Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan dönüşü uçakta Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler'in de olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile yaptığı İdlib görüşmesine dair "Bu dörtlü zirve konusunda şu anda “kesin değil” dersem daha yeridir. Çünkü Sayın Putin “Biz bunu ikimiz beraber yapsak daha isabetli olur” gibi bir teklif getirince, ben dedim ki “Bu da olabilir, 4’lü de olabilir. Şu anda İdlib'de bizim ikimizin kararı çok büyük önem arz ediyor.” Tarih konusunda hemen hemen mutabık sayılırız, yani 5 Mart itibarıyla… Yeri itibarıyla büyük ihtimalle İstanbul olacak. Bu arada ikili, dörtlü meselesini yine görüşmelerle devam ettireceğiz" ifadelerini kullandı.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları...
Bildiğiniz gibi, Azerbaycan’la “tek millet, iki devlet” ilkesine dayanan ilişkilerimiz her geçen gün daha da güçleniyor. Bu ziyaretimizde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 8’inci toplantısını gerçekleştirdik. Toplam 14 anlaşma imzaladık. Bu anlaşmalar çerçevesinde 2019'da ticaretimiz yaklaşık 4,5 milyar doları buldu. 2023 hedefimiz 15 milyar dolar. Bugün imzaladığımız Tercihli Ticaret Anlaşması ile bu hedefe hızla ulaşacağımıza inanıyoruz. Ayrıca Azerbaycan'la Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ve TANAP gibi büyük projelere imza attık. Karşılıklı yatırımlarımız her gün artıyor. Savunma sanayii alanında da güçlü bir iş birliğimiz var. Bölgesel konularda da Azerbaycan’la tam bir dayanışma içindeyiz. Azerbaycan’la Ermeni iddiaları, İslam düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele konularında da birlikte çalışıyoruz.
Yukarı Karabağ konusunda Azerbaycan'ın yanındayız; işgal altındaki topraklar artık özgürlüğüne kavuşmalı ve bölgeye barış, istikrar gelmelidir. Malum “Minsk Süreci” bir oyalama olarak yaklaşık 25 yıldır devam ediyor. Bu oyalama taktiğiyle ne Amerika ne Rusya bu işi çözmüştür. Minsk Üçlüsü şu ana kadar bir çözüm üretemediği gibi yapılan ikili görüşmelerde de maalesef hiçbir netice çıkmamıştır.
Son olarak yarın yıldönümünü idrak edeceğimiz Hocalı Katliamını tekrar lanetliyorum. 1992'de yaşanan bu elim hadisede malum 613 kardeşimiz şehit edilmişti. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.
Bugün Azerbaycan’la yaptığımız görüşmelerde hassas bazı önemli gelişmeler de oldu. Bunlardan bir tanesi, Nahçıvan-Türkiye arasındaki doğalgaz hattını süratle gerçekleştirmek için ilk adımı attık, gerekli talimatlarını verdik. 60 kilometre bizim Iğdır'dan sınıra, 60 kilometre de Nahçıvan merkezden sınıra ilerleyecek. 160 kilometreyi bulacak bu doğalgaz hattını süratle bitirmek suretiyle Nahçıvan’ı iki yönlü güçlendirelim istiyoruz. Normalde İran'dan doğalgaz ihtiyacını karşılayan Nahçıvan’a böylece bizden de alternatif gitmiş olacak.
NAHÇIVAN'IN ÖZERKLİĞİ GÜÇLENDİRİLECEK
Bakü ziyaretinde gerçekleştirdiğimiz 14 imzanın içinde bir de Nahçıvan-Kars arasındaki demiryolu anlaşması var. Bu adım Nahçıvan'ın daha özerk bir yapıya kavuşmasını güçlendirecektir. Buna dair talimatları da ilgili arkadaşlarımıza verdik. Bu anlaşmayı imzalayarak süreci başlatmış oluyoruz. Rabbim inşallah bunun da sonunu hayır etsin.
