Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ta düzenlenen olağanüstü toplantı dönüşünde uçakta gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu. Avrupa Birliği Komisyonu'nun 2023 raporuna tepki gösteren Erdoğan "Her meselede malum Avrupa Birliği'nin, bir defa Türkiye'ye bakışı ne yazık ki ters. Burada da yine o tersliği görüyoruz. Biz Avrupa Birliği'nin bu tuzağına kesinlikle Türkiye olarak düşmeyiz, düşemeyiz. Avrupa Birliği, İsrail'in katliamında insanlık onurunu acaba görebildi mi, buna saygısı oldu mu? Bunları bizim tersten Avrupa Birliği'ne sormamız lazım" ifadelerini kullandı. Gazze’de terör devleti İsrail’in soykırımına destek veren ABD, İngiltere ve Fransa’ya isim vermeden yüklenen Erdoğan, "Bölgemiz on binlerce kilometre öteden gelerek burada güç devşirmek isteyen ülkelerden bir an önce kurtulmalı. Bu savaş, hilal-haçlı savaşına dönmeyecek. Çünkü bu savaş iyi ile kötünün, yalan ile hakikatin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın savaşı haline gelmiştir." dedi.
"Nükleer silahlardan arındırma meselesi de çok çok önemli"
- Efendim, benim ilk sorum, bu toplantıdan çıkan sonuç bildirisi ile ilgili olacak. Biz bu zamana kadar İslam İşbirliği Teşkilatı'nın sonuç bildirilerini okuyorduk, görüyorduk. Oralarda sadece kınamakla yetiniliyor, bunun dışında yapıcı, yol gösterici, icraat üretici bir yaklaşım görmüyorduk. İlk kez, bu toplantıdan çıkan sonuç bildirisi çok etkileyiciydi. Ben çok beğendim. Yani okuduğum her cümle çok önemliydi, ortaya konulan öneriler de önemli. Mesela, “Filistinlilerin yerlerinden edilmesi veya sürgüne gönderilmesi kırmızı çizgimizdir, bunu savaş suçu sayarız.” diyor. Tüm ülkeleri, İsrail'e yaptıkları silah ve mühimmat ihracatını durdurmaya çağırıyor. Ayrıca uluslararası alanda neler yapılabileceğini tek tek anlatan bir bildiri. Türkiye'nin, bu bildirinin ortaya çıkmasındaki tavrı, tutumu ne oldu, nasıl oldu? Diğer ülkeler, bu bildirideki bütün maddelere rahatlıkla ikna oldular mı? Yoksa bir ikna süreci yaşandı mı? Nasıl bir süreç, bu bildirinin ortaya çıkmasını sağladı? Teşekkür ederim.
Öncelikle bizler Riyad’a, Filistin'de yaşanan katliama karşı ortak ses verip, ortak çözümler üretmek için geldik. Bir gün önce de Dışişleri Bakanım Hakan Fidan buradaydı ve İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin Dışişleri Bakanları ile orada bir toplantı yaptılar. Bu toplantılarda, sonuç bildirgesinin bütün çerçevesini çizdiler. Evet, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın geleneğinde genelde kınamak vardır.
Devletler, çeşitli nedenlerle çok fazla aksiyona girmezler. Ama geçen Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı’ndan itibaren bizim kafamız ne yapılması gerektiği konusunda netti ve son gelişmelerin detaylı bir biçimde sonuç bildirgesine eklenmesini talep ettik ve kabul ettirdik. Ülkelerin sonuç bildirgesi için hazırlıkları vardı. Yaptığımız toplantılarda herkes bu metinlerini tekrar gözden geçirdi. Hemen hemen icra ile ilgili bütün teklifler bizden geldi. Böylelikle zirveye gitmeden önce planladığımız konuların hepsinin nihai metne konulması sağlandı. Gerçekten çok fazla eylem noktası içeren, bugüne kadar hiç söylenmemiş, yerleşimcileri terörist olarak tanımlayan, hatta jeostrateji üreten bir metin var burada. İlk defa İsrail'in nükleer silahlarından hareketle bölgede “Nükleer Silahlardan Arındırılma Konferansı'nı teklif ediyoruz.
