Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, EKOTÜRK televizyonunda katıldığı yayında soruları yanıtladı.
Seçimde iki siyasi partinin parlamentoya girdiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
Her şeyden önce girişimciye güven veren bir iktidar olmanın hesabı içerisinde olduklarını dile getiren Erdoğan, "Yola çıkarken de dört ilkeden bahsetmiştik eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Bunun üzerine Türkiye'yi inşa ederek yürüyeceğiz demiştik. Tabii buna enerjiyi, ulaşımı, tarımı ilave ettik ve haysiyetli bir dış politika diyerek yola çıktık ve bu yolculuğumuz o günden bugüne şöyle bir başarı getirdi, nedir? AK Parti bir defa hiç geriye gidiş, dönüş, düşüş böyle bir şeyi yaşamadı." şeklinde konuştu.
Bugüne kadar girdikleri tüm seçimlerde birinci ve açık ara önde olan bir parti olarak çıktıklarını söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Yerel seçimlerde de MHP ile olası birlikteliğe yönelik bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu konuyla ilgili olarak benim görevlendirdiğim arkadaşlar var, Sayın Bahçeli'nin görevlendirdiği arkadaşlar var, şu anda görüşmelerini yapıyorlar. Bu arada bizim de Sayın Bahçeli ile bir araya gelmek suretiyle atacağımız adımlar var ama henüz somut olarak 'şu şöyle olacak, bu böyle olacak' diye bir şey yok. Temelini Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu anlayışı koruyacağız, onu devam ettireceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'a olan özel ilgisi hatırlatılarak yaptığı seyahatlerde kendisini etkileyen, ilham veren şehirlerin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan'a yaptığı ziyareti hatırlattı.
Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin tarihi konumuyla büyüleyen bir şehir olduğunu ve ortasından akan Tuna Nehri'nin İstanbul Boğazı gibi şehri ikiye ayırdığını söyleyen Erdoğan, "Bütün eserler tarih kokuyor, böyle bir özelliği var, onu da ciddi manada korumanın gayreti içerisindeler. Bu bakımdan gerçekten Budapeşte beğendiğim, sevdiğim şehirlerden bir tanesi." dedi.
Bir soru üzerine Estergon Kalesi'ne gidemediklerini belirten Erdoğan, "Gül Baba Türbesi çok çok ince dokunmalarla hakikaten restorasyonu yapılmış, gayet güzel bir şekilde çevre düzenlemesi yapılmış çünkü bundan 10 sene önce gittiğimde bu güzellik yoktu ama şimdi hem müzesiyle hem türbenin kendisi her yönüyle ele alındı ve TİKA ile Macaristan yönetimi ortaklaşa orayı yaptık. Güzel bir eser ortaya çıktı." ifadesini kullandı.
Prag, Moskova, Berlin ve Roma'nın da kendine has özellikleriyle güzellikleri bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Tarihi dokusunu korumuş olan şehirler veya ülkeler geleceğe çok farklı mesajlar veriyor." dedi.
"Zaten İstanbul'u da güçlü kılan bu değil mi?" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"İstanbul'un tarihi güzelliklerini koruyor ve bunu daha da biz diyoruz ki geliştirelim, artıralım ve bu tarihi dokunmaları elden kaybetmeyelim. Biz şu ana kadar 5 bine yakın ülke genelinde vakıf eserlerimizi ayağa kaldırdık. Bunu niye yapıyoruz? Bunu yapmamızın sebebi, onlar varsa sen varsın. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz, biz bunun için de o tarihi eserlerimize sahip çıktık, çıkıyoruz."
Edirne, Tokat, Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlerde dipdiri ayakta duran tarihi eserlerin görülebileceğini söyleyen Erdoğan, buralarda tarihi eserlere nasıl sahip çıktıklarını herkesin gördüğünü vurguladı.
İstanbul'da Sultanahmet, Süleymaniye gibi bazı eserleri ciddi manada ele aldıklarını dile getiren Erdoğan, bunlara yenilerini de ilave ettiklerini vurguladı.
İstanbul'da yer alan Miniatürk'ün yanında bulunan mezbahayı ele aldıklarını ve kongre kültür merkezine dönüştürdüklerini anlatan Erdoğan, şimdi Haliç Kongre Merkezi'nin halkla bütünleşen bir yer haline geldiğine işaret etti.