MİLLİ MAÇ İÇİN BAKÜ'YE GİDECEK
Kültürel konularda aynı tarihi paylaşan aynı havayı teneffüs eden bir milletiz. Haziran ayında 2020 Avrupa Şampiyonası kapsamında A Milli Futbol Takımımızı izlemeye Bakü’ye geleceğiz. İlk maçını Roma'da oynayacak olan A Milli Futbol Takımımız diğer iki maçını da Bakü'de oynayacak.
Siyasi noktada Türkiye-Azerbaycan arasında zaten herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Her zaman birbirinin mütemmimi iki ülke konumundayız. Askeri olarak dayanışmamız devam ediyor, eğitim konusunda bu dayanışma sürekli zaten var ve Efes tatbikatına kendilerini davet ettik, inşallah gelecekler. Bunun dışında yine aramızdaki eğitim-öğretim dayanışması devam ediyor. FETÖ ile mücadele konusunda gerekli olan desteği başından itibaren veriyorlar. Bu ziyarette, geçirdikleri seçim sebebiyle de kendilerini kutladık ve bu yeni süreçte de başlattıkları reformun artarak, güçlenerek devamını temenni ettik.
SORU: Azerbaycan’da son yıllardaki siyasi dönüşüme ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir?
Bugün basın toplantısında da ifade ettim. Baba Haydar Aliyev döneminde de Azerbaycan'a gelmiştim. Devrimin hemen ardından 1992 yılında da Erbakan Hocamızla beraber gelmiştik. O zaman marketlerde, pazarlarda pek bir şey göremezdiniz. Vitrinden bir şey sorduğunuzda, satıcı eğer vitrinde gösterdiğiniz şeyin bir ikincisini bulamazsa ‘dur dur’ der, arkaya geçer arkadaki ortak depodan alır gelirdi. Ciddi manada sıkıntının olduğu bir dönemdi ve bu sıkıntının olduğu dönem bugünden çok çok farklıydı. Tabi Haydar Aliyev ile geçiş süreci gerçekleşti. Merhum Haydar Aliyev ile başlayan ve İlham Aliyev kardeşimizle devam eden reform sürecinde de çok şey değişti. Caddeler, yollar, bütün gördüğünüz sanat eserleri ortaya çıktı.
Bundan 20 yıl önce bunların hiçbiri yoktu. Şimdi o günün şartlarını bilmezsek bugünü tanımlamak mümkün olmaz. Bu reform, değişim, dönüşüm sürecinin başlaması Haydar Aliyev ve İlham Aliyev ile olmuştur. İlham Aliyev başkanlığında Azerbaycan, özellikle savunmada çok ciddi ilerlemeler kaydetti. Ermenistan’la olan sıkıntılar öyle rastgele ortaya çıkmadı. Hem gelişeceksin hem de kalkınacaksın. Şu anda çok ciddi bir gelişmenin olduğunu görüyorum. Hatta geçmişte petrol kuyularının olduğu manzaraları da biliyorum. Ama şimdi petrolün, doğalgazın çıkarıldığı alanlar bile çok değişti. Dolayısıyla burada hakkını teslim etmek lazım. Azerbaycan’daki reform sürecinin güçlenerek devam edeceğine inanıyorum.
SORU: İdlib konusundaki 4’lü zirve 5 Mart’ta olacak mı? Yeri neresi olacak? Rusya’nın tutumunda bir değişiklik gözlemliyor musunuz?
Bu dörtlü zirve konusunda şu anda “kesin değil” dersem daha yeridir. Çünkü Sayın Putin “Biz bunu ikimiz beraber yapsak daha isabetli olur” gibi bir teklif getirince, ben dedim ki
“Bu da olabilir, 4’lü de olabilir. Şu anda İdlib'de bizim ikimizin kararı çok büyük önem arz ediyor.”
