15 Temmuz Darbe Davaları Platformu Başkanı Avukat Mehmet Alagöz, "15 Temmuz darbe girişimi sırasında sivil polisler ve vatandaşlar tarafından etkisiz hale getirilen Kurmay Albay Osman Akkaya'nın telefonu sayesinde darbenin seyri değişti" dedi. Akkaya'nın ele geçirilen telefonunun İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ahmet Metin Turanlı'ya teslim edildiğini anlatan Alagöz, bu süreçten sonra darbecilerin an be an ne yaptıklarının takip edilerek, darbeyi engellemek için karşı hamle yapıldığını anlattı.
FETÖcülerin darbe girişimi sonrası cuntacı askerlerin yargılanma süreçlerini yakından takip eden 15 Temmuz Darbe Davaları Platformu Başkanı Avukat Mehmet Alagöz, o gece ele geçirilen bir cep telefonunun darbenin seyrini değiştirdiğini açıkladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nü işgale gelen ekibin başında bulunan Kurmay Albay Osman Akkaya'nın sivil polisler ve vatandaşlarca etkisiz hale getirildiğini anlatan Alagöz, "Osman Akkaya, Güvenlik Şube eski Müdürü Mithat Aynacı ile birlikte Vatan Caddesi'nde buluşarak emniyeti alma girişiminde bulundu. Bu süreçte Osman Akkaya, elindeki telefonla Whatsapp üzerinden diğer darbecilerle de sürekli iletişim halinde. Bazı sivil polislerimiz ve vatandaşlarımız darbe girişiminin daha başında onları tankın üzerinden indirince, cep telefonu ele geçiriliyor. Cep telefonu da İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ahmet Metin Turanlı'ya teslim ediliyor. Orada şarja takılıp, sürekli gelen yazışmalar farkedilerek takip edilmeye başlanıyor. Bu süreçten sonra darbecilerin an be an ne yaptıklarını görüp, darbeyi engellemek için karşı hamle şansı yakalıyorlar" şeklinde konuştu.
Darbecilerin Whatsapp üzerinden konuşarak organize olduklarını hatırlatan Alagöz, "Darbeciler Kırklareli'nden destek isterken, Osman Akkaya'nın telefonu sayesinde desteği kesmek için yollara belediye araçlarıyla barikatlar kuruldu. Yine darbeciler 1'inci Ordu Komutanına tuzak kurulmaya çalışırken, karşı önlem alınabildi. En önemlisi ise, darbe başarısız olduktan sonra bu telefon dijital delil sayıldı. O gece gruba kimler katıldı, kimler yazıştı, kimler hangi saatte neredeydi noktasında çok önemli bir delil oldu. Bazı darbeciler bu yazışmaları bile inkar etmeye kalktı ama İstanbul'daki darbe planlamasının büyük oranda çözülmesini bu yazışmalar sağladı" diye konuştu.
200 avukatın biraraya gelerek oluşturduğu 15 Temmuz Darbe Davaları Platformu'nun İstanbul genelinde 57 spesifik davayı takip ettiğini anlatan Alagöz, "20 yılda bir darbenin yaşandığı Türkiye'de ilk kez halk darbecilerle hesaplaşma fırsatı buldu. Suçüstü yakalanan darbeciler, milletimizin direnişiyle engellendi. Vatan kahramanlarının hukuk mücadelesine destek olmak, onların avukatlığını yapmaktan gurur duyuyorum" ifadelerini kullandı. Alagöz,"Darbe yargılamaları zor ve meşakatli. Her bir davada yüzlerce klasör ve yüzlerce sayda dokuman var. Biz bunları dijital olarak tarayıp, sorumlu olan arkadaşlara ilettik. Delilleri bulup, bunlar aracılığıyla sanıklarla yüzleşmeye çalıştık" diye açıkladı.
FETÖ'nün militanlarını tamamen inkar, gizlilik, takiyye ve gerçekleri örtme üzerine yetiştirdiğini hatırlatan Alagöz, "Onlar savunma yaparken, inandırıcılık gayesi taşımıyorlar. Algı oluşturmaya çalışıyorlar. Bizler ise dosyanın içerisindeki delilleri ortaya çıkarıp, onları çapraz sorgularda sorular sorarak, inkar etmeye çalıştıkları detayları deşifre etmeye çalıştık" dedi. Alagöz, "Darbecilerin hazırlık, emniyet ve savcılık aşamaları ile sorgu hakimliğinde verdiği ifadeleri izlemek, işkence ve baskı olmadığını onaylamak için avukatlar görevlendirildi. Dolayısıyla işkence ve baskı iddiasında bulunsalar dahi bunların hukuki dayanağı yok" dedi.
