28 Şubat davasında 'mağdur-tanık' sıfatıyla ifade veren dönemin Tansu Çiller'in ifadeleri dikkatleri çekti. Çiller, "Amaç hükümeti götürmekti, bunun için DYP'yi parçalamak lazımdı, parçaladılar, Refah Partisini de kapattılar" dedi. Gelecek nesillere de seslenen Çiller, "Bu bir darbedir, başka türlü ifade etmek mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın yargılandığı davada ifade veren dönemin DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, "Amaç hükümeti götürmekti, bunun için DYP'yi parçalamak lazımdı, parçaladılar, Refah Partisini de kapattılar. Ama süreçte asıl mağdur merkez sağ oldu" dedi.
Çiller, İstanbul'dan telekonferans sistemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine bağlanarak ifade verdikten sonra tarafların sorularını yanıtladı.
Tansu Çiller, 28 Şubat'ın baskı, cebir, şiddet süreci olduğunu ifade ederek, "28 Şubat, REFAHYOL'un başlangıcından diğer bir hükümetin kurulmasına kadar, ondan sonra, Ecevit'e 'Gelin sizi Başbakan yapalım. Tek şartım var, millete gidelim.' diyene kadar devam etmiştir" ifadelerini kullandı.
Çiller, 28 Şubat'ta şahsından çok DYP'nin, merkez sağın, en fazla da milletin mağdur olduğunu" belirtti. Bir başka soruyu yanıtlarken REFAHYOL kurulana kadar TSK ile ilişkilerinin "bir tür silah arkadaşlığı çerçevesinde olduğunu" bildiren Çiller, "Ta ki REFAHYOL'u kurana kadar. Ta ki Refah Partisini iktidara getirmekten beni mesul tutana kadar" diye konuştu.
"Laiklikle sorunu olan, milletin halisane dini duygularını istismar eden partiyle koalisyon kurmam." deyip demediğinin sorulması üzerine Çiller, "Aslında ben Refah Partisi ile koalisyon kurmak istemiyordum, bu gerçek. Anavatan Partisi ile bir koalisyon istedim, bu gerçek. Anavatan Partisi ile koalisyon kurmayı tarihi görev olarak gördüm. Sadece azınlık hükümeti olmasına rağmen ANAYOL'u denedim. Sonuç itibarıyla millet ne derse o olur. Millet 'Refah Partisi birinci olacak.' dedi. Ben kim, millet kim? Bu kadar basit. Demokrasi bu. Demokrasi istiyorsanız, buna riayet edeceksiniz." değerlendirmelerini paylaştı.
Çiller, 28 Şubat'taki MGK'dan hemen sonra, 13 Mart 1997'de toplanan Bakanlar Kurulunda 28 Şubat kararları tartışılırken, "Bu tedbirleri en öncelikle bizim uygulamamız gerekiyor. Zorla iş yapıyorlar görüntüsü vermemeliyiz. En keskin tedbirler uygulanması gerekiyorsa, bunu derhal yapacağız." deyip demediğinin sorulması üzerine şunları söyledi:
"O toplantılarda çok şey söylemiş olabilirim. O toplantıların tavsiye kararları olduğunu da söylemişimdir. MGK, tavsiye kararlarıdır. Tavsiye niteliğinde olanlardan bizim için önemli olanları uygulamamız gerektiğini söylemişimdir. Bunların bazılarının doğru olduğunu da söylemişimdir. Sonuç itibarıyla bizim için doğru olanları uyguladık. Ancak örneğin imam hatip okullarının kapanmasının olumsuz olması bu kararların ana nedenlerinden biriydi. Ancak bugün de görülmüştür ki devletin okulları olan imam hatip okulları aslında denetlenebilir ve kapatılmasına gerek yoktur. Üzerine gidilmesi gereken başka şeyler vardır, onların üzerine gidilmelidir. Biz bu nedenle imam hatip okullarını örneğin kapatmadık. MGK kararı olarak bize icra ettirilemeyenler, bizden sonra bir başka iradeyle kurdurulan hükümetlere uygulattırılmış, sonuçta millet büyük mağduriyetlere uğramıştır."
Çiller, o dönemde "koca koca generallerin, mağdur şirketlerin yönetim kurullarında yer aldığını, milletin siyasete, siyasetçiye, demokrasiye, askere güveninin sorgulandığını" kaydetti.