Bütün bunlarla bir zenginliğin ortaya çıktığını belirten Erdoğan, "Bu sene mesela bizim 40 milyonun üzerinde bir turist gelme durumuyla karşı karşıyayız. Bunlar eğer siz bu doneleri ortaya koymazsanız böyle turist buraya çekemezsiniz. Bunlar var olduğu için bu kadar turisti çekebiliyoruz. Az önce söylediğim sadece bu camilerimiz yıkılmayla karşı karşıyaydı, Fatih Camii yıkılmayla karşı karşıyaydı ama bunları hep ele aldık, hamdolsun bu hale getirdik. Daha da iyi olacak." dedi.
İstanbul üzerindeki hassasiyetlerinin artarak devam ettiğini kaydeden Erdoğan, başkentte de eski eserleri meydana çıkarmanın gayretiyle yola çıktıklarını belirtti.
Erdoğan, "Başkent Ankara'da da yeni bazı eserlerle burayı zenginleştirmenin gayreti içerisindeyiz. Bu dil de malum dildir ve bu dili de Kültür Turizm Bakanlığımız olsun, belediyemiz olsun bunlar yakalamış vaziyetteler." diye konuştu.
Melike Hatun Camisi'nin ciddi bir zenginlik kattığını, Ulus'taki tarihi eserleri ele aldıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
Haliç'te yürütülen imar çalışması sırasında, o bölgenin doldurulup kapatılmasının gündeme geldiğinin belirtilmesi üzerine Erdoğan, hocaların o dönemde, "Eğer burayı temizlemeye kalkarsanız yani bu içerideki çamuru çıkarmaya kalkarsanız, bu yakalar kayar. Böylece çok büyük bir felaketle karşı karşıya kalırız." dediklerini aktardı.
Konuya ilişkin yurt dışı ile de çalışmaların yürütüldüğünü, bunun neticesinde "Böyle bir tehlike yok" denildiğini anlatan Erdoğan, o bölgeden malum çamuru, balçığı aldıklarını, 9,5-10 kilometre ilerdeki Alibeyköy'de büyük bir taş ocağına taşıdıklarını hatırlattı.
O bölgede 600 bin metrekarelik bir alanda Vialand'ın oluştuğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesele o ufku verebilmek bunu görebilmek, bunu gördüğünüz zaman birçok şey değişiyor. Ama bunu kendi akışına bırakırsan bunlar olmaz. Şu anda Haliç'te o koku filan vesaire kalmadı, kalmadığı gibi Haliç'te köprüde balık tutuluyor. Balık türleri çok çok arttı. Biz bununla da kalmadık ne yaptık? Boğaz'ı oradan Haliç'e bağladık. Çünkü Boğaz'dan oraya gelen suyla oradaki devir daim meselesini hallettik, çünkü kendi içinde üreten değil ama Boğaz'dan oraya gelen suyla beraber Haliç'in suyu tamamıyla temizlenmiş oldu. Şu anda Sadabad vesaire filan bütün oralarda bu temizliği görüyoruz. Sadabad biliyorsunuz çok berbat durumdaydı ama o suyu oraya bağlayınca Sadabad Deresi filan buralar çok daha güzel bir hale gelmiş oldu. Haliç'te öyle bir sorunumuz kalmadı. O işi bitirmiş olduk."
Zaman zaman orada kürek yarışlarının da yapıldığını dile getiren Erdoğan, yeni yapılan köprüyle beraber ayrı bir özellik ve ayrı bir gücün bulunduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi Haliç'te yeni bir muhteşem proje hazırlanıyor. Bu proje devreye girdiği anda, şöyle bir üç senemizi zannediyorum alacak, yani orası çok ciddi bir çekim alanı olacak. Müzeler, alışveriş imkanları var, bütün bunlarla beraber oradaki oteller vesaire filan Haliç'in kenarı Kasımpaşa, Hasköy o taraftaki çok büyük bir zenginliğe kavuşmuş olacak. Böylece bu tersaneler kısmını biz şimdi bu şekilde bir çekim alanına kavuşturmuş olacağız." diye konuştu.
Dünyadaki vakıf medeniyetiyle ilgili yapılanlar konusunda değerlendirmesi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, TİKA'nın dünyanın dört bir yanında işbirliğini genişleterek devam ettirdiğini anımsattı.
Ağırlıklı olarak işe Balkanlar'dan başlandığını ancak burada kalınmayarak tüm dünyaya yayıldıklarını dile getiren Erdoğan, özellikle de az gelişmiş ülkelerin TİKA'nın çalışma alanı olduğunu vurguladı.