FETÖcülerin çok ciddi hazırlık yaparak bu kalkışmayı gerçekleştirdiğini anlatan Alagöz, " Darbeciler kilit noktaları işgal ederek, emniyet güçlerinin olay yerlerine intikal etmelerini zorlaştırdı. Mesela Bayrampaşa Çevik Kuvvet Müdürlüğü'nün içinde 7 bin polis var. Bu ekipten herhangi birinin desteğe gitmemesi için tanklarla ve zırhlı araçlarla kapılarını kapatmışlar. Hiçbir polis dışarı çıkamamış. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nü işgal etmişler, polisler dışarı çıkamamış. Üsküdar'da polis birimi var oradan da kimse dışarı çıkamamış. Emniyet güçlerinin dışarı çıkamaması için kilit noktaları ele geçirmişler. Valiliği, emniyet müdürlüğünü, İBB'yi,AKOM'u, lojistik dstek merkezini, köprülerin giriş çıkışlarını, gişelerin giriş çıkışlarını tutmuşlar. Ciddi bir hazırlık var burada. Medya organlarını ele geçirmek için operasyon yapıyor. Orada problem çıkınca takviye birlikleri gönderiyor. Kışlalarda beklettikleri yedek birlikler var. Müdahale yetersiz kalınca desteğe gidiyorlar. Bu iş üç günde olacak bir hazırlık değil" değerlendirmesinde bulundu.
15 Temmuz direnişinde kilit rol oynayan iki askerin de unutulmaması gerektiğini söyleyen Alagöz, "O gece şehit düşen Piyade Kurmay Albay Sait Ertürk ve 7 kurşun yemesine rağmen darbecilere karşı koyan Piyade Albay Davut Ala çok önemli iş başardılar. Kalkışma sırasında dönemin İstanbul Vali Yardımcısı'nın desteğini alarak, birer manga askerle, darbecileri etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Gittikleri yerlede polis destek kuvvetinin gelmesini beklemişler. Ben şimdi Tuğgeneral olan Davut albayımızla görüştüm. Kendisi bana, "Biz oraya gittiğimizde çatışmaya girip şehit olabilirdik bunu biliyorduk. Ama o zaman bizi darbeci diyebilirdiler. Tarafımız belli olsun diye polislerin gelmesini bekledik" dedi. Şehit Kurmay Albay Sait Ertürk, şehidimiz. Bence o gece TSK'nın onur ve itibarını korudu. Tüm askerlerin darbecı olmadığını, vatansever askerlerin olduğunu herkese gösterdi. Şehit oldu, vatansever olarak şehit oldu. Bir kurşunla şehit oldu ama pek çok asker ona dua ediyor" ifadelerini kullandı.
FETÖcülerin en büyük taktiğinin inkar olduğunu anlatan Alagöz, "Kurmay Yarbay Murat Yanık, etkin pişmanlıktan yararlanmak için savcılığa mektuplar yazdı. Ankara'da Adil Öksüz'ün de katıldığı darbe toplantılarının yapıldığı evin yer tespitini yaptırdı. Tüm detayları tek tek paylaştı. Verdiği ifadelerle o kişilerin telefon kayıtları,kışlalara giriş çıkışlarına ait kamera kayıtları da dahil olmak üzere hepsi uyuştu. Polise yaptığı itirafların yanısıra anlattıkları eksik kalabilir düşüncesiyle cezaevinden bir de mektup yolladı. En sonunda mahkeme salonunda ben kurmay albayım işim komplo teorileri üretmek, ben bunların hepsini kendim kurguladım siz de inandınız diyerek inkar etti. Bu olay örgütün inkar politikasını en iyi özetleyen gelişmeydi" diye açıkladı.
FSM ve Saraçhane davalarında bir kısım şehit yakınları ile gazilerin avukatlığını üstlenen Cemile Ünlü, "15 Temmuz bizim için tankların önüne bedenini geren insanların savunmasıydı. Dava süresince haklıyla haksızın ayırt edilmesi için mücadele ettik. Duruşmalar boyunca anayasal düzeni değiştirmekle yargılanan askerler, tanklara binmemiş, darbeye girişmemiş hatta meydanlara inmemiş gibi savunma yaptı. Suç üstlenmedikleri gibi bir başkasını da ele vermediler. Suçsuz olanları tenzih ederek söylüyorum, diğerlerinin yüzünde pişmanlığın belirtisi bile yoktu. Saraçhane Davası'nın karar duruşmasında, erlerden biri ayağa kalkarak, "Burada sizin de yargılandığını göreceğiz" diyerek bizi tehdit etti, diğer erler de alkışladı. Biz o salonda yargılananların tamamına suçlu gözüyle bakmadık. Aralarında suçsuz olanlar ayıklansın, gerçek suçlular hakettiğini bulsun diye uğraştık" dedi.
