Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. Astana sürecinin 3. Liderler Zirvesi’nin Tahran’da, Suriye’deki siyasi çözüm arayışları ve İdlib’deki gelişmeler bağlamında kritik bir zamanda yapıldığını anımsatan Erdoğan, “Biz Suriye’de askeri değil siyasi çözümden yanayız. Bunun için Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, terör unsurlarının etkisiz hale getirilmesi ve oldu-bittilere izin verilmemesi gerekiyor. Suriye’de 7 yıldır devam eden savaşın daha büyük insani dramlar üretmesine müsaade etmemeliyiz. Üç garantör ülke olarak bunun üzerinde hassasiyetle durmamızın gereğini ortaya koyduk” dedi.
Türkiye’nin Suriye’de bütün terör örgütlerinin temizlenmesinden yana olduğunu ve sahada oldu-bittilere izin vermeyeceğini de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla ortaya koyduğunu vurgulayan Erdoğan, bugün İdlib’deki gelişmelerin endişe verici bir hal aldığını, tüm bunları liderlerle ayrı ayrı ele aldıklarını, zirvede de müzakereleri en iyi biçimde yaptıklarını anlattı. Erdoğan, şunları kaydetti: “Zirve sonuç bildirgesinin 3. maddesi bu hususun altını çizmektedir. İdlib, üzerinde daha önce mutabık kaldığımız dört çatışmasızlık bölgesinden biridir. Diğer üç bölge zaten ortadan kalktı. Artık geriye sadece İdlib kaldı. İdlib’de malum 3,5 milyon insan yaşıyor. Bizim burada 12 askeri gözlem noktamız var. Halep, Doğu Guta gibi yerlerden gelen ılımlı muhalifler de şu anda İdlib’de bulunuyor. Nusra gibi unsurlar bahane gösterilerek sivillere yönelik saldırıları kabul edemeyeceğimizi ifade ettik. Bu, büyük bir insani drama ve yeni bir göç dalgasına da neden olur. Türkiye bunun bedelini ödemek durumunda kalmamalıdır. Teröristlerin etkisiz hale getirilmesini şüphesiz biz de destekliyoruz. Atılacak her tür adımın Astana sürecinin ruhuna uygun olması ve üç garantör ülkenin de mutabakatına dayanması gerekir. Bu adımları koordine etmek için teknik heyetler temaslarına devam edecekler.”
Zirveden ayrılırken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le konuştuklarını ve “Heyetler aralarında görüşsünler, sonra da biz biraraya gelerek bu konuda nihai kararı veririz” dediklerini belirten Erdoğan, “Beklentimiz bu çerçevede ilerleme kaydedilmesidir. Bütün dünyanın yakından takip ettiği İdlib konusunda olumlu bir netice alacağımıza inanıyorum” ifadesini kullandı. Tahran zirvesinin Türkiye açısından en olumlu sonucunun ‘ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda varılan mutabakat’ olduğunu söyleyen Erdoğan, “Bu 12 maddelik Ortak Açıklama’ya da yansıdı. Özellikle 3. ve 4. maddelerin altını çizmek lazım. Açıklamada, silahların bırakılmasına işaret ediliyor. Metinde tabii ki diplomatik bir dil kullanılıyor. Ama bunu, silahların bırakılması veya ateşkes gibi bir ifadeyle ortaya koyarsak, o zaman daha iyi anlaşılır. Bölgeye çok daha iyi mesaj olur” açıklaması yaptı.
Rusya’nın çatışmasızlık bölgesine düzenlediği operasyonlar konusunda bir vakit kazanıldığının söylenip söylenemeyeceği sorularına Erdoğan, “Sayın Putin’le bunları hem ikili görüşmede, hem üçlü zirvede çok açık, net konuştuk” karşılığını verdi. Erdoğan, zirve sonrası İdlib’de sivillere yönelik katliam olabileceği endişelerinin tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı konusunda da, “Ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda mutabakat önemli. Mutabakat, inşallah böyle bir şeyi getirir. Tabi bizim çok daha farklı bazı düşüncelerimiz de var. Bunları gerek Dışişleri Bakanımız, gerek Savunma Bakanımız gerek İstihbarat, Rusya tarafının ilgili heyetiyle yoğun görüşme halinde olacaklar. Biz de Almanya seyahatinden sonra Sayın Putin’le tekrar bir araya tekrar gelebiliriz” ifadelerini kullandı.