Bir de tabii o ablukayı kırma, yarma hareketi burada büyük bir önem arz ediyor. Nükleer silahlardan arındırma meselesi de çok çok önemli ve bu orada gerek İsrail gerekse İsrail'in arkasında olanları da bir yerde deşifre ediyor. Mesela, Macron şu anda değişik açıklamalar yapmaya başladı. Ama sen baştan hemen gittin, ziyaret ettin ve her türlü desteği verecek havasında gözüktün. Ama bu defa buralardaki ölümlerin, katliamın boyutunun çok çok ileri olduğunu söylemek suretiyle, ona karşı o da bir eylem politikası geliştirmenin havasına girdi. Şimdi burada özellikle gerek İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi’nin bir araya gelerek bu adımı atmış olması büyük önem arz ediyor çünkü iki teşkilatın tarihinde ilk kez böyle bir toplantı gerçekleşti.
"Almanya ziyaretimizde Batı'ya yönelik bazı mesajlarımız olacak"
- Sayın Cumhurbaşkanım, Özbekistan dönüşü yine çok önemli mesajlar verdiniz. Hatta Riyad zirvesinden sonra, “Arkadaşlarımla yine telefon diplomasisini sürdüreceğiz ve Birleşmiş Milletlerde hakkı ve adaleti savunanların sayısını daha da arttırmaya yönelik birçok çalışma başlatacağız.” açıklamasında bulundunuz. Zirve bitti. Biraz önce biraz değindiniz ancak, bundan sonra barışı sağlamaya yönelik Türkiye'nin yol haritası ne olacak? Bunu merak ediyoruz.
Şu anda Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamada Filistin’in yanında duran 121 ülke bizim için önemli. Burada 40 ülkenin malum çekimser oyu, 14 de karşı oy var. Karşı olanların başını da Amerika Birleşik Devletleri çekiyor. Fakat biz “bu 121 ülkeye acaba 40 çekimser ülkeden ne kadar daha ilave edebiliriz?” meselesine odaklandık. Onlarla bir telefon diplomasisi veyahut da görüşme söz konusu olabilir. Örneğin, şimdi biz bu akşam Endonezya'yla görüştük ama Endonezya'yla ilgili zaten sıkıntı yok. Örneğin çekimser ülkeler arasında Macaristan bulunuyor. Onlarla görüşsek, olumsuz davranmasına rağmen, acaba yanımıza çekebilir miyiz? Ayrıca çekimser olanlardan yanımıza çekebilecek olduklarımız var mı, yok mu? Bunun arayışı içindeyiz, şöyle bir gözden geçirelim istiyorum. Bu telefon diplomasisine de Riyad zirvesinden sonra başlayalım istiyorum. Yoğun bir şekilde inşallah buna da başlayacağız.
15 Kasım'da, eşimin, lider eşleri ile toplantısı var. Kaç lider eşi gelecek bilemiyorum. Şu anda görüşmeler devam ediyor. Bundan sonra 17 Kasım'da bizim bir Almanya ziyaretimiz var. Bu Almanya ziyaretimizde de tabii Batı'ya yönelik bazı mesajlarımız olacak. Veyahut da Batı’nın en güçlü ülkesi Avrupa'nın Almanya olması hasebiyle de tabii oradan Avrupa'ya bir ses olur. Ama 21 Kasım'da da inşallah bizim bir Cezayir ziyaretimiz olacak. Cezayir ziyaretini çok önemsiyorum. Çünkü bu ülkeler arasında gerçekten Cezayir, duruşunu her zaman net ortaya koyabilen bir ülke. Afrika'da tesir alanı geniş bir ülke. Onun için Sayın Tebbun’la da bu görüşmeyi çok çok önemsiyorum. İnşallah bu takvimi de başarılı bir şekilde sürdüreceğiz.