Tarih konusunda hemen hemen mutabık sayılırız, yani 5 Mart itibarıyla… Yeri itibarıyla büyük ihtimalle İstanbul olacak. Bu arada ikili, dörtlü meselesini yine görüşmelerle devam ettireceğiz. Moskova'ya giden heyetimiz ile Ankara’ya gelen Rus heyet arasında Ankara'da görüşmeler yapılıyor. Bu heyetler arası görüşmenin neticesine göre de biz tekrar telefon diplomasisini devam ettireceğiz.
SORU: İdlib için şubat ayı sonuna kadar rejime süre verilmişti. Zaman doluyor. Türkiye bir askeri harekat yürütecek mi? İdlib’deki gözlem noktalarından geri çekilmeme konusunda ısrarcıyız? Öte taraftan, Rusya’nın pozisyonunda Soçi güncellenmesi noktasında bir yaklaşım görüyor musunuz?
Bizim Şubat sonu tabirimiz tamamiyle bizim gözlem noktalarımız ile alakalıdır. Çünkü gözetleme noktalarımıza yönelik bir kuşatma söz konusu ve bu kuşatmaya müsaade edemeyiz. Bunların geri çekilmesinin gereğini biz kendimiz uyguladık
. Bu arada da gözetleme kulelerimizi tahkim ettik, tahkim etmeye de devam ediyoruz. Buradan bu unsurların güneye çekilmelerini söyledik.
“Çekilmemeleri halinde gereğini yaparız”
dedik. Soçi Mutabakatı bu konuda neye amir ise biz gereğini istiyoruz. Bunun gereğinin yerine getirilmesi lazım ve bu konuda taviz vermemiz mümkün değil. Tabi bunlar ikide bir
“Burası Türkiye’nin girmesi halinde bir işgaldir.”
şeklinde bir yanlış yapıyorlar. Biz ne diyoruz onlara? Biz burada Adana Mutabakatı ile varız. Peki Adana Mutabakatında süreç nedir? Siz terör örgütlerini kaçtıkları yere kadar kovalarsınız. Yaptığımız budur ve şu anda biz de terör örgütlerini kovalıyoruz. Bu bazen PKK’dır, YPG’dir, PYD’dir, bazen DEAŞ’tır ya da diğer terör örgütleridir. Bunlarla meşgulüz. Çünkü ne Amerika ne de Rusya terör örgütleri konusunda, bize verdikleri sözü yerine getirdi. O zaman tabi iş başa düştü. Şimdi biz bunu da yerine getirmek zorundayız. Onun için de bunu kovalıyoruz.
Buradaki konumumuzu biz Adana Mutabakatından icazet alarak yerine getirdik ve yerine de getiriyoruz. Tabi Türkiye’nin oradaki varlığına dönük birilerinin
ifadesini kullanması var. Türkiye burada işgalci değildir, Türkiye burada 911 kilometre sınırı olan bir ülkedir. Tam aksine burayla uzaktan yakından alakası olmayanların katil Esed çağırdı diye buraya gelmeleri düşündürücüdür. Onları Suriye halkı çağırmıyor. Bizi ise Suriye halkı çağırdı ve onların daveti ile oradayız. Eğer bugün Suriye halkı sokaklara dökülüp, Türk bayrakları ile, Suriye bayrakları ile beraber koşturuyorsa bunun bir anlamı var demektir. Bunlarla görüşmeler yapıldığı anda bağrına basacakları tek millet Türk milletidir. Çünkü bizim değerlerimiz ile onların değerleri örtüşüyor. Biz orada sömürü için yokuz, biz orada işgal için yokuz. Biliyorlar ki Türkiye burada sadece Suriye halkının kurtuluşu için var. Oralara bomba yağdıranlar, asgarisinden söylüyorum, bir araştırın bakın, tek bir çadır kurmuşlar mı? Varil bombalarından kaçan 4 milyona yakın Suriye vatandaşı nereye geldi? Türkiye’ye geldi. Peki bu vatandaşlar Türkiye’ye geldikleri zaman bunları kim bağrına bastı? Biz bastık. Konteyner kentleri biz kurduk, çadır kentleri biz kurduk, her şeyi ile bakımlarını yaptık. Yedirdik, içirdik, sağlık hizmetlerini verdik, okuttuk vesaire... Tüm unsurlarını biz sağladık. Şimdi durum daha farklı. Şimdi durum felaket. O ufacık çocukların çamur deryalarının içerisinde bu karda, soğukta nasıl çırpındıklarını görüyorsunuz. Bu insanların şu anda başlarını sokacakları yerleri dahi yok. Bu insanları çadırlara bile yerleştirseniz yeter mi? Yetmez. Şu anda biz AFAD’ımızla, Kızılay’ımızla hemen yoğun şekilde briket barınaklar yapmaya başladık. Bu barakalar ile ilgili de batılılara dedik ki siz de bir şeyler yapın, siz de destek verin. Sayın Merkel’e söyledim, kendisi de bana