"MGK'da Genelkurmay Başkanı veya kuvvet komutanlarından, kararınıza etki edecek cebir, şiddet, tehdit gördünüz mü?" sorusu üzerine Çiller, "Kimin haddine?" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan olarak MGK'ya birçok kez katıldığını, oradaki usulü, karşılıklı güven ve saygının nasıl icra edildiğini iyi bildiğini dile getiren Çiller, şöyle devam etti:
"28 Şubat sürecinde bunun nasıl farklılaştığını ifade etmek isterim. Elbette bir bürokratın, siyasi iradenin emrinde olan silahlı kuvvetlerin herhangi bir şiddeti MGK'da göstermesi mümkün değildir. Ancak benim Başbakanlığım dönemindeki MGK'daki hava ile REFAHYOL dönemindeki MGK'nın havası arasında çok büyük fark vardı. Ben Başbakanken oraya girdiğimde ayağa kalkıştan vücut diline her şey bir büyük saygıyı, Başbakanın otoritesini ifade ediyordu. Sözel olarak şiddet uygulanmıyorsa da vücut diliyle, zaman zaman Başbakan gelirken ayağa kalkmamaktan başlayarak, koltuktan kaykılmalar, el hareketleri, müstehzi gülüşler, Cumhurbaşkanına verilen bakışlar, yüzlerdeki alaycı ifadeler, üzülerek söylüyorum Başbakanın zaman zaman boncuk boncuk terleyişleri, 8 buçuk 9 saat süren ifadeler, zaman zaman MGK'larda Power Point ile bizzat dönemin Başbakanını hedef alan, onun konuşmalarını, özel hayatını, demeçlerini nokta nokta istiskal eden, adeta sorgulayan, sorgu suale muhatap eden bütün toplantılara şahit oldum. Sözel olarak en ufak bir şey belki bulamazsınız ama topyekun, bambaşka bir şeydi."
Çiller, REFAHYOL döneminde dönemin İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu vasıtasıyla dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'in kendisine getirdiği belgeye ilişkin soru üzerine, Akşener'in, belgeyi üst düzey istihbarat görevlisinin ulaştırdığını ifade ettiğini anlattı.
Belgeye göre birtakım generallerin imzasıyla çalışma grubu kurulduğunu, belgede irtica tehdidi ve laiklik karşıtı eylemlerin araştırılmasından, siyasetçi, bürokrat ve kurumların adeta fişlenmesinden bahsedildiğini aktaran Çiller, "Bunun vahim olduğunu ifade ettim, 'Bunu milletten saklayamayız.' dedim. Bunu Başbakana götürmesini istedim. Kendim de ayrıca Sayın Erbakan ile konuyu konuştum. 'Başbakanlık Teftiş Kuruluna vermeliyiz.' dedim. İlkbahar civarıydı. Baskıların arttığı bir dönemdi." dedi.
Soru üzerine Çiller, belgenin kendilerine geliş tarihinin Mayıs 1997 olduğunu düşündüğünü bildirdi.
Belgenin gelmesinin ardından hemen Başbakan Necmettin Erbakan'a giderek, "Başbakanlık Teftiş Kurulu bunu incelemeli" dediğini aktaran Çiller, aynı zamanda ondan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e giderek, bunu Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kuruluna vermesinin gerekli olduğunu söylediğini vurguladı.
MGK'nın kararlarını hükümetin icra etmesi gerektiğini ifade eden Çiller, "MGK, hükümetin bu kararları icra etmediğini düşünüyorsa, yapacağı hiçbir şey yoktur. MGK tavsiye kararı aldı diye, bunu eksik veya fazla gördü diye bunu asker yapmaya kalkarsa, bu suç teşkil eder. Hele hele bundan hükümetin haberi yoksa bizatihi suçtur. Bu konuda bizim askere verdiğimiz talimat da yoktur. Bundan eminim." diye konuştu.
Tansu Çiller, 28 Şubat sürecinde, DYP'yi parçalamak için yeni parti kurdurulduğunu, dönemin Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanının Gölcük'te bir toplantı yapıp, Cumhurbaşkanına irtica tehlikesine karşı brifing verildiğini anlattı.
Ardından generallerden birisinin irticanın PKK'dan daha tehlikeli olduğunu söylediğini, yurt dışında bir generalin de demokrasiye balans ayarı yapıldığını belirttiğini kaydeden Çiller, "Arkasından Cumhurbaşkanı bana, 'asker ayakta, geliyor, kendinizi denk alın, bak bu başka bir şeye benzemez' diyorsa bunlara demokrasi demek mümkün değil." ifadesine yer verdi.
Tüm bunlar yaşanırken, Sincan'da bir belediye başkanı ile İran sefirinin, Türkiye aleyhine "Kudüs Gecesi"ni düzenlediğini anımsatan Çiller, bu geceyle ilgili İçişleri Bakanına gerekli talimatı verdiğini, Refah Partili belediye başkanının görevden alındığını, Dışişleri Bakanlığının da o ülkenin sefirini ülkesine gönderdiğini ancak bunların hiçbirinin haber yapılmadığını dile getirdi.