"Biz Avrupa Birliği’nin bu tuzağına kesinlikle Türkiye olarak düşmeyiz"
- Sizin de bahsettiğiniz gibi bir Almanya ziyaretiniz var. Bu ziyaretin öncesinde Avrupa Birliği Komisyonu 2023 raporunu açıkladı. Bu raporda özellikle Hamas'la ilgili bir bölüm vardı. Çünkü Avrupa Birliği, yaşanan bu süreçte Hamas'la ilgili, Türkiye'nin açıklamalarından çok ciddi derecede rahatsızlık duyduğunu dile getiriyor. Avrupa Birliği Hamas konusunu, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri denkleminin içerisine sokmaya mı çalışıyor? Son komisyon raporuna bunun yansımasını nasıl değerlendirirsiniz? Ayrıca 7 Ekim öncesi ve 7 Ekim sonrası yapılanlara hiç değinmiyorlar. Sadece 7 Ekim’de İsrail’e yapılan saldırıdan bahsediyorlar. Bu tutumlarını da nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her meselede malum Avrupa Birliği’nin, bir defa Türkiye’ye bakışı ne yazık ki ters. Burada da yine o tersliği görüyoruz. Biz Avrupa Birliği’nin bu tuzağına kesinlikle Türkiye olarak düşmeyiz, düşemeyiz. Avrupa Birliği, İsrail’in katliamında insanlık onurunu acaba görebildi mi, buna saygısı oldu mu? Bunları bizim tersten Avrupa Birliği’ne sormamız lazım. Ben Avrupa Birliği üyesi ülkelerden maalesef şu ana kadar bir tavır ortaya koyabilen göremedim. Yeni yeni şimdi çıkmaya başladılar. İşte Macron’un yaptığı son açıklamalar gibi. Ama Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı her ikisi de acaba ne gibi bir tavır içindeler? Bunu Almanya ziyaretinde çok daha net göreceğiz. Ama şu ana kadar onlarda da bir netlik henüz yok. Avrupa'ya göre uluslararası hukuku kimin ayaklar altına aldığı çok önemli.
"Hamas terör örgütü değildir"
Malum Charlie Hebdo olayı. Orada ne oldu, bütün dünya liderleri, cumhurbaşkanları, başbakanları Paris’te yürüdüler. İçinde Müslüman ülkelerin liderleri de vardı. Bugün Gazze’de çocuk, kadın, yaşlı hepsini bir araya getirdiğinizde 13 bin’e ulaştı şu anda ölenlerin sayısı. Böyle bir tablo ortada. Ama şu anda dünya liderleri özellikle Filistin’deki bu olaylarda hiç sesini çıkarıyor mu? Kalkıp da İsrail’e yükleniyorlar mı? Hayır. Niye? Arkadaşlar şunu artık tespit etmemiz lazım. Burada akan kan, ölenler, şehitler, bunlar Müslüman. Ama orada ölenler, Fransız’dı veya başkalarıydı ama her şeyden önce orada da ölenler insandı. Yani onu da biz değerlendirirken, insan olması açısından bakarak değerlendirdik. Fakat burada dünya liderleri niye olaya “bu kadar insan öldü” diye bakmıyorlar? Bunların içerisinde yavrucuklar, çocuklar var ya! Çocuklar var. Bakıyorsun, beyaz kefene sarmış baba, anne almış kucağına bir taraftan öpüyor, bir taraftan çocuğunu mezara götürüyor. Sıra sıra dizmişler. Bunları gördük. Anneleri gördük, çocuğunun cesedini koklayarak, öperek onu mezara götürmeye gayret edenleri gördük. Ya bunlar sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bunlardan size bir nasip yok mu? Yok. Çünkü bunlar nasipsiz. Onun için de burada büyük bir trajediyi, büyük bir dramı yaşıyoruz. Bu dram, bu trajedi karşısında sessiz kalmak, eli kolu bağlı kalmak mümkün değil. Çok çalışacağız, gayret edeceğiz ve belki bu olay daha başka gelişmelere vesile olabilir. Bu akşam arkadaşlara, Sisi ile yaptığım görüşmeden sonra dedim, şimdi herhalde bir başka kapı açılacak bize. Mısır ziyareti ve bu adımla beraber bölgede neler yapabiliriz? Bunları inşallah yerinde konuşmak, görüşmek noktasında bu adımı da inşallah atarız.
