Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı ülkelerin Ortadoğu’ya “Acaba ne kadar daha petrol çıkartırız?” diye baktıklarını söyledi. Erdoğan, Türkiye’ye de yapılan petrol teklifini reddettiklerini şu sözlerle açıkladı: Bizim önümüze de bunu getirdiler. ‘Bizim derdimiz petrol değil’ dedik. Derdimiz insan, bu insanları kurtarmak. Bu konuda da onurlu duruşumuzu koruyoruz.
Dolmabahçe Sarayı’nda 2. İstanbul Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı’nın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Batı’yı mülteci politikası nedeniyle eleştirdi. Erdoğan, özetle şunları söyledi:
Devletlere sınırlarının genişliği veya çok parası olması büyük sıfatı kazandırmaz. Büyük devlet fert fert, yönetimi altındaki tüm insanların güvenliğini, huzurunu, mutluluğunu sağlayabilen devlettir. İyi yönetim ilkeleri dediğimiz başlıkların her biri de işte bu amaca yöneliktir. Şayet bireylerin güvenliğine, huzuruna, mutluluğuna yönelik tehditler bizzat devletten geliyorsa işte orada büyük sıkıntı var demektir.
MÜLTECİLERE EN BÜYÜK DESTEĞİ BİZ VERİYORUZ
Dünyanın pek çok yerinde yaşanan iç savaşların, kargaşaların, kaosların, insani krizlerin çoğunun gerisinde bu çarpıklık vardır. Türkiye bölgesinde süren insani krizlerin faturasını hem terör saldırılarında hem de büyük sığınmacı akınlarına maruz kalarak ödeyen bir ülkedir. Dünyanın en güçlüleri çıkıp ne diyor? ‘Biz bir numarayız’ diyor. Hayır, siz bir numara değilsiniz. Dünyada en az gelişmiş ülkelere veya mültecilere en büyük desteği veren ülke Türkiye’dir.
VARİL BOMBALARINA TESLİM ETMEYİZ
Biz elimizdeki imkanları, barınmadan eğitim ve sağlığa kadar her alanda yıllardır 4 milyonun üzerindeki mağdur ve mazlum sığınmacıyla paylaşıyoruz. Bizim ülkemizdeki ana muhalefet ise ‘biz bunları tekrar memleketlerine göndereceğiz’ diyor. Biz varil bombaları altında inleyen, oralardan kaçan bu insanları asla ve kata o varil bombalarına tekrar teslim etmeyiz. Ama Türkiye’nin ana muhalefeti eder, varsın etsin. Biz insanı seviyoruz. Onun için böyle bir ayrıma girmeyiz.
ULUSLARARASI TOPLUMUN VİCDAN BORCUNU ÖDÜYORUZ
Terör örgütlerini kendimizden uzak tutmakla yetinmiyor, bizzat inlerine girip imha ediyoruz. DEAŞ’tan El Kaide’ye, PKK/YPG’den FETÖ’ye kadar ülkemizi ve dünyayı tehdit eden ne kadar terör örgütü varsa hepsiyle de mücadele halindeyiz. Türkiye tüm bu çabalarıyla sadece kendi güvenliğini ve huzurunu sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda tüm uluslararası toplumun vicdan borcunu da ödüyor.
PEK ÇOK ÜLKENİN BAŞI ÖNE EĞİK
Son dönemde yaşanan sığınmacı meselesi pek çok ülkenin başını öne eğecek utanç tablolarıyla doluyken bizim bu konuda hamd olsun hep başımız dik, alnımız açık olmuştur. Aynı şekilde birileri petrol paylaşımının içinde ‘acaba ne kadar daha petrol çıkartınız?’ Bizim önümüze de bunu getirdiler. ‘Bizim derdimiz petrol değil’ dedik. Bizim derdimiz insan, bu insanları kurtarmak. Petrol veya siyasi çıkar için terör örgütleriyle kol kola girmekten çekinmeyen nice devlet varken biz bu konuda da onurlu duruşumuzu koruyoruz.