Tansu Çiller, ardından da askerlerin, Batı Çalışma Grubu adı altında, camileri, yurtları, Kur'an kurslarını, kaymakamlıkları, siyasi teşkilatları laiklik aleyhtarı çalışmalar yapılıp yapılmadığı konusunda fişlediğini öğrendiklerini kaydederek, şu bilgileri verdi:
"Ben şikayetçi olmadım, gelmek de istemedim. TSK bizim göz bebeğimiz. Dönem dönem beni baş mağdur da ilan ettiler ama o dönemde DYP'nin Genel Başkanı kim olsaydı o mağdur olacaktı. Amaç hükümeti götürmekti, bunun için DYP'yi parçalamak lazımdı, parçaladılar, Refah Partisini de kapattılar. Ama süreçte asıl mağdur merkez sağ oldu. Bu ülke çok badire atlattı, hepimizin içi sızlıyor. Bundan sonraki nesiller bunları bilsinler, öğrensinler, bu tekrar etmesin. Bu bir darbedir, başka türlü ifade etmek mümkün değildir. Ancak demokrasinin evrensel değerleri üzerinde bütünleşebilirsek ve ayrılmazsak, demokrasinin standardını daha yükseklere çıkarmak mümkün olabilir. O zaman bu toplumun bütünleşmesi mümkün olabilir, böylece Türkiye bir olur, aşamayacağı hiçbir şey kalmaz. Umudum budur, ısrarım bundandır."
Çiller, "Siz veya dönemin Başbakanı, Genelkurmay Başkanlığına, irticayla mücadele konusunda bir talimat verdiniz mi? İrticayla mücadele konusunda aldığınız bir karar oldu mu?" sorusunu, şöyle yanıtladı:
"28 Şubat kararları çıktıktan sonra Bakanlar Kuruluna getirildi, ilgili bakanlıklara gönderildi. Ne kadar gerekli görüldüyse bunları bakanlar kendi aralarında bölüştü, ele aldılar. Bu konuda Genelkurmay Başkanlığına Başbakanın bir talimat verdiğini sanmıyorum. Bir talimat verseydi haberim olurdu, çünkü koalisyon dönemimizde, 'Herhangi bir kanun, karar veya bir atama daima Başbakan ve yardımcısı imzasıyla çıkacak.' diye bir anlaşmamız vardı. Genelkurmaya böyle bir görevlendirmemiz olmadı. Batı Çalışma Grubu hele hiç olmadı. Daha sonra öğrendik, öğrendiğimiz zamanki süreç daha ilginçtir. İçişleri Bakanına, üst düzey bir istihbarat görevlisi iletmiş. Bunu bana getirdiği zaman çok vahim gördük, içinde birçok kişinin fişlenmesi meselesi gündemdeydi, laikliğe aykırı eylemlerin araştırılması isteniyordu. Bizim böyle bir talimatımız olmadığı kesindir."
Sincan'da tankların yürütülmesinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, hükümetin icraatında laiklik tehdidi görüp görmediğini yazılı sorduğunu, Demirel'in de "Ben görmüyorum ama bak asker ayakta." dediğini aktardı.
Durumun vahim olduğunu düşündüğünü ve çok rahatsız olduğuna işaret eden Çiller, dönemin Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanını emekli etmeyi düşündüğünü anlattı.
Tansu Çiller, "Doğan Güreş Paşa'nın emeklilik sürecini erteletmiştim, Cumhurbaşkanı bundan memnun kalmamıştı. Bana, 'Yeniden terfi zincirinin bozulmasından memnun kalmam, sen emekliliği falan düşünüyorsan buna sıcak bakmam.' dedi" şeklinde konuştu.
"MGK kararlarının imzalatıldığını söylediniz, muhalefet şerhi koymadınız, o kararların hala arkasında mısınız?" sorusu üzerine de Çiller, MGK kararlarının içeriğinden daha çok o güne kadar gelinen süreçteki Gölcük toplantıları, brifingler, generallerin beyanları, Sincan'da tankların geçirilmesi gibi konular nedeniyle büyük rahatsızlık içinde olduklarını belirtti.
Tansu Çiller, "Erbakan'a gittim, 'Bu böyle gitmez, buna bir nokta koymamız lazım, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanının emekli edilmesi lazım' dedim. Bana, 'Aman bu duyulmasın, millette gerginlik çok artar. Millete hizmetimiz devam ediyor, millet bizden çok memnun. Bunu kimse duymasın sadece gerginliği artırırız, asker bizi anlayacaktır' dedi. Sayın Erbakan'ı tanımak lazım, askerle uzlaşma arıyordu, bunu her zaman yapardı. Sincan olayının ardından '22 tank yürümüş canım gerginliği tırmandırmayalım, Cumhuriyet Bayramı'nda 220 tank yürüyor. Ne olacak?' demişti. Çok nazik birisiydi" ifadelerini kullandı.
MGK kararlarından uygun olanları hükümete anlatmayı, oradan da gerekli olanların TBMM'ye gönderilmesini düşündüklerini bildiren Çiller, "Yola devam edelim diyerek, fikir birliği içinde kaldık ve imzaladık. Fikir birliği sonucunda Erbakan ile atılan bir imzadır" dedi.
Çiller, tarafların sorularını yanıtlamayı sürdürüyor.