İstanbul'da, SGK'dan daha fazla para almak uğruna yeni doğan bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yoğun bakım ünitelerine sevk ederek 10 bebeğin ölümüne neden olan, 22'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına dün de devam edildi. Duruşmanın 6. gününde hakkında 582 yıla kadar hapis cezası istenen örgüt lideri Fırat Sarı, savunmasını yaptı.
Fırat Sarı, soruşturma savcısı Yavuz Engin'in iki ay önce tehdit edilmesinin ardından avukatlarının vekilliğinden ayrıldığını söyledi. Sarı, memleketinden akrabalarının avukatlığını yapmak için geldiğini, ancak hazırlanamadıkları için savunma yapmayı ertelemek istediklerini anlatarak, “Olaylar olduğundan beri tek amacım, maddi gerçeğin ortaya çıkması için savunmamı yapmaktı. Savunmamı yapmak istiyorum” dedi. Savcının tehdit edilmesinin ardından kamuoyunda gelişen infialden toplumun etkilendiğini aktaran Sarı, “Hayatta beklentim, umudum kalmadı. Mahkemeye gelip, gördüğüm, duyduğum, yaptığım her şeyi anlatmak istedim” ifadelerini kullandı.
Sarı, 17-18 yaşlarında tıp fakültesine başladığını, üniversiteyden İstanbul'da gösteriye katılmasının ardından "örgüt üyeliği"nden ceza aldığını ve 4-5 yıl cezaevinde kaldığını belirterek, “Ölüm oruçları döneminde 16 yaşındaki çocuklar ölüme gittiler. Her şeyi gördüm, örgütten ayrıldım. Örgüt denen yapıyı kimse benim gibi bilemez, iliklerimde hissettim. Bu benim gizlimdi, sırrımdı, kimse bilsin istemiyordum” diye konuştu. FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminden önce devletle bağı olduğunu, güvenlik güçleriyle görüşüp, çalıştığını söyleyen Sarı, "FETÖ kalkışmasından sonra devletteki o bağım koptu. Duyulmasını istemiyorum çünkü terör örgütü deyince hedef haline geliyorsunuz. Kariyerimi kaybettim. İnsan onurum, insanlığım, insanı varlık yapan ne kadar değer varsa üzerimden söküldü. Söküle söküle bir hiç kaldım” şeklinde konuştu.
Sarı, tıp fakültesini bitirdikten sonra zorunlu hizmetini Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptığını, daha sonra başarılarından dolayı medyaya çıktığını söyleyen Sarı, sonrasında 2018'de Esenyurt'taki Reyap Hastanesi'nde çalışmaya başladığını anlattı. Sarı, Reyap Hastanesi'nde iyi çalıştığı için bazı hastanelerden işletme teklifi aldığını anlatarak, “Bu yapıyı ben keşfetmedim. Onların işletmesi vardı daha önce. 'Sen gel yap' dediler. Bu yapıyı gördüm, yapabilir miyim diye düşündüm. Reyap'taki mesailerimi aksatmadan bu işe el attım. İlker'le kafamız uyuştu o da benim gibi iyi çalışıyor. Zamanla işletme sayısı arttı ama bize hep teklif geldi. 112 dışı sevk dediğiniz tıp merkezlerinden hekimin bana güvenerek hastalarını bana gönderdiler. O dönem için ben para almadım. Güvendikleri için hızlı kabul ettiğim için. Ama sonra işletmeciler olunca hasta bulucular var bu sistem için. Onlarla anlaştık. Emrah diye bir arkadaş vardı başta. Onunla aramız bozulunca Mert ile anlaştık” dedi.
112 Çağrı Merkezi'nde çalışan kişilerle ortak hareket ettikleri suçlamasını kabul etmeyen Sarı, “112 sevk zincirini bozarak, rüşvet vererek asla hasta almadık. Her hastaneye eşit gönderiyorlar. Biz tıp merkezlerinden aldık. Aileler bizi arardı hatta süreç uzadığında sevk olmak istediklerini söylemek için” şeklinde konuştu.
Hakkındaki SGK dolandırıcılığı iddialarına ilişkin Sarı, şunları kaydetti: "Reyap Hastanesi hekimiyim ben. Yatış süreleri uzun değil. Olay infial olunca, toplumsal kıyamet kopunca herkes saldırıya geçti. Yaklaşık 15-20 bin yoğun bakım hastası baktım. Benim ölüm oranlarım, Türkiye'deki ölüm oranlarının altında. On binlerce sağlıklı çocuğu taburcu ettim. SGK dolandırıcılığında hastaları uzun yatırdığımız, epikrizleri düzelttiğimiz ve ölümlere neden olduğumuz gibi iddialar var. Böyle bir şey yok."
Hemşireler Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök'ü suçlayan Sarı, "Hayatımı kararttılar. Ekip varsa orada var. SGK 37 haftanın altında doğan bebeklerde "Curosurf" ödüyor ama büyüklerde ödemiyor. Ama ihtiyaçları olabiliyor. Şöyle bir yöntem yaptık. Bu ilaçlar flakonda, kalanı soğuk zincirde tutarak o ilaçları kullandık. En fazla 3 gün tuttuk o ilaçları. Artırma dedikleri o. Ama sonradan öğrendim ki satmışlar. İlaçları onda birine satmışlar 300-500 liraya” dedi.
Sanık Sarı, soruşturmanın başlatılmasına neden olan CİMER şikayetini yapan tutuklu sanık hemşire Deniz Korkmaz'la ilgili de şunları söyledi: “CİMER şikâyeti yapanı da evladım gibi yanımda taşırdım. Şikâyeti yaptıktan sonra da Duygu Hastanesi'nde çalışmaya devam etti. Deniz, Deniz Gezmiş parkası giyer, nöbette Karl Marx, Mao okur. 'Aziz milletim' diyerek şikayetini yapmış. Ama Deniz böyle bir şey bilmez, o aşırı solcudur, vatan millet kaygısı taşımaz. Üslup, Deniz'in üslubu değil. Gözünün önünde bir sürü bebeğin öldüğünü söylüyor. Öldüyse sen niye bizimle çalışmaya devam ettin? Deniz'in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Bu çocuk örgüte bulaşırsa dağa gidecek, ölecek, diye sürekli nasihat verdiğimiz, yanımızda tuttuğumuz biri. Ama sonu böyle oldu.”
Fırat Sarı’nın bir bebek ile ilgili ‘ölmesin ha’ dediği, Bahar Kanık’ın ‘Sarıkaya’nın da fişini çekeceğim ha gelmezseniz’ dediği, Sarı’nın ise ‘haha dedemin fişi’ cevabı üzerine Kanık’ın ‘haha çekeceğim fişi’ şeklinde cevap verdiği görüldü. Fırat Sarı bu tape kaydına ilişkin “O bebek için çok mücadele ettik. Öyle bir şey yok ama. Niye fişini çeksin. Şimdi bunu siz duyunca irrite oluyorsunuz ama bunlar muhabbet. Bir hastanın fişini neden çekelim? Ben hastaların uzun yatışı ile para kazanıyorsam neden fişini çekeyim? Siz kendi aranızda konuşmuyor musunuz ‘Birinin kellesini aldım’ diye. Keşke konuşmasaydım. Espri yapılmış ama yapılmaması lazımdı” dedi. Duruşma savcısı, “Bizim üzerimizden örnek vermeden savunma yap” diyerek tepki gösterdi.