dedi. Bunu nasıl ulaştıracaksın deyince, Kızılhaç vasıtasıyla dendi. Kendisi ile son görüşmemizde “hala bu para yok” dedik. Bu para önce Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğine gidecekmiş, ondan sonra onlar onay verirse Kızılay’a gelecekmiş. Ben Kızılay’ı arıyorum, Kızılay diyor ki maalesef hala onay vermediler. Zaten bu para Almanya’dan da henüz çıkmış değil. Merkel ile yaptığımız görüşmede “para hazır, her an oraya gönderebiliriz” diyor. Bu nasıl hazır? Millet orada karda, çamurda, soğukta donuyor, bunlar hala 25 milyon avroyu gönderecekler. Biz şu anda 25-30 metrekarelik briket barakaları yapmaya devam ediyoruz. Biz yoğun şekilde adeta Atme kamplarının çok daha büyüğünü Suriye topraklarına yapıyoruz. Bizim sınırdan 25-30 km. derinliğe kadar oralarda inşaatlarımız devam ediyor.
ABD'NİN ELİNDE PATRIOT YOK
SORU: İdlib’e Batı'dan yardım beklentiniz var mı? Örneğin NATO ve ABD’den gelecek Patriot’ların konuşlandırılması konularında.
Şu anda Amerika’nın bir destek sözü Sayın Trump ile görüştüğümde vardı. Ama henüz bir destek söz konusu değil. Görünen o ki bu ara bir daha görüşmemiz gerecek. İlgili arkadaşlarımız muhatapları ile görüşmeler yapacak.
Patriot meselesine gelince, ben çok net olarak söyleyeyim, şu anda Amerika’nın bize vereceği Patriot yok. Biz teklifimizi yaptık; “
Eğer bize Patriot gönderecekseniz, biz sizden de Patriot alabiliriz.”
Ama şu anda benim aldığım istihbarat ise verebilecekleri bir Patriot yok. Ellerinde böyle bir şey yok. Verecekseniz verin, Kongre'den bunun iznini ben almayacağım, siz alacaksınız. Şimdi bizde sadece İspanya Patriot'u var, bunun dışında da böyle bir şey söz konusu değil. Bizim tabi her görüşmemiz de Patriot söz konusu oluyor.
SORU: Almanya’da gerçekleşen son saldırı hem Avrupa’da hem dünyada artan ırkçılığı ve Müslüman karşıtlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durumun önlenmesi ile alakalı Türkiye’nin uluslararası bir girişimi olacak mı?
Bu konu ile alakalı, gerek bizler gerek Dışişleri Bakanımız, görüştüğümüz liderlerle konuyu hemen gündeme getiriyoruz, önlerine koyuyoruz ama maalesef duyarlı değiller. İşte en son bugün Çorum ve Ağrı’ya orada şehit olan kardeşlerimizin cenazeleri geldi; o merhumlarla ilgili görevler icra edildi. Çorum’lu evladımızın annesi ve babasıyla bir görüşmem oldu. Tabi yaralı olanlar var. Onlardan da bir iki tanesinin ailesiyle görüşmemiz oldu. Allah sabırlar versin. Görüldüğü gibi 11 kişinin 11’i de Müslüman, 5 tanesi Türk. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Gerek uluslararası alandan liderler gerekse Sayın Merkel aradı başsağlığı diledi. “Tamam” dedik ama bal bal demekle ağız tatlanmıyor. Burada “hüznünüzü paylaşıyoruz” demekle bu iş olmuyor. Nitekim polisinizin duyarsızlıklarının tespitleri var. Bunların hepsi önümüzde. Bunları nasıl telafi edeceksiniz?
