Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suriye'de büyük bir mücadelenin içinde olan gerek Mehmetçiklerimize gerekse Suriye Milli Ordusuna, Rabb'imden yardım niyaz ediyorum." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Leyle-i Mevlid'in ülke, millet ve ümmet için hayırlara vesile olmasını, manevi bir uyanışa, yeni bir dirilişe kapı aralamasını Allah'tan niyaz ettiğini söyledi.
Erdoğan, Hz. Muhammed'in veladetinin bir seneidevriyesine daha kavuşturduğu için Allah'a hamd ettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
Erdoğan, böyle manevi hazineler ve müjdelerle dolu bir gecenin hep birlikte idrak edildiğini dile getirerek, "Samimiyet ve gözyaşları ile yapılan duaların Hak katında geri çevrilmeyeceği bereketli bir iklimi teneffüs ediyoruz. Bu gece hürmetine kalplerimiz Habib-i Kibriya Efendimiz'in aşkının narıyla ısınırken tefekkür ve tezekkürle de kulluğumuzu, acziyetimizi, bu dünyadaki varlık gayemizi yeniden hatırlıyoruz. Rabb'im bu mübarek geceyi hakkıyla layıkıyla manası ve ehemmiyetine uygun bir şekilde idrak etmeyi hepimize nasip etsin." şeklinde konuştu.
Aile müessesinin çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu belirten Erdoğan, bu nedenle haftanın temasını "Peygamber ve Aile" olarak belirleyen Başkanlığı tebrik etti. Erdoğan, Mevlid-i Nebi Haftası boyunca yapılacak etkinlikler, sempozyum ve diğer programlarla Hz. Peygamber'in örnek hayatını, bilhassa da aile yaşantısını, gençler başta olmak üzere milletin tamamına anlatma imkanı bulacaklarına inandığını söyledi.
Erdoğan, "Biz, Hz. Peygamber'in kutlu yoluna meftun bir milletiz. Türk milleti olarak en çok ona hürmet eder, onu özleriz. Sözlerin en güzeliyle yine en çok onu anarız. Şiirlerin en güzelini onun için yazar, onun için okuruz. Dualarımıza, 'Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed' diyerek yine onun adıyla başlarız. El emeği, göz nuru olan en kıymetli ilim ve sanat eserlerimizi ona ithaf ederiz. Çiçeklerden en çok gülü sevmemiz rengiyle kokusuyla güzelliğiyle onu hatırlattığı içindir. Onun aşkıyla mest olanlar bayrağımızdaki hilalde İsm-i Celal'i, yıldız da ise Habib-i Kibriya'yı görür." diye konuştu.
Hz. Peygamber'e duyulan derin muhabbetin isimlere yansıdığını aktaran Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Bu milletin hamuru İslam'la müşerref olduğundan beri, Peygamber Efendimizin aşkıyla yoğrulmuştur. Asırlardır göz kubbemizi süsleyen Ezan-ı Muhammediler millet olarak bağımsızlığımızın remzidir. İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nı dolduran ezan-ı Muhammedi, Diyarbakır Ulu Camisi'nden de aynı ruhla aynı coşkuyla okunur. Edirne Selimiye'de edilen dualar, Şanlıurfa Halilürrahman Camisi'nde yapılanlarla kucaklaşarak arşı alaya ulaşır. Günde beş vakit yönümüzü Kabe'ye dönerken, ellerimizi semaya açarken, selamlaşırken, musafaha yaparken bir kez daha millet, ümmet olmanın şuuruna ereriz. Biz dualarla buluşarak bir oluruz, kardeş oluruz. Ülkemizden binlerce, on binlerce kilometre ötedeki insanların derdiyle bizi dertlendiren İslam ortak paydasıdır, ümmet olma şuurudur."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üzerinden 1400 sene geçse de Veda Hutbesi'ndeki kutlu tavsiyenin rehberleri olduğunu vurgulayarak, hutbedeki "Müminler, sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler." ifadelerini hatırlattı.