"Benim Biden'ı aramam şık olmaz"
- İki gün önce Amerikan Bloomberg’de bir yazı yayımlandı. “Gazze krizini çözmenin anahtarı Türkiye'de” yazıyordu. “Biden, bu krizin çözümü için Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramalıydı, bunu yapmamış olması diplomatik bir hataydı diye ifade ediliyordu ve şimdiye kadar aramadı ama bundan sonrası için ne kadar erken ararsa o kadar iyi diye belirtiliyordu bu yazıda. Siz de az önce söylediniz, zaten sürecin en başından bu yana yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyorsunuz. Bundan sonra da hız vereceğinizi ifade ettiniz. Bu kapsamda başlayacağınız bu diplomasi trafiğinde Biden'la görüşme de var mı? Görüştüğünüzde ona ne mesaj vereceksiniz?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken daha yeni buradaydı. Herhalde bizi bundan sonra Biden ağırlar. Benim Biden'ı aramam şık olmaz. Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, bölgemizde kilit ülke konumunda olduğumuzu sadece biz söylemiyoruz. Bu coğrafyada Türkiye’ye rağmen bir girişimde bulunmak, plan yapmak mümkün değil. Bizim durduğumuz yer, takındığımız tavır, değerlerimiz ve ilkelerimiz bellidir. Bizim çabamız insan hayatını korumak, barışı sağlamak, savaşları sonlandırmak ve masumların gözyaşlarını silmek içindir.
Coğrafyamızdaki tüm ülkelerle görüşebilen, çatışan, savaşan tarafları aynı masada toplayabilen tek ülke Türkiye.
"Bu savaş hilal-haçlı savaşına dönmeyecek"
- Büyük Filistin Mitingi’nde oradaki konuşmanızda İsrail'e, Gazze'ye yönelik saldırıları üzerinden durumu hilal ve haç savaşı haline sokmayın uyarısında bulunmuştunuz. Bu uyarınız Batılı medya organları tarafından yakından takip edildi ve gündemde oldukça yer aldı. Böylesine kritik bir dönemde siz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın 16’ncı Zirvesi dolayısıyla Özbekistan'da İran Cumhurbaşkanı Reisi'yle de bir araya geldiniz. O görüşmede önemli vurgularınız vardı. İslam dünyasının ortak tutum alarak İsrail üzerindeki baskıyı arttırması gerektiğini vurguladınız. 28’inde de Reisi’nin buraya geleceğini şimdi sizden öğrenmiş bulunduk. Dolayısıyla bu kapsamda Gazze konusunda İran'la ortak adımlar atılabilir mi?
Atılmaması için hiçbir sebep yok. Tüm mesele bu ortak adımları atarken, öyle adımlar atalım ki, yani affınıza sığınıyorum hem nalına hem mıhına olmasın. Netice alıcı adımlar atalım ve bu adımları atarken duygusallıktan uzak, uluslararası diplomasiyi harekete geçirecek ve bütün bunları yaparken de gerek İran halkına gerek Türkiye halkına burada mesajlar verebilelim. Eğer bunu başarabilirsek bu tabii çok çok isabetli olur. Şu anda ayni ve nakdi bu Filistin'deki Gazze'deki vatandaşların ciddi ihtiyaçları var. Az önce de söylendiği gibi. Burada susuzluk var. Burada acaba yakıt sıkıntısını nasıl gideririz? Jeneratörler hastanelerde çalışmıyor, böyle bir durum var. Devreye sokulması gereken en önemli ülke malum İsrail üzerinde etkisi olan Amerika.