Bu ırkçılık, bu din düşmanlığı nereye kadar devam edecek. Yani bir dükkan Müslüman ise oraya saldırı... Aynı şekilde İngiltere’de camimize saldırdılar. Bunlar sadece bir yerde olmuyor. Almanya’sında, İngiltere’sinde, Fransa’sında oluyor. Belçika adeta bu işin merkezi ama bunların hiç birisi terör örgütlerine karşı olmuyor. Bu bir şeyin boyutunu gösteriyor; Zaten Fransa’da Macron son zamanlardaki açıklamalarıyla adeta davetiye çıkartıyor. İşte, Fransızca öğretmenlerinin Türkiye’den gelip gelmemesi gibi konulardan başlayarak tahrik ediyor. Sen onu yaparsan biz de başka şeyler yapacağız. Nedir başka şeyler yapmak? Biz de kalkıp da Fransızca öğretmenleri, Fransa'dan getirecek halimiz yok. Biz de Türkiye’de yetişmiş olanlarla bu işi çözmenin yoluna gideceğiz.
KAYITLAR ORTAYA DÖKÜLÜRSE...
SORU: Gündemde yer tutan başlıklardan biri, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmaları; MHP lideri Sayın Bahçeli bir çerçeve çizdi. “Yurtta sulh konseyinin asker ayağı yargılanıyor, sivil ayağı ortaya çıkarılsın” dedi. Bu noktada, Sayın Bahçeli’nin “Eğer bulamıyorlarsa bize yetki versinler biz buluruz” cümlesi dikkat çekici. CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu da “Devletin elinde HTS kayıtları var, açıklasınlar” diyor. Devletin elinde 15 Temmuz darbe girişiminin sivil ayağına dair bir bilgi, bulgu var mı?
Bu konularla alakalı HTS kayıtlarının zamanlamaları çok önemli. Konseyin şu anda içinde olup dedikoduları yapılanlarla alakalı zannediyorum bu kayıtlar ortaya döküldüğünde Türkiye’de çok daha farklı bir hava eser ve esecektir.
Bunun için bizim de biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Bu adımlar da atılacaktır. Böyle şu anda bazı şeyler açıklanmıyor diye her taraf süt limandır zannedilmesin. Açıklandığı anda zaten artık kel görünecektir.
SORU: Türkiye’de özellikle muhalefet kaynaklı en az günde birkaç yalan haber üretiliyor. Bununla mücadelede herhangi bir yasal düzenleme yoluna gidilmesini önerir misiniz?
Bu sabah bu malum televizyon kanalıyla ilgili orada biraz da celallenmemin sebebi de böyle bir yalan haberdi. Benim ilçem ile alakalı, Rize, Güneysu HES ile alakalı bir haber… Bu malum kanalın kameramanları, muhabirleri de oraya gitmişler. Malum aşırı ucun avukatlarından bir avukat, hep beraber orada. Tabi AK Parti’li birkaç kişiyi de tezgaha düşürüyorlar, onları da orada konuşturmak suretiyle 'Oy zamanı kapımızı çalarlar, bunu yaparken bize mi sordular' gibi söylemler… Ben bugün kaymakamı aradım; “Bununla alakalı ruhsatı var mı” dedim. Kaymakam bey dedi ki “Ruhsatı, her şeyi var.” Bunların derdi bu; “niye bize sorulmadan başladı?” Ondan sonra belediye başkanını aradım. Başkan da dedi ki “Ruhsatları, her şeyleri var ama dert başka.” Dert, bunları yapan kim? Yapanlar AK Parti’li. Bundan bu işe girdiler ve Rize merkezden de solculuğu ile meşhur olan avukat, malum televizyon kanalıyla beraber tezgahı kurup oradan güya bize kan kaybettirecekler. İş tamamen ayağa düşmüş vaziyette ama bunların işi gücü bu değil ki; tamamen değişik bir yalan uydurmak suretiyle acaba biz ülke genelindeki meşruiyetimizi nasıl kazanabiliriz diye bakıyorlar. Buna karşı tabi ben kaymakam ve belediye başkanını dinledikten sonra arkadaşlarımıza dedim
“Siz yine de bir araya gelin durumu değerlendirin.”
