmende başlar. Ben öğretmenlerimle çalışmak istiyorum, onlarla bu işi halledeceğimize inanıyorum, onlara güveniyorum.
Bu konuda YÖK başkanıyla da görüştüm. Daha nitelikli, daha derin, daha üretken, aklı, bilimi önceleyen ama aynı zamanda yaşadığı toplumun bütün değerlerini bilen, anlayan bir öğretmenimiz olmalı.
Çok haklısınız... Bizim en temel sorunlarımızdan biri de budur. O arayı kapatmaya çalışıyoruz. Bizde okul kalitesi aralığı % 60’a kadar çıkıyor. İngiltere’de bu oran % 10. Onlar bir şeyleri halletmişler, biz de halledeceğiz. Yeter ki zamanımız olsun.
Sınav şart değil, ama sınav gereksiz bir şey de değil. İçeriği tartışmalıyız. Mesela üniversite sınavı lise müfredatından yapılıyor. Öğrencinin lise bilgisiyle üniversiteye girmesi isteniyor. Bunun sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Üniversite, kendi istediği sınavı yapmalı, ya da kendi belirlediği soruyu sormalı.
Ben geldiğimde, “Bu bakan, eğitimin % 50’sini özelleştirmek için geldi, özel eğitimi önceleyecek” dediler. Hayır arkadaşlar, öyle değil. Ben, bu ülkenin en ücra köyünde, mahallesinde, sadece bir asgari ücretle geçinen ailelerin gözlerindeki umudu yeşertmek istiyorum. Benim büyük hedefim budur. İmkansızlıklardan dolayı bir tek çocuğumun eğitimden mahrum olmadığı bir düzeni hayata geçirmek en büyük emelimdir.
Doğru, onların da katkısı çok büyük. Ben tek taraflı bakmıyorum, olanı iyi değerlendirmeli, olmayanı imkanlar dahilinde olur kılmalıyız. Özel okullarda okuyan çocuklar da bizim çocuklarımız, zerre ayrım yok. Fakat o aileler, çocuklarına daha fazla imkan sağlayabiliyor. Biz, yapamayanı da aynı seviyeye getirmek için çalışacağız.
Bir kere şunu söyleyeyim ki; öğrenci hangi sistemle yola çıktıysa, o sistemle okulunu bitirecek. Dere geçilirken at değiştirilmeyecek, kural değiştirilmeyecek. Aileler, öğrenciler, öğretmenler rahat olsun bu konuda. Fakat zamanla yenilikler yapacağız, sistemi tam olarak çalıştırmaya başladığımızda mevcut durumun uygulamaları zaten yetmeyecek. Ya eksik kalacak, ya da kendiliğinden rafa kalkacak. Her şey için biraz zaman, sadece zaman...
Evet hazırım... Ama koltuğa da yapışmış değilim. Ben, Cumhurbaşkanımızın iradesini, ama çok sağlam iradesini gördüm ve görevi kabul ettim. Olmuyor denilirse eve gitmek benim için sorun olmaz. Ben isterim ki, dünyayı görelim, gelişmeleri görelim, bu çağda mücadele etmeyi öğrenelim. Atatürk, bu ülkede güzel bir ağaç gölgesi gibidir, orada serinlemeyi de bilelim, ben öyle görüyorum. Daha geniş, daha işe yarar tartışmalar yapmalı, dünyayı daha iyi analiz etmeliyiz. Bizim nüfusumuz kadar Çin’in üst düzey zeki insanı var. Kimlerle, hangi şartlarda mücadele ettiğimizi bilelim. Ben, kendi dünyamda inançlı biriyim. İnanç, bilimin, ilmin, fennin yolunu kapatmaz. Her şeyi doğru anlayalım, sorun kalmaz. “İyyake na’budu ve iyyake nestain” ilkesine bağlıyım, kimden ne istediğimi biliyorum, benim için önemli olan budur...