Atatürk Havalimanı ve Çengelköy davalarında şehit yakınları ve gazilerin avukatığını üstlenen Hatice Bozkurt, "15 Temmuz çok üzücü ve korkutucu bir geceydi. Yaş itibariyle diğer darbeleri teorik olarak kitaplardan biliyoruz. İlk kez bir darbeye şahitlik ettik. Bu davalar bizim hukuki gelişimimiz için çok önemli. Ayrıca bu süreçte adil yargılamanın bir parçası olabilirsek, hem ülkemiz hem de mesleğimiz adına önemli işler yapacağımıza inandım. Ankara Çatı Davası'na bir grup avukat olarak müdahil olduk. Bir meslektaşımızın duruşmanın daha sessiz şekilde yapılması yönünde talebi oldu. Hakim, arkadaşımıza bir yanıt vermişti, bunun üzerine o komutan, "Bu sizin alanınız değil, İstanbul'dan gelerek yargılamaya müdahale etmeye çalışıyorsunuz, aldınız mı ağzınızın payını" demişti. Bu çok rahatsız edici bir durum, 2 senenin sonuna gelinmiş darbecilikten yargılanıyorsun, bir pişmanlık belirtisi görmek istiyorsun ama komutanlarda bunu hiç göremedik"dedi. Bozkurt, "O dönemde trafik kazası geçirdim. Kaburgalarım ezildiği için 1-2 ay boyunca hareket etmemem gerekiyordu. Kolum da askıdaydı buna rağmen elimden geldiğince davaları takip etmeyi sürdürdüm" dedi.
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde 4, Çengelköy'de ise 8 gazinin vekilliğini üstlenen Avukat Nihal Yıldız, "Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla o gece sokağa çıkanlardan biriydim. O direniş, hukuk düzenine, demokrasiye sahip çıkması açısından önemli bir başlangıçtı. Olayların devamında şehit yakınları ve gazilerimizin hukuk mücadelesine katkı sunmak için bizlere görev düştü. Gönüllük esası ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılarak tüm suç ve suçluların ortaya çıkarılması gayesiyle hareket ettik. FETÖ'nün yapısına bakıldığında alt rütbeli bir kişi en tepedeki kişiye emir verebiliyor. Biz davalarda da bu mantıkla hareket ederek, erler, rütbeliler, askeri öğrenciler diye kategorize etmedik.Tüm erlerin suçsuz olduğunu, rütbelilerle ilgili yargılama yapıldığı yönünde beyan verenler oldu. Bazı askeri öğrencilerin de aslında rütbeli kadar tehlikeli olabileceğini gördük. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü Davası'nda, askeri öğrencilerden 2 tanesi bir önceki duruşmada sorgu sırasında soru sorduğum öğrencilerdi. Sonraki duruşmada, başka bir sanığın çapraz sorgusu sırasında soru yönelttim. Sanık cevabı verdikten sonra bu iki öğrenci, gözlerini uzun uzun gözlerime dikerek, baş sallayarak aleni tehdit ettiler. Böyle olaylar yaşamış olmakla birlikte her zaman gerçek suçluların ortaya çıkması için çalıştık"dedi.
AKOM işgal ve Saraçhane davalarında bir kısım gazilerin avukatlığını üstlenen Mehmet Melih Gülseren, darbe girişimi olduğu sırada erlerin suçsuz olduğuna yönelik bazı iddialar ortaya atıldığını ifade ederek, "Hasdal Kışlası'ndan çıkarak AKOM'u işgale giden askerlerden biri rütbeli diğeri er kapıda inerek güvenliğe yöneliyor. Güvenliğe 'ordu yönetime el koydu, bırak telefonunu, bırak silahını hemen gidin buradan' diyor. Güvenlik ne olduğunu anlamaya çalışırken, er 'vurayım mı komutanım' tarzında sözler sarfediyor. Her ne olursa olsun bunu söyleyen bir er masum olamaz" dedi. Yine aynı dosya kapsamında AKOM'u işgale giden bir astsubayın saat 3 sularında polisi arayıp teslim olduğu için tahliye edildiğini anlatan Gülseren, "Elinde telefon varken, saat 3'e kadar teslim olmak için niçin beklediğini sorduğumda, 'panik atağım var kriz geçirmiştim' diye yanıt vermişti ama mahkemeye herhangi bir rapor da sunmamıştı. AKOM İstanbul'daki tüm kameraların yönetim merkezi. Eğer sadece AKOM'da tedbir alınmış olsaydı, Merter ve Saraçhane'de kayıtlar tutulmasaydı biz bugün bazı önemli görüntülere ulaşamayacaktık" dedi. Gülseren, Hukukçular Derneği Gençlikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak çalışıyor.