Şimdi Amerika'nın üzerine Dışişleri Bakanım muhatabıyla gidiyor. Biden'a da biz aynı şekilde bunu söyleriz. Tabii Biden'la görüşmede İran'ın devreye girmesi zaten söz konusu değil. Ancak biz Biden'la görüşmede bunları onlara iletiriz, söyleriz ve bütün bunlarla birlikte şunu ifade etmemiz lazım. Gazze bir defa Filistin halkının toprağıdır. Amerika'nın bu kabullenmesi lazım. Eğer Gazze Filistin halkının değil de kalkıp hayır bu işgalci yerleşimcilerin veya İsrail'in toprağıdır diye bir yaklaşım Biden’da varsa, zaten anlaşmamız mümkün değil. Şimdi kuzeyden güneye sürüklediler. Kuzeye dönüş şu an itibarıyla ne yazık ki söz konusu değil ve ciddi sıkıntı var. Bunun da önünü açmak lazım. Burada bir taraftan Mısır'la görüşmeler yapıp bir taraftan Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıp Amerika'yı bizim baskı altına almamız lazım. Amerika'yı baskı altına alarak Amerika'nın İsrail'e baskısını artırması lazım. Batı'nın İsrail'e baskısını artırması lazım. Hangi Batı ülkesiyle Körfez ülkeleri eğer ilişki halindeyse oraya yapacakları baskıyla İsrail üzerindeki etkilerini arttırmak lazım. Ateşkesin sağlanması bizim için hayati derecede önemlidir. İşimiz ateşkesi sağlamakla da bitmeyecek, aksine daha da yoğunlaşacak.
Diğer yandan bu savaş, hilal-haçlı savaşına dönmeyecek. Çünkü bu savaş iyi ile kötünün, yalan ile hakikatin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın savaşı haline gelmiştir. Nihayetinde inanıyorum ki iyiler, hakikatin yanında saf tutanlar, mazlumlar ve hakkın savunucuları yani Filistinliler ve tüm mazlumlar kazanacaktır.
"Adil bir barışın kaybedeni olmaz"
- Bir eylem planı ortaya koydunuz ve bu plan anladığımız kadarıyla sadece insani yardımın oraya ulaşması ve ateşkesin sağlanmasıyla sınırlı değil. Bunun bir siyasi süreci olacak. İki devletli çözüm, bunun sağlanacağı bağımsız Filistin Devleti’nin sağlanacağı bir siyasi çözümden bahsetmiştiniz. Bir de Barış Konferansı adımı atmayı planlıyorsunuz. Bu Barış Konferansından tam olarak beklentiniz nedir? Ateşkes, insani yardım ve sonrasındaki siyasi süreç yani iki devletli çözüme gidecek, onu sağlayacak olan siyasi sürecin bu Barış Konferansı'yla birlikte başlamasını mı hedefliyorsunuz? Bu konferansın katılım düzeyinin nasıl olmasını umuyorsunuz?
Bu bizim çözüm önerilerimizden biri. Bu konuyla ilgili olarak şu anda dayanışma halinde olduğumuz, meseleleri konuşabileceğimiz, çözebileceğimiz ülkelerle bu adımı atmanın planlarını yapıyoruz. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımız çalışmalarını daha da geliştiriyor. Bu da muhataplarıyla çok daha farklı bir zemine inşallah taşıyacak. Tabii biz adil bir barışın kaybedeni olmaz, bunu başından beri hep söyledik. Söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz. Çünkü buna samimiyetle inandık, inanıyoruz. Savaşan taraflar dahil bölgede tüm aktörlerin katılacağı bir toplantıdan daha fazla barışa hizmet eden bir zemin olamaz. Bunları sağlamaya gayret edeceğiz ve topraklarımız tarih boyu nice büyük barışlara beşiklik etmiştir
Bunu bundan sonra da devam ettirmek bizim boynumuzun borcudur. Bunu yapabilecek güçteyiz. İnsan gücü olarak bizde var, beyin gücü olarak bizde var. Bu noktada herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil ve geçmişimiz karanlık değildir. İslam İşbirliği Teşkilatı'yla Arap Ligi’nin işte dün birlikte yaptığı çalışmada ortaya çıkan tablo görünüyor. Bütün mesele demek ki işin içerisinde olunca bir şeyler değişiyor. İnşallah bu barış konferansında da böyle bir neticeyi alabiliriz.