Başkan Erdoğan, Fırat’ın doğusunun temizlenmesine dair Ruhani’nin destek mesajını şöyle yorumladı: “İran’ın Fırat’ın doğusu ile ilgili beklentileri daha farklı. Bizim orada konsolosluk açma suretiyle süreci hızlandıralım diye beklentileri var. Ama bizim şu anda oralarda konsolosluk açma niyetimiz yok. Onlar sonraki işler. Anayasa, seçim, bir defa netleşsin, ondan sonra bunları düşünme noktasına geliriz.” Türkiye’nin bölgede çözüm için Esed rejimiyle temas kurup kurmayacağına ilişkin soruya da Erdoğan şu cevabı verdi: “Bu sadece Rusya ile İran’ın yaptığı bir iş. Bizim şu anda rejimle böyle bir şey yapmamız sözkonusu değildir. Bizim sadece Suriye halkıyla ilişkilerimiz var. Bunlar da ağırlıklı olarak ılımlı muhaliflerdir. Ilımlı muhaliflerle bizim ilişkimiz var. Ama terör gruplarıyla değil. Rejimle ise zaten sözkonusu değil. Ha, seçim yapılır, yeni anayasa ile beraber halkın seçtiği bir iktidar iş başına gelir, o ayrı mesele.”
Erdoğan, Esed’in seçime girip kazanması halinde Türkiye’nin tavrının ne olacağı sorularına karşı ise, “Biz tabi Esed’i filan hiç konuşmuyoruz. Bütün mesele, oradaki seçmen potansiyelini ortaya çıkarmak. Suriye’nin içindeki seçmenler var, dışındaki seçmenler var, oluşacak seçmenler var... Bu yapı nasıl teşekkül edecek, bunu bir defa görmemiz lazım. Temennimiz odur ki inşallah Suriye’nin çilesi biter” değerlendirmesinde bulundu. Başkan Erdoğan, Suriye’de Anayasanın oluşturulması sürecindeki son duruma ilişkin olarak da, “Anayasanın oluşturulması süreciyle ilgili olarak rejim, ılımlı muhalifler, ayrıca ülkedeki STK’lar 50’şer isim vermişlerdi. Bunların içinden bir ekip belirlenecek. Temennimiz bu işin bir an önce başlaması. Yol haritası oluştuktan sonra, karşılıklı bir araya gelişlerle tecrübeleri paylaşmak ve seçim takviminin ortaya çıkarılması önemli olacak” diye konuştu.
Erdoğan, İdlib’de Türkiye’nin ABD ile aynı safta bulunduğunu söylemenin mümkün olmadığını vurguladı. “Onların kör bahaneleri var. Nedir o kör bahane? ‘Kimyasal silah kullanırsanız, biz şöyle yaparız, böyle yaparız’ diyorlar... Bize göre, sadece kimyasal silah tehdidi üzerinde durmak, konvansiyonel silahlarla yol açılan ölümlere aldırmamak doğru bir yaklaşım değil. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki süreçte ortaya çıkan, sadece kimyasal silah odaklı o yaklaşımın güncellenmesi lazım. Bu hususta Rusya’ya büyük görev düştüğünü de ifade ettik. ‘BM Güvenlik Konseyi’ndesiniz. Bunu gündeme getirin, bu işi BM’de çözmek lazım’ dedik” açıklaması yapan Erdoğan, Suriye kuzeyinde Pentagon’un PKK/PYD’ye yolladığı silah miktarının boyutu ve Münbiç’te yaşananlara ilişkin şunları söyledi:
“ABD, Suriye’de olup bitenleri şu anda tamamen tribünden seyreden bir seyirci konumunda. Hiçbir sözünün arkasında değil. Münbiç’te sözünü tuttu mu? 90 gün dedi, geçti 90’ı... Şimdi yeniden terör örgütlerini oraya sokmanın gayreti içerisinde. Aynı şeyi Deyrizor’da yaptı. Deyrizor’dan şu anda terör örgütlerini, PYD’yi, YPG’yi besliyorlar. Neyle? Petrolle... Orada çok ciddi petrol gelirleri var terör örgütünün. 300 milyon dolarlık ham petrol geliri sözkonusu terör örgütlerinin. İşlenmiş halini düşünün. Herhalde 700-800 milyon doları bulur. Ben bu rakamı Putin’e söyledim, şaşırdı. Yani, adamlar kaynakları böyle üretmişler onlara. Onun için de şu anda Amerika orada sadece o iki terör örgütünü besliyor. Onları maşa olarak kullanıyor. Çok daha ilginci geçen gün yine Hulusi Bey’le (Akar) de konuştuk. Yani, şu anda 18 bini aşkın TIR Suriye’nin kuzeyine silah, mühimmat taşımış vaziyette. 3 bin kadar da kargo uçağı yine aynı şekilde her türlü silahı, mühimmatı oraya götürüyor. Tabi orada kurulmuş üsler var ve bu üsler, bunlarla besleniyor. Yani, gerçeği görmemiz lazım.”