Adamlar HES ile ilgili boruları almışlar, işlemlere başlamışlar ondan sonra üstüne yol geçecek, türbinleri sipariş etmişler. Şimdi bunların vatanseverlik diye bir şeyi olabilir mi? Burada olsa olsa tek sıkıntı “su debisi nedir?” noktasında… Bu HES hakikaten su debisini azaltacaksa o zaman DSİ buna neden müsaade etmiş, ayrı bir konu. Bu tartışılır fakat dert bu değil, dert başka. Şimdi bu ara yeni yeni terör örgütleri çıkıyor, garip garip terör örgütleri çıkıyor.
Bir ara Bay Kemal çıktı başladı 'şu tv, şu gazete, şöyle yapacağız, böyle yapacağız.” Bay Kemal’in yanındaki bir kişi de çıktı başladı, “biz onları şöyle asacağız, böyle keseceğiz, bunlara hayat hakkı tanımayacağız” filan. Hatırlayın… Şimdi bizden de aynı şeyi bekliyorlar. Tabi biz o çukura düşmeyiz, o onlara kalsın ama ne yazık ki o televizyon kanalının malum geçmişteki patronu belli, şu anda da malum. Onun için de bizim bunlara karşı boşluklar ne ise o boşlukları yine doldurmaya çalışacağız. Ama mücadelemiz devam edecek. Biz işimize bakacağız. Onlar iftira atmaya devam etsinler ve bizim karşımızda Allah’ın izniyle tutunamayacaklar. Çünkü biz hak yoldayız, doğru yoldayız, hizmet yolundayız, buna devam edeceğiz.
BÖYLE SAHTEKARLIK OLUR MU?
SORU: SSK emeklilik ikramiyelerinin kesileceğine ilişkin bir iddia ortaya atıldı. Böyle bir düzenleme var mı? İlave tedbirler almayı gerektirecek bir durum var mı? Yargı paketi kapsamında Ocak ayı sonunda infaz yasası gelecek demiştiniz. Tarih verebilir misiniz?
Ne onun kaldırılması var, ne ikramiyelerin kaldırılması var. Öyle bir şey yok. Kaldıracaksak bunu benim anons etmem lazım, partimizin sözcüsünün anons etmesi lazım veya Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün anons etmesi lazım. Böyle bir sahtekarlık olur mu? Bunu ortaya atanların derdi başka.
Şu anda yargı paketi üzerindeki çalışmalar yoğun şekilde devam ediyor. Meclis'teki komisyonlardaki çalışmalar bittiği anda hemen inşallah o da gelecek.
SORU: Kemal Kılıçdaroğlu 'Yakında iktidar oluyoruz, tabanımız hazır olsun' dedi. Yorumunuz nedir? Ayrıca Pervin Buldan’ın şeffaf ittifak çağrısı konusundaki değerlendirmeleriniz nelerdir?
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış. Başka bir şeye gerek var mı? 50 yıl, 60 yıl oldu hep böyle söylediler. Yani maalesef yalandan başka hiçbir sermayeleri yok. Şimdi hepsi bir araya gelecekler… Bizim Erbakan Hoca'nın bir lafı var derdi ki “40 çürük yumurtadan bir sağlam yumurta olmaz.” Bunların hepsi çürük yumurta. Bunlardan bir sağlam yumurta olmaz. Hepsi bir araya gelsin, topu bir araya gelsin, bunlardan bir şey olmaz.