- En küçük krizde despotlaşıyorlar
- Erdoğan, güvenlik sorunlarını çözmüş, refah düzeyini yükseltmiş, demokratik kurumlarını ve pratiklerini oturtmuş bir ülkenin elbette bu konuda çok yüksek standartlar ortaya koyabildiğini söyledi. Tüm bu konularda hala ciddi sıkıntılar içinde kıvranan bir ülkeyi aynı kriterlerle değerlendirmenin, tartışmanın yapıcı bir zeminde sürmesini engellediğini dile getiren Erdoğan, “Üstelik güya demokraside ve özellikle de insan haklarında en ileride gözüken kimi ülkelerin en küçük bir kriz durumunda nasıl süratle despotlaşabildiklerini açık ve net görüyoruz. Türkiye, devlet geleneğinde zaten var olan tecrübeler ışığında bu bakımdan en az sorun, sıkıntı yaşayan ülkelerden biridir. Tüm aksaklıklarına rağmen neredeyse 70 yıllık çok partili demokrasi tecrübemiz var” dedi.
- Sırça köşkleri yıkılınca daha iyi anlayacaklar
Batı ülkelerinin gösterdiği tavrı eleştiren Erdoğan, “Hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği, saygıyı ve diğer tüm ilkeleri herkes için talep edip hayata geçirmedikçe hiçbirimiz huzurlu olamayız. Bugün inşa ettikleri duvarlar gerisinde umarsızca özgürlük ve refah tiyatrosu oynayanlar, yarın sırça köşkleri başlarına indiğinde diğer insanların neler hissettiklerini çok iyi anlayacaklardır. Ama maalesef o gün geldiğinde iş işten geçmiş olacaktır” dedi.
Batı’yı geçtik- TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Başlangıçta Kamu Denetçiliği Kurumu kararlarına, kamu kurumlarının uyma oranı yüzde 20’lerde iken bu oran bugün yüzde 75’lere ulaşmıştır. Bugünkü oran kurumun uzun yıllar var olduğu Batı ülkelerindeki oranlardan da yüksektir. Batı ülkelerindeki oranları, ortalamayı arttıran bilhassa İskandinav ülkelerindeki yüksek orandır. Yoksa birçok Batı ülkesinde oran Türkiye’dekinden daha düşüktür” dedi.
- Kamu denetçiliği kaliteyi yükseltti
- Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, konferansta yaptığı konuşmada kamu denetçliğinin kamu hizmetlerine olumlu etkisine dikkati çekti. Malkoç, “Kamu Denetçiliği Kurumu, idarenin hizmetlerinin kalitesinin yükselmesine, iyi yönetim ilkelerinin yerleşmesine, insan haklarının gelişmesine, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, hak arama kültürünün yaygınlaşmasına, şeffaf, insan odaklı idarenin oluşmasına katkı sağlamaya çalışmaktadır” dedi. Kamu denetçiliği kurumunun verdiği tavsiye kararları ile idarenin hukuki açıdan ve iyi yönetim ilkeleri açısından gelişmesine katkı verdiğini de kaydeden Malkoç, kurumun halk ile devlet arasında kaynaşma ve kucaklaşmanın sağlanmasını temin etmeye çalıştığını ve bir yönüyle halkın dertleri ve sorunları arasında mahkemeye gitmeden çözümler üretmeye çalıştığını söyledi.
- Halk sahip çıkarsa bizi kimse yıkamaz
- Vatandaşıyla güçlü bağlar tesis edemeyen devletlerin iç ve dış müdahalelere karşı çok daha korunmasız kaldığını dile getiren Erdoğan, “Halkının sahip çıktığı bir ülkeyi hiçbir gücün ve etkinin yıkabilmesi mümkün değildir. Buna karşılık kendi insanının sesine kulak vermeyen, sıkıntılarına çözüm yolu aramayan, tam tersine itirazları hoyratça bastırmaya çalışan devletler, çok büyük acılar ve yıkımlarla karşılaşabiliyor. Özellikle bölgemizde bu vahim hayata düşen pek çok devlet ve yönetim var. Türkiye’nin farkı, tarihi tecrübelerinden süzülüp gelen bir ferasetle devlet ile millet arasındaki güçlü bağa sıkı sıkıya sahip çıkmasıdır. Bu sayede yıllardır terör örgütlerinin saldırılarından ekonomik tuzaklara kadar pek çok tehditle yüzleşmemize rağmen dimdik ayakta kalmayı ve gücümüzü sürekli artırmayı başardık” dedi.