"Bölgemiz on binlerce kilometre öteden gelerek burada güç devşirmek isteyen ülkelerden kurtulmalı"
- 7 Ekim’den bu yana insanlık ve küresel vicdan adına sergilediğiniz duruşunuzu ikinci bir “One minute” olarak değerlendirebilir miyiz? Sizce Ortadoğu'da bundan sonra ne olacak ne değişecek? Bir de bugün siz de belirttiniz, zirve marjında Sisi’yle bir araya gelmiştiniz. Aslında biraz siz de anlattınız ama görüşmenizin detayını biraz aktarabilir misiniz? Refah Sınır Kapısı, yaralılar, kanser hastalarının nakli ve insani yardım bağlamında Sisi ile somut bir planı ele aldınız mı?
Davos'ta İsrail tarafından o dönemde yine çocukların öldürülmesi konusu vardı biliyorsunuz. Samimiyetle oluşmuş ve insanlığın adeta vicdanı olmuştu ve ben ondan sonra dedim ki bu Davos'a son gelişimdir. Dedim bir daha ben Davos'a gitmem. O kapıyı kapattım. O zat da zaten artık ortalıktan kayboldu, yok. Ama Allah ömür verdi bu zat ise burada… Şimdi de aslında kurduğumuz her cümle, attığımız her adım insanlık görevimizi yerine getirmek için. Filistin’de yaşananları görmezden gelmek, onların çığlığını yok sayıp yüz çevirmek bizim için imkansızdır. O zaman Davos’ta da, şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde de bu vicdan çağrısını dillendirmiyor olsaydık, bu tutum kendimizi inkar anlamına gelirdi.
Bölgemizdeki çatışmaların, savaşların, ihtilafların ve gerilimlerin tek bir panzehiri vardır, birlik. Bir olur, iri olur ve diri olursak bölgemizdeki ateşler bir bir söner. Yangın yerine dönen bu coğrafya geçmişte olduğu gibi gül bahçesi, medeniyet güneşi haline gelir. Bütün farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek bir kenarda tutup ortak müştereklerimizi ön plana çıkartırsak emin olun bütün sorunlarımızın çözüm yoluna girmeye başladığını görürüz. Bölgemiz, on binlerce kilometre öteden gelerek burada güç devşirmek isteyen ülkelerden bir an önce kurtulmalı.
"Gerekirse her iki başkanla da görüşürüm"
- Efendim benim sorum Türkiye'de son birkaç gündür devam eden yargıyla ilgili tartışmalar konusunda. Siz bir hakem rolü oynayabileceğinizi, iki tarafla da görüşebileceğinizi söylediniz. Yüksek yargıyla ilgili sorunların anayasal ve yasal zeminde çözülebileceğini vurguladınız. Şimdi Anayasa çalışmasının zaman alacağından yola çıkarak soruyorum. Acaba öncelikle hızlı bir şekilde yetki çatışmalarının önüne geçmek adına bireysel başvuru konusunda bir yasal düzenlemeye gidilebilir mi? Yargı kurumlarının başkanlarıyla görüşecek misiniz?
Bir önceki seyahatimizde ben bir ifade kullanmıştım. Demiştim ki Yargıtay üyeleri sadece hukukçulardan oluşuyor. Ama Anayasa Mahkemesi üyelerinin içinde hukukçular olduğu gibi bunların yanında valiler vardır, bunların yanında iktisatçılar vardır, sosyologlar vardır vesaire böyle de olması zaten gerekir. Ama misyonu noktasında ağırlık nerededir? Yargıtay'dadır. Orada Anayasadan tutun, Ticaret Hukukuna, İş Hukukuna varıncaya hepsi Yargıtay'da. Buradaki kavganın tarafı olacak halim yok, o ayrı bir şey. Ama işin hakemliğine gelince bu hakemliği yapma da tabii bize görev düşebilir. O da bize yine Anayasa'nın yüklediği bir görevdir Cumhurbaşkanı olarak. Temennimiz odur ki tabii böyle bir gerilim olmasaydı.
İki yargı kurumunun başkanlarıyla görüşme konusuna gelirsek. Gerekirse her ikisiyle de görüşürüm. Yargıtay Başkanı'yla zaten görüştük. Anayasa Mahkemesi Başkanı'yla da gerekmesi halinde görüşürüz. Görüşmemek diye bir şey söz konusu değil.