Durmadan genel başkan değişir mi? Durmadan genel başkanları değişiyor. Biri gidiyor biri geliyor… Bitmedi, bundan sonra da olur çok kısa zaman içerisinde. Çünkü bunların yargı ile olan süreçleri çok yoğun işleyecek, yeni yeni dosyalar her an gelebilir. Cumhurbaşkanı niye bunu söyledi demeyin. Gelebilir, çünkü her şey ortada. Yaptıkları her şey suç. HDP bir kongre yapıyor, sonunda bölücü terör örgütü elebaşı ile alakalı oraya bir gündem olmuş. Bugün 13 kişi konu ile ilgili gözaltına alınmış. Niye gözaltına aldılar? Bununla birlikte büyük ihtimalle soruşturma da açılacak. Niye müsaade ettin? Siz parti olduğunuzu söylüyorsunuz da biz değil miyiz? Bizim partilerimizde niçin bunlar olmaz? Burası hukuk devleti ise sen bu ülkedeki hukukun bütün gereklerine uyacaksın. Uymazsan uydururlar. Bu iş böyle.
SORU: Osman Kavala’nın skandal bir kararla tahliyesi ve ardından başka bir soruşturma kapsamında yeniden gözaltına alınmasıyla başlayan süreci başa götürecek olursak; şu an itibariyle Kavala’yı aklamaya çalışan ve can hıraş savunan bir medya grubu var Oda TV internet sitesi ve sahibi Soner Yalçın. Oda TV, gezi sürecinde kalkışmanın önemli medya ayaklarından biriydi. Darbe girişimine basın yoluyla destek veren Oda TV katil devlet ve katil polis gibi manşetler attı. Ancak iddianamede bunların hiçbiri yer almadı. Bu konuyla ilgili ne dersiniz?
Bunun gündeme getirilmesinden dolayı teşekkür ediyorum. Bunlar daha çok gündeme getirilmeli. Benim polisime katil demenin bedelini kim ödeyecek? O günlerin bütün çekimleri yok mu? Var. Bu zatın bir defa o terör örgütleri ile beraber görüntüleri var. İşin içinde aktör ve bu aktör ile ilgili olanlar bitenler ortada. Ben burada ister istemez topu yargıya atacağım. Yargı hala “Gezi ile bunun alakası yok” diyorsa kusura bakmasınlar, ortada bir gerçek var. Benim polisime katil diyor. Bu polis kimin polisi? Bütün bu olaylar böyle cereyan eder de yargı bunun karşısında sessiz kalırsa teröristler o zaman elini kolunu sallayarak Selim Kiraz kardeşimizin odasına girer ve onu orada şehit eder. Burada bizim tutarlı ve duyarlı olmamız lazım. Bu öyle noktaya gider ki, o noktada güvenlik adeta kendisinden endişe eder hale gelir. “Ne olacak? Elini kolunu sallayarak devam ediyor” denir. Bence bütün medyanın bu konuda üzerine düşen görevi yapması lazım. Ben bunun suç duyurusunu şu anda yapıyorum. Adamın çok zengin olmasının, zengin sosyalist olmasının onu kurtarmaya yetmemesi lazım. Çünkü Gezi bu ülkeye bir ihanet olayıdır. Bu vatana ihanet olayıdır. Bunu en kritik anda yaşayan şahsımdır. Zira Dolmabahçe’deki ofisimizin girmeye çalıştılar ve ofisin karşısına çok çirkin adice sloganlar yazdılar. Bezmialem Valide Sultan Camiini 3 gün işgal ettiler. İçeriden bira kutuları çıktı. Kimsenin umurunda değil. İlla silah mı olması lazım? Bunlar bir şekilde girecekler ve ondan sonra da elini kolunu sallayarak devam edecekler? Şimdi kim bunların arkasında olanlar? Daha neler var bunların arkasında.