Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, A Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım tarafından, İstanbul Yenikapı'da pazar günü yapılacak Demokrasi ve Şehitler Mitingi'ne katılarak birer konuşma yapmaları için davet edilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tavırlarına ilişkin soru üzerine Kaynak, "Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın çağrısının sebebi, 15 Temmuz hain darbe girişimine milletin, milletin mensubu milletvekillerinin, partilerin ortaklaşa tepki göstermesi ve ortaklaşa bir duruş sergilemeleriydi. Dolayısıyla bir partinin, bir hükümetin tek başına karşı koyduğu bir girişim değildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın davetinin sebebi bu. Nasıl 15 Temmuz'da birlikte karşı koymuşsak, mesajımızı da yine bu darbe teşebbüsçülerine, bu hainlere birlikte gösterelim." dedi.
Siyasi parti liderlerinden başka Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da mitinge davetli olduğunu belirten Kaynak, ülkede temsili olarak darbeciler dışında kim varsa Yenikapı'da ortak mesaj verilmesinin hedeflendiğini kaydetti.
Darbe teşebbüsünün olduğu gece CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin ve daha sonra HDP Eş Genel Başkanı'nın darbeye karşı duruşlarının çok önemli olduğunun altını çizen Kaynak, "Darbeye karşı duruşlarını aslında devam ettiriyorlar. Sayın Bahçeli bu sebeple önemli bir iş yapıyor. Sayın Kılıçdaroğlu da bu arada güzel, önemli işler yaptı." diye konuştu.
Kaynak, "Kılıçdaroğlu'nun bu darbe gecesinden itibaren takındığı, zaten öyle olduğuna inandığımız anamuhalefet partisi genel başkanının demokrat tutumunu, millet iradesinin yanında olduğunu gösteren tutumunu Yenikapı'da göstermesini biz arzu ederdik." ifadesini kullandı.
Başbakan Yıldırım ile telefonda görüşen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun "Kanun Hükmündeki Kararnameler ile devletin yeniden yapılandırıldığı, muhalefetin yeterince görüşü alınmadığı, fikrinin sorulmadığı" şeklindeki ifadelerine ilişkin olarak da Kaynak, "Devletin yapısı falan değişmiyor. Devletin, darbe üreten, darbeci üreten yapısına müdahale edilmeye çalışılıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Darbe girişimi sırasında 239 vatandaşın şehit edildiğine, binlerce insanın yaralandığına, Cumhurbaşkanı'nın canına kastedildiğine, Başbakan'ın aracının tarandığına dikkati çeken Kaynak, "Kanun Hükmündeki Kararnameyle kimseden bir şey kaçırıldığı yok. Kanun Hükmünde Kararname, aldığı yetkiye göre yaygın şiddet hareketlerinin bir daha olmaması, kamu düzeninin bu şekilde bir daha bozulmaması için gerekli tedbirleri alıyor." dedi.
Kaynak, KHK'da düzenlenen askeri okullarla ilgili olarak da "Bizim devrim kanunlarımızdan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, zaten eğitimin Milli Eğitim Bakanlığının kontrolünde yürümesini istiyor. Biz harp okullarını tamamen kapatmış değiliz. Milli Savunma Üniversitesi kurulacak ve orada askerimizin, ordumuzun ihtiyaç duyduğu her branşta herkes o ilim dalında yetiştirilecek." ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Kaynak, "siyasilere suikast" iddialarına ilişkin ise darbe girişiminin suikastleri de barındırdığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın basireti, cesareti ve ferasetiyle bulunduğu yerden erken ayrılarak suikastten kurtulduğunu, Başbakan Yıldırım'ın aracının silahlarla tarandığını dile getirdi.
Kaynak, "Darbenin sivil ayağı var mı?" sorusuna karşılık, "Netice itibarıyla bu işin ele başı bellidir. Sivil ve siyasi ayak olmazsa bu işler olmaz zaten. Bakın bu işin sivil ayağından bir tanesi Akıncılar Hava Üssü'nde yakalandı. Bir ilahiyatçı. Tarla bakmaya gelmiş, hakim de serbest bıraktı. Dün yine haberlerde gördük. Bu işin bir de para kasası var. Boğaziçi Köprüsü'nde tespit edildi, alındı. Sivil ayağı var. Bunlar savcılarımızın yaptığı soruşturmalar ve mahkeme safhasında ortaya çıkacaktır ama sivil ayaksız bu iş, hiçbir zaman olmamıştır." yanıtını verdi.