Erdoğan, Suriye’nin başına gelenlerin arkasında Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri olduğu söylemleri anımsatılarak Akdeniz’e ilişkin sorular üzerine, Türkiye’nin hem bölgedeki gelişmeleri izlediğini hem de kendi değerlendirmelerini yaptığını kaydetti. Erdoğan, halen Akdeniz’de Rusya’nın tatbikat yaptığını anımsatırken, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da tatbikatlar hakkında bilgi verdi. Denizde yapılan tatbikatın 25 gemiyle, 30 noktadan başladığını, gemilerin üzerinde gerçek mühimmat, 20-25 km menzile sahip füzeler olduğunu anlatan Akar, “Amerika da bunu görüyor. Yani tatbikat önem taşıyor” dedi. Akar, önümüzdeki günlerde yapılacak Vostok-2018 tatbikatına Türkiye’nin de davet edildiğini ve halen katılımın değerlendirildiğini açıkladı. Rusya’nın 11-17 Eylül arasında Çin ve Moğolistan’la Sibirya’da yapacağı ortak tatbikata 300 bine yakın Rus askeri katılacak.
Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılması projeleri hakkında Erdoğan, “İsrail, ilk zamanlarda Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılmayı düşünüyordu. Orada Amerika’nın, Fransa’nın, İsrail’in tavırlarının yanısıra tabii ki maliyet de belirleyici olacaktır” dedi. Konuya ilişkin detaylı bilgi veren Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise şunları kaydetti: “Orada hem Mısır’ın yeni gaz keşifleri oldu hem İsrail’in gazı. Orada pazar, ‘Türkiye üzerinden Avrupa’. Tabi, Türkiye de pazar. Deniz altından yaparlar ama Türkiye’ye yapılacak olan altyapı yatırım maliyetinin neredeyse en az 4-5 katı maliyet olur. Geri dönüşü 40-50 yıl. Dolayısıyla fizibil değil. Ha, zarar etme pahasına yaparlar mı? Halka açık hiçbir şirketin hissedarları buna olumlu bakmaz. Ben hep bunu söyledim. Onun için Türkiye’nin bir şekilde devrede olması sözkonusu... Ayrıca, bizim yeni sahalarla ilgili sondaj çalışmaları başlatma olayımız ciddi bir şekilde ses getirdi. Yani, Akdeniz’de bir-iki ay içerisinde kazılacak olan ilk kuyu sonra ikinci kuyu, dolayısıyla Türkiye bölgede gaz-petrol bulamamış tek ülke olarak, bölgede en çok tüketen en büyük ülke olarak, böyle bir durum olursa, onlarda böyle bir kaygı var. Ben açıkçası denizin altından götürmenin ne ekonomik, ne siyasi açıdan geçerli olduğunu düşünmüyorum.”
Tahran temasları kapsamında İran Dini Lideri Ayetullah Hamaney ile de görüşen Başkan Erdoğan, bu görüşmeye ilişkin uçakta şunları söyledi: “Suriye başta olmak üzere bölgesel ve küresel konularla ilgili görüşlerimizi aktardık. Türkiye’nin özellikle son dönemlerdeki duruşu üzerinde olumlu yaklaşımları var. Bundan dolayı da memnuniyetlerini bana ifade ettiler. Biz de kararlılığımızı, bölgede olması gereken ne ise bunu iyi düşünerek, tartarak adımlarımızı attığımızı kendilerine söyledik...” Bu arada Erdoğan’la görüşmesine ilişkin Twitter hesabından bir mesaj paylaşan Hamaney, “İslam’ın dünyadaki en önemli ihtiyacı bugün, yakınlık ve büyümedir. Müslüman ülkeler arasındaki işbirliği, bölgedeki problemleri çözmeyi kesinlikle kolaylaştırmaktadır; bu nedenle, kibirli güçler, özellikle ABD, Müslüman ülkeler arasındaki işbirliğinden, bir İslami gücün oluşmasından rahatsız oluyor. İran ve Türkiye, bölgenin iki onurlu ve güçlü ülkesidir ve İslam Dünyası için karşılıklı motivasyonları vardır; bu nedenle, iki ulusun siyaset ve ekonomi arenasındaki işbirliği, öncekinden daha fazla genişlemelidir” ifadelerini kullandı. Hamaney, paylaştığı mesajda Erdoğan’ın Twitter adresini (@RT_Erdogan) etiketledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan danışmanı Sefer Turan’ı mutlu gününde yalnız bırakmadı. Sefer Turan’ın kızı Zeynep Turan ile Doğukan Sever, İstanbul’da dünyaevine girerken, nikah şahitleri Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Nikah töreninde Erdoğan evlilik cüzdanının gelin Zeynep Turan’a teslim etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra AK Parti İstanbul Milletvekili İsmet Uçma'nın kızı Elif Nur Uçma ile Ahmet Alper'in nikah törenine de katılarak çiftin nikah şahitliğini yaptı.