Afrikalı, Asyalı mağdurların da özbeöz kardeşleri olduğunu, cihanşümul İslam kardeşliğinin sınırının bulunmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hiç kimse bizim aramıza ayrılık tohumları ekemez. Biz vahdete inanırsak, fitne projeleri bu topraklarda boy veremez. Biz Allah'ın ipine, Resulü Ekrem Efendimizin sünnet-i seniyyesine sıkıca sarılırsak hiçbir güç bizi birbirimize düşüremez." değerlendirmesinde bulundu.
Müslümanların sancılı günler yaşadığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Mezhepçilik fitnesinin, ırk, renk, dil, kabile taassubunun kalplerimizi ve zihinlerimizi esir aldığı bir dönemden geçiyoruz. İnsanı insan yapan değerler, tarihte belki hiç olmadığı kadar ağır bir saldırı altındadır. Ferdi ihtirasların, toplumsal hastalıkların, adaletsizliklerin, baskı ve şiddetin bütün insanlığın üzerine adeta karabasan gibi çöktüğü bir bunalım çağındayız. Yüzyıllardır barış ve esenlik diyarı olan İslam beldelerinden bugün sadece yetimlerin, kadınların, evladını bir kör kurşuna kurban vermiş, yüreği yanan anaların feryatları yükseliyor. Medeniyetlere beşiklik etmiş kadim şehirlerimiz, halkına zulmeden diktatörlerin elinde büyük bir enkaz yığınına dönüşüyor.
İslam ülkelerinde palazlandırılan terör örgütleri, camide namaz kılan müminleri, pazarda alışveriş yapan masumları, okula giden çocukları acımasızca katlediyor. İslam medeniyeti bir tarafta DEAŞ, Boko Haram, Eş-Şebab, FETÖ, PKK, YPG gibi katil sürülerinin, diğer tarafta cehaletin mezhep ve meşrep taassubunun cenderesinde adeta kültürel bir soykırıma maruz kalıyor. Günümüzün haçlıları olan neonazi terör örgütleri, dünyanın en gelişmiş, sözüm ona en demokratik ülkelerinde Müslümanlara hayatı dar ediyor. Rabb'imin bizlere bir lütfu olan doğal kaynaklarımız, o topraklar üstünde yaşayan Müslümanları değil, Batılı sömürgecileri zenginleştiriyor. Gün geçmiyor ki ibadethanelerimize yönelik bir saldırı haberi almayalım. Gün geçmiyor ki müminlerin onurunu ayaklar altına alan bir hadise görmeyelim. Gün geçmiyor ki Peygamber Efendimizin mübarek şahsı manevisine yönelik bir edepsizliğe, ahlaksızlığa şahit olmayalım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her insanın canının, inancının, neslinin, malının ve haysiyetinin emniyette olduğu hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ortamda yaşamak istediğini, güvenin insanca bir hayat sürdürebilmenin temel şartlarından biri olduğunu vurguladı.
Toplumun temeli olan ailenin, güven üzerine bina edildiği gibi büsbütün toplumun da güven üzerine kurulduğunu ve varlığını sürdürdüğünü anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Güven duygusunun zedelenmesi ise toplumu ayakta tutan bu temeli sarsar. Güvenilir olmayı, güven aşılamayı, güven içinde yaşamayı bizlere öğreten de yine Allah'ın Resulü'dür. Allah'ü Teala mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, Peygamberimiz'in bizler için en güzel örnek olduğunu belirtiyor. Onun hayatı sadece biz ümmeti için değil, kendisinden sonra gelen tüm insanlık için de en güzel örnektir. Resul-ü Ekrem'in ahlakı, tavsiyeleri ve sünnet-i seniyyesi, Müslümanlar için dünya ve ahiret saadetinin pusulasıdır. Risaletinden çok önce 'Muhammed-ül Emin' olarak anılan, ömrünün sonuna dek El-Emin olarak kalan bir peygamberin ümmeti olduğumuzu unutmamalıyız. Resul-ü Ekrem öyle bir insandır ki kendisiyle amansız bir mücadeleye girişenler dahi onun dürüstlüğünü ve güvenilirliğini teslim etmek zorunda kalmıştır. Onun Medine'de inşa ettiği toplum modeli, Müslümanlarla beraber farklı inanç mensupları için de bir huzur ve güven kaynağı olmuştur. Bugün de bir güven toplumu inşa etmek istiyorsak aynı samimiyeti, sadakati, emanet bilincini, ahde vefayı, sevgiyi, saygıyı, merhameti hayatımıza hakim kılmamız gerekiyor."