"Darbenin siyasi ayağının olduğu" iddialarına yönelik ise Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Darbecilerin, aktif siyasette bulunan siyasetçilerle yoğun bir bağlantısı olduğunu söyleyemeyiz. TBMM'de o akşam bütün partilerin duruşu bunu gösterdi. Herkes oradaydı, herkes bombaların altında dimdik durdu. Herkes millet iradesine sahip çıktı ama onun dışında siyasi parti içinde seçilmiş veya seçilmemiş, önemli etkili yerlerde kişiler var mıdır, bunlara da zaman içinde siyasi partiler bakmaya başlamışlardır. 'MHP Kongresi'ni bunlar manipüle etmeye çalışıyor' diye iddialar vardı. Dolayısıyla o alanda önümüzdeki günlerde bir kısım emareleri göreceğiz diye düşünüyorum."
Kaynak, gözaltında olan darbeci askerlere işkence yapıldığı yönünde iddiada bulunan iki kesimin olduğunu, bunlardan birinin Pensilvanya'nın uzantıları, diğerinin ise müttefik batılı ülkeler olduğunu dile getirdi.
AK Parti'nin kuruluşundan bu yana "işkenceye sıfır tolerans" diyerek hareket ettiğini vurgulayan Kaynak, şunları kaydetti:
"İşkence insanlık dışı bir hadisedir ve insanlık suçudur. İşkenceye bizim asla toleransımız olamaz. Batılı müttefiklerimiz, dostlarımız işkence ve kötü muamele kaygılarını dile getiriyorlar. Avrupa Birliği ve modern dünya, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi üzerine yükselmiştir. Dönüp sormaları gerekir. Bu insanlar, milletin tankını, topunu, uçağını, en ağır silahları ellerine geçirmişler, milletin Meclisine, milletin üzerine bombalar yağdırmışlar. 238 şehit, 2 bin 100'den fazla yaralı var. Milletin parlamentosu bombalanmış, Cumhurbaşkanı'na suikast girişiminde bulunulmuş. Şimdi dönüp bu demokrasiyi ayakta tutmak için gayret mi etmeliler, bu girişimde bulunan kişilerin işkence ve kötü muameleye tutulması kaygısını mı taşımalılar?"
"CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve MHP'li bazı eski milletvekillerine ait olduğu öne sürülen görüntülerde de FETÖ'cü yapının parmağının olduğu savcılık makamlarınca işaret ediliyor. Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?" sorusuna Kaynak, şu yanıtı verdi:
"Sayın Baykal, bu olaydan birkaç gün sonra basın toplantısı düzenledi ve genel başkanlıktan istifa etti. İstifa ederken kullandığı 'Okyanus ötesi' cümlesini hatırlatırım. Demek ki o zaman da bu kaygıyı, kendisi de duymuş. Sonra bu kaygısının yersiz olduğunu söyledi. Bu ihanet hareketinin herkesi fişlediği, herkesin görüntülerini aldığı sonra bunlarla şantaj yaptığı bilinen bir gerçek. Dolayısıyla siyaseti manipüle etmeden başka bir şey yapmanın pek mümkün olmadığını gördükleri için... Bu konuda bir hüküm veremem, konu savcılıkta ve yargı makamlarında. Türkiye'de bu derecede görüntü kaydetmek, iletişim tespit etmek ancak çok önemli kurumların yapabileceği şeydir. İstihbarat teşkilatı, Emniyet İstihbarat ya da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi. Bunlar biliyoruz ki bu zihniyetin, paralel polislerinin, paralel mühendislerin ellerindeydi. Ben çok muhtemel gördüğümü söylüyorum ama konu yargıda olduğu için 'evet kesinlikle odur' demiyorum."