Fetullah Gülen’in müebbet hapsinin istendiği 17-25 Aralık darbe soruşturmasına ilişkin iddianamede, Fetullahçı Terör Örgütü’nün dini kullanan ABD - CIA merkezli Moon ve Opus Dei tarikatları gibi olduğu belirtildi. İddianamede, “Üçünün ortak özelliği misyoner faaliyetleridir. Her üç tarikat ABD’deki CIA gibi istihbarat örgütlerince desteklenmektedir” denildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca '25 Aralık' dosyasındaki usulsüzlükler nedeniyle Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) lideri Fetullah Gülen ve İstanbul Mali Şube Müdürlüğü görevlilerinin de aralarında bulunduğu 69 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede çarpıcı tespitlere yer verildi. İstanbul Başsavcıvekili İsmail Uçar'ın hazırladığı iddianamede, örgüt lideri Fetullah Gülen'in devlet sisteminin kodlarını bozduğuna dikkat çekti.
Gülen'in 40 yıllık bir süre içerisinde dantel gibi işleyerek devletin içerisine kendi elamanlarını sızdırdığı ifade edilen iddianamede, “Bu iki yüzlü yapı bir yönüyle halkın arasında iyilik hareketi olarak görüntü vermiş diğer yönüyle tamamen bürokratik kadroların ele geçirilmesine önem atfetmiş, bilhassa yargı, polis ve askerîyede örgütlenmişlerdir. Örgüt üyeleri uyuyan hücreler misali emir ve talimat alana kadar normal görevlerini yürütmekte iken örgüt üst kadrosundan emir geldiği anda her biri birer intihar komandosuna dönüşebilmektedir” denildi.
İddianamede, Opus Dei ve Moon tarikatlarının FETÖ ile benzerlik gösterdiğine dair tespitler yer aldı. Üç tarikatın da merkezinin Amerika'da olduğuna dikkat çekilen iddianamede şu ifadelere yer verildi: “Hizmet ettikleri merkez de dünyadan dinler arası diyalog iddiasıyla faaliyet gösteren bir yeni yapılanmadır. Üçünün ortak özelliği misyoner faaliyetleridir. Her üç tarikatın ABD'deki CIA gibi istihbarat örgütleri ve NED, CSIS tarafından desteklenmektedir. Üçü de ABD'de ikamet etmişlerdir. Üç tarikatın ortak bir marifeti de Yeşil Kuşak Projesine, yani askeri darbelere destek vermeleridir. Gülen, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat askerî darbelerinin baş destekçisi oldu.”
İddianamede ayrıca “Fethullah Gülen cemâati tarafından yurtdışında, özellikle de Türk Cumhuriyetlerinde açılan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları, 'İngilizce öğretmeni' diye barındırılıyor. Fethullah Gülen'in okulları, eğitim dili olarak da Türkçe'yi değil, İngilizce'yi kullanmaktadır. Özellikle hazırlık sınıflarında haftalık ortalama 24 saati bulan İngilizce derslerine, çoğu okulda ABD'li ve İngiliz 'öğretmenler' giriyor” ifadeleri yer aldı.
Gülen'in mason yapılanmasının Türkiye'deki en önemli isimlerinden olan Kasım Gülek'le arasının çok iyi olduğunun altı çizildi. İddianamede, “Kasım Gülek ismi, Gülen için çok önemlidir. Zira kendisine açılan bütün yollara ilk adımı Kasım Gülek'in aracılığıyla atmıştır. Kasım Gülek'in vasiyeti üzerine cenaze namazı bizzat Fetullah Gülen tarafından kıldırılıyor. Gülen, 1992 yılında ABD'ye gittiğinde, Kasım Gülek'in Amerikan Ordusu'nda albay olarak görev yapan, daha sonra şüpheli bir şekilde ölen, baldızı Aylin Rodomisli aracılığıyla Pentagon ve CIA ile ilişkiye geçtiğini de bizzat kendisi söylüyor” denildi.
Örgütün gerçekleştirdiği en önemli faaliyetlerin başında ÖSYM tarafından hazırlanan soruların çalındığı hatırlatılan iddianamede, ikinci olarak ise Fetullahçı olmayan memurlara karşı komplo hazırlama konusunda örgütün ustalaştığı ifade edildi. İddianamede, “Fişledikleri memurlara haksız soruşturmalar açarak pasifize ettikleri bilinmektedir. Aşama aşama devleti ele geçirmişlerdir. Çok büyük bir camiaya sahip olduklarını düşünerek, artık önlerinde kimsenin duramayacağı zehabına kapılmışlardır. Yaşadıkları özgüven patlamasının neticesi olarak 2007 yılından beridir devletin güvenliğinin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerindeki, vatansever subayları pasifize edebilmek için kendi uydurdukları delillerle operasyon yapmışlardır. Bu şekilde yüzlerce subayın hayatını kararttılar ve birçok masum insanın ekmeğiyle oynadılar” ifade edildi.
Türk devletleri tarihlerindeki darbe çeşitlerinden de örnekler sunulan iddianamede, darbelerin genellikle ülkemizde askeri olduğunu ancak FETÖ'nün en çok yerleştiği kurum olan polis gücüyle darbeyi gerçekleştirmeyi amaçladığı belirtildi. Polis'liğin kamuoyunun ve halkın itiraz edemeyeceği bir yapı olduğundan dolayı seçildiği söylenen iddianamede, “Cemaat polisten sonra en fazla yargıda konuşlanmıştı. Buradaki militanlarının performansı 2007'den beri görülen davalarda ölçüldü. Toplum yaptıkları bütün hukuksuzluklara rağmen yargı kararı olduğu için tepki koymuyor, hatta yaptıkları algı operasyonları nedeniyle yapılan soruşturmaları destekliyordu” ifadeleri kullanıldı.