Erdoğan, Hazreti Muhammed'in sevginin, tebessümün, şefkatin, merhametin peygamberi olduğunun altını çizerek, şunları söyledi:
"Sadece çöle dönmüş kalplere değil, bütün kainata rahmet olarak gönderilen bir insan-ı kamildi. O çocukların peygamberiydi. Topluma yük görülen kadınların peygamberiydi. Köle pazarında meta gibi alınıp satılan mazlumların peygamberiydi. Yine o yetimlerin, öksüzlerin, en çok da kimsesizlerin peygamberiydi. Yolda bir garip görse durur, selam verir, hal ve hatırını sorar ve yolda giderken eğer şöyle bir hayvan dahi görüyorsa eğer ölmüşse herkes onun leşinden, kokusunda kaçınırken o farklı bir şeyini arar, 'Ah dişleri ne kadar da güzelmiş.' derdi. Böyle bir peygamberin ümmetiyiz ama maalesef bizim Peygamberimiz'e hakaret edenler, bu incelikleri anlayamaz. Bir köşede ağlayan bir çocuk görürse yanına gidip gözyaşlarını silerdi. Cömertlik, tevazu, muhabbet, uhuvvet, cesaret, vefa gibi insanın özüne ait bütün iyi hasletler onda birleşmiş, ondan neşet etmişti.
Güzel ahlakıyla bütün insanlığa rehber olmuş, dürüstlüğüyle yol göstermişti. Haklının değil güçlünün üstün olduğu bir çağda her türlü asabiyeti, taassubu, ırkçılığı ayaklarının altına almıştı. Tüm insanlığı Kuran ve sünnet bağıyla birbirine bağlamış, kalpleri kaynaştırmıştı. Zengini fakirin hamisi, siyah tenliyi beyazın kader ortağı yapmıştı. Komşuyu komşuya akraba kadar yakın kılmıştı. Emin kişiliğiyle, sade yaşantısıyla, örnek davranışlarıyla, edep ve hayasıyla insanlığa yepyeni bir dünyanın ve hayatın kapılarını açmıştı. Taş kesilmiş yürekleri yumuşatmış, taşlaşmış kalpleri merhamet ateşiyle eritmişti. Öyle ki onu öldürmek için gelenler, onda dirildiler. Onu inkar edenler, onda hayat buldular. Onu hor, hakir görenler, ondan insanlığı öğrendiler. Ona husumet besleyenler, onun en yakın dostu oldular. Rabb'im bizi Resul-ü Kibriya Efendimiz'in kutlu, mübarek, aydınlık yolundan ayırmasın. Dünyayı nura boğan bu güzel doğumun seneidevriyesine erişmeyi bir kez daha bizler bahşettiği için Rabb'ime hamd-ü senalar ediyorum."
Erdoğan, sevginin, rahmetin, merhametin, yoksulların, yolda kalmışların, mazlumların, gençlerin, çocukların peygamberi olan Hazreti Muhammed'i kemal-i edeple yad ettiğini, milletin ve tüm ümmetin Mevlid Gecesi'ni gönülden tebrik ettiğini dile getirdi.