İstanbul'da 10'a yakın darbe davasını yakından takip eden Avukat Necip Kibar, 15 Temmuz'u Türkiye'yi işgal projesi olarak nitelendirdi. Darbe gerçekleşseydi Türkiye'nin bugünkü sınırlara sahip olamayacağını anlatan Kibar, "Deniz Kuvvetleri SAT Grup Komutanlığı'nda darbeye katılan kişilere çok dikkat edilmeli. O davaya girip dosyayı inceleyene kadar Türkiye'de yalnızca JİTEM'in gayrimeşru işler yaptığını düşünüyordum. 15 Temmuz'da Beykoz'daki Sat komutanlığında görevli komandolar, izinsiz olarak kamyonlarla silahları kaçırmışlar, bu silahların bir kısmı bulundu, bir kısmı ise hala kayıp" dedi. Komutanlıkta görevli kişilerin su altından gelecek saldırılar ile taarruzlara karşı eğitimli olduğunu hatırlatan Kibar, "Bu insanların askeri darbe içinde aktif görevlendirilmiş olması çok düşündürücü. Kaybolan silahların faili meçhul cinayetlerde kullanılmayacağının garantisi yok. Bu nedenle bu silahların bir an evvel bulunması gerekiyor. 24 Haziran seçimlerinde sosyal medyaya düşen silahlı videolarda bahsedilen silahlar işte bu silahlardı. FETÖcü hesaplar bu silahların ele geçirilmediğini biliyor ve her fırsatta farklı algı yürütmeye çalışıyor" diye konuştu. Kibar, darbe gecesi bazı vatandaşların kimliği belirsiz kişilerce şehit edildiğini ve dava açılamadığını ifade ederek, operasyonel eylemlere imza atanların da tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Kibar, 15 Temmuz gecesi yeğeni Muazzez Kibar'ın da yaralandığını anlattı.
6- Avukat Mehmet Fatih Yaşar, "Çengelköy Davası'nda 10, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde ise 9 gazi ve şehit yakınının vekaletini üstlendim. Darbe girişiminden sonra başlayan hukuk mücadelesi sürecinde, Türkiye çok başarılı bir sınav verdi. Hiçbir manipülasyona fırsat verilmeden, hukukun en iyi şekilde işlemesi sağlandı. Mahkeme üzerinde kimsenin etkisi yok, Hukuk, tarafsız ve bağımsız bir şekilde işledi. Bu, davanın temyiz ve AİHM sürecinde büyük önem taşıyacak" dedi. Dava sırasında askerlerin sürekli 'terör saldırısı beklentisinden' bahsettiğini hatırlatan Yaşar, "Darbe girişiminden kısa bir süre önce kanunda yapılan değişiklikle askerin polisin yetkisini alarak dışarı çıkabilmesinin önü açılmış. 20 Haziran 2016'da yürürlüğe giren bu değişiklik, 14 Temmuz 2016'da apar topar resmi gazetede yayımlanmış. Savunmasını yapan rütbelilerden biri, her sorumuza, 'bilmiyorum, hatırlamıyorum, emin değilim' diye yanıt verirken, bu kanun meselesinin en ince detaylarına kadar bilgi verdi. Kısacası, minareyi çalan fetöcüler kılıfını hazırlamaya çalışmışlardı. Eğer başarılı olsalardı, Bakanlar Kurulu'ndan hükmü geçirerek, yaptıkları tüm hukuksuzluğu meşru bir zemine oturtacaklardı"
7-Avukat Adem Yıldırım: 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde 14 gazinin vekilliğini üstlendim. Saraçhane Davası'nı da yakından takip ettim. Köprü davasında videolar izlenene kadar askerler kendilerine iftira atılmış gibi savunma yaptı. Videolar yayınlandıktan sonra ise adeta yıkıldılar. Hepsi aynı cezaevinde oldukları için ortak bir savunma mekanizması geliştirdiler. 'Çözülürsek yanarız'a inanıp, kendilerinden çok arkadaşlarını savunmaya gayret ettiler. Aynı cezaevinde oldukları için ister istemez böyle bir taktik gelişmiş oldu. Birisi, 'seni gördüm' deseydi, hepsi çorap söküğü gibi gelecekti ama bir askerin bile ismini vermediler. Bu da örgütsel tavır olarak algılandı" diye açıkladı.