Erdoğan, ikinci derecede gelişmekte olan ülkelere de gidildiğini, buralarda birincil olarak eğitim ve sağlık üzerinde durulduğuna işaret ederek, bu ülkelerde TİKA'nın yürüttüğü çalışmalara değindi.
TİKA'nın Bosna Hersek'te ihya ettiği eserlerin bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, Makedonya'da da çalışmaların sürdüğünü, Balkanlar'ın dört bir yanında çalışma yürüttüğünü, ayrıca Yunus Emre Enstitüsü'nün yürüttüğü çalışmaların da bulunduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan'da Gül Baba Türbesi ile ilgili TİKA'nın Macar yönetimiyle işbirliğine gittiğini ve bu çalışmayla bu türbenin ve çevresinin düzenleme işinin gerçekleştirildiğini aktararak, "Dünyanın dört bir yanına bu sesimiz, TİKA ile Yunus Emre ile bunların hepsi ile beraber gidiyor. Bu çalışmalar yayılarak genişleyerek devam ediyor." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan'a yayında hayattaki ilk işi ve kazancını nasıl elde ettiği ve bunu nerede harcadığı da soruldu.
İstanbul Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde yatılı okuduğunu hatırlatan Erdoğan, o dönem yaşadıklarını, "Rahmetli anacığım beni okula götürüp teslim ettiği zaman o hafta çok dokunaklı bir haftaydı, çok gözü yaşlı gecelerim oldu. Çünkü hiç anadan babadan ayrı kalmamışsınız. Böyle oraya getirdiler, İstanbul'un içindesiniz ama Fener'in tepesinde lisede orada artık bir yeni dönem başlıyor." sözleriyle anlattı.
Lisedeyken arkadaşlarının çoğununun Anadolu çocuğu olduğunu, hepsinin de evlerine bir şeyler göndermek istediklerini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben de o zaman şunu düşündüm. Dedim, en iyisi ben buraya kartpostal getireyim. Önce kartpostalı temin yollarına gittim. Ama ikinci veya üçüncü sınıfa geçtiğimde, Cağaloğlu'ndan kartpostal aldım. Markayı söylemeyeceğim, bildiğim kadarıyla o marka hala var. Halk otobüsüne biniyordum, Eminönü'nden yürüyordum Çağaloğlu'na, oradan kartpostal alıyordum. Tabii ilk anlarda çok fazla değil, 100 tane filan alıyordum. Sonra o kartpostalı arkadaşlarıma satıyordum ve bitince tekrar gidip alıyordum.
İlk gelir kaynağım bu. 'Ne yaptın deyince?' Bir kitabevinin sahibinin oğlu ile aynı sınıfta okuyorduk. Şu anda tabii yaşıyorsa Allah selamet versin, öldüyse Allah rahmet eylesin, ben de kendisine o zaman dedim ki; kaynak eser olarak sizden şu eseri taksitle alabilir miyim? Üçüncü sınıftayız artık veya 4 de olabilir. Ondan sonra 'tamam' dedi. Sağ olsun bana orada güzel bir kıyak yaptı. Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu'nu aldım, Ömer Nasuhi Bilmen'in..."
Erdoğan, kendisine 8 ciltlik bu eserin alınması için uzun bir vade yapıldığını belirterek, ilk alışverişinin bu olduğunu, ticarette de en karlı yatırımının hala kütüphanesinde bulunan bu eser olduğunu ifade etti.
Bunun dışında da hafta sonları eve geldiğinde Kasımpaşa'daki bir taş fırından bayat simit aldığını ve bu simitleri annesinin file içerisinde buhara yatırdığına değinen Erdoğan, ertesi gün top sahasına giderek o simitleri, taze simitlerin yarı fiyatına sattığını dile getirdi.
Oradan da ciddi bir gelir elde ettiğini aktaran Erdoğan, babasının da kendisine sembolik haftalık verdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Paraya karşı titizliğim böyleydi ve bu ekonomik davranış, bizi işte kitapların alımını vesaire, üstadın kitaplarını yavaş yavaş almaya bu aradaki biriktirdiklerimle almaya başladık ve böylece bir kütüphaneye kendi evimde babamın yaptırdığı bir kitaplığım vardı, orada oluşturmaya başladım." şeklinde konuştu.