Başbakan Binali Yıldırım'ın İspanya ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Yıldırım'a ilk olarak Abdullah Gül'ün aday olacağına yönelik iddialar soruldu.
"Bu kadar gayretin arkasında bir mühendislik projesi var" diyen Yıldırım, "Proje gözüktüğü kadarıyla akamete uğradı, patladı, elde kaldı. Proje başarısız" ifadelerini kullandı.
MHP ile birlikte adaylarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hatırlatan Yıldırım, "En rahat parti biziz, bizde aday tartışması yok" diye konuştu.
Başbakan kamuoyunda "imar affı" olarak adlandırılan hazırlık için ise "Bu imar affı değil, imar barışı" değerlendirmesini yaptı.
Yıldırım'a son olarak Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinde çıkan olaylarla gündeme gelen sporda şiddet başlığı da soruldu. Bunun için terör benzetmesi yapan Başbakan Yıldırım, yeni yasal düzenlemelerin yapılacağı sinyalini verdi, "Şiddeti en ağır şekilde cezalandırmayı öngörüyoruz" bilgisini verdi.
Başbakan, gazetecilerin sorularına ise şu yanıtları verdi:
Arkadaşlar, seçim takvimi belli oldu. Seçim havasına girilince tabii trafik yoğunluğu artar. Herkes, ben de buradayım, beni de unutmayın mesajını veriyor. Bunu yadırgamamak lazım. Seçim öncesi bu tip şeyler olabilir. Başka partilerin ne yaptığını, ne ettiğini biz üzerinde durmanın çok gerekli olmadığını düşünüyoruz. Biz kendi işimize bakalım. Biz seçime en iyi şekilde hazırlanacağız.
İnşallah 24 Haziran’da da yeni sistemin cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bütün yönleriyle uygulamaya gireceği seçimi başarıyla kazanacağımıza inanıyoruz. Bunun için gayret edeceğiz. Bu seçim birçok yeniliği beraberinde getirdi.
Aynı gün milletvekili seçimleri olacak, cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Yürütmenin ve yasamanın doğrudan millet tarafından belirleneceği önemli bir seçim olacak. Ümit ederim bu seçimle birlikte, sürekli güçlü iktidar ve devamlı istikrar dönemi Türkiye’de başlamış olur ve ülkemiz zamanı daha iyi değerlendirir.
Geleceğe yönelik, 2023 ve ilerisine yönelik hedeflerimizi, projelerimizi gerçekleştirir, milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştürmüş oluruz.
Tabii kimin aday olacağı, olmayacağı bir-iki gün içerisinde netlik kazanacak. Hep beraber olayları izliyoruz, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi bir ortak aday arayışı içinde çok yoğun temasları var. Gördüğümüz kadarıyla buradan bir sonuç çıkacağa benzemiyor. Çünkü bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi, bir yandan İYİ Parti bu yönde açıklamalar yaptılar, yapıyorlar. Hal böyle iken geriye ne kalıyor?
En rahat parti biziz, bizde aday tartışması yok, MHP de yok, adayımız belli, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan. Hatta seçim kararı verilmeden önce de belliydi. Dolayısıyla partilerin çatı aday denemesi yeni değil. İlk cumhurbaşkanlığı seçiminde de oldu, sonuçları görüldü.
Tabii yaşananlara bakınca, biz içindeyiz dışında değiliz. Ama dışarıdan bakanlar da gariplikler olduğunu görüyor yani. Bir partinin milletvekilleri diğer partiye hızlı bir şekilde yolcu ediliyor, ondan sonra partiler arasında trafik birdenbire hızlanıyor.
Çatı aday bulunması noktasında Saadet Partisi bu konuda çok önde, çok atak, çok istekli. İyi Parti yanaşmıyor buna, CHP’de muhtelif açıklamalar var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Niye bu kadar ısrar, gayret?
Hırsların aklın önüne geçmemesi lazım. Memleketin meseleleri de kişisel ikballerin önüne geçmemeli.
Her halükarda seçim açıklanmasa bu çalışmalar bu kadar hız kazanmaz, alenileşmez, mutlaka etkisi var. Tabii ben Abdullah Bey adına değerlendirme yapmam yanlış olur. Ama Abdullah Bey aday da olabilir, olmayabilir. Şu anda bizim meselemiz bu değil. Biz hiç kimseye adaylık konusunda aman olun-olmayın, yapmayın-etmeyin diyecek halimiz yok. Biz adayımızı belirledik, kararımızı verdik, programımızı yaptık, vatandaşlarımızla artık kucaklaşmanın özlemi içindeyiz.
İnşallah, hedefimiz o. Tahmini ben vermem, tahmin vermek vatandaşın iradesine saygısızlık olur.
Ben partimin bir neferiyim. Başbakanlık görevi zaten onurlu bir görevdir. Bu görevi 2 yıl süre içerisinde dolu dolu yaşadık. Türkiye’nin belki 50 yılda karşılaşmayacağı konularla karşılaştık. Türkiye’nin gündeminde olup da bir türlü yapılamayan işleri yaptık. Darbesi, referandumu, sistem değişikliği, Fırat Kalkanı, Afrin Harekatı, ekonomiyle ilgili gelişmeler, yani birçok konuyu iki seneye sığdırdık. Çalıştık, çabaladık. İyi niyetle gayret ettik, bugünlere geldik. Bu onur bize yeter. Bundan sonra kader çizgimizde ne varsa onu yaşayacağız?
Bu seçimin bir özelliği var. Bir cumhurbaşkanı kampanyası var bir de milletvekillerinin kampanyası var. Yani Meclis grubunun da güçlü olarak gelmesi lazım. Dolayısıyla kampanyayı 2 bölümde alacağız. Cumhurbaşkanlığı kampanyası başlı başına ama milletvekilleri adaylarımız, partimize bugüne kadar hizmet etmiş, isimleri temayüz etmiş arkadaşlarımız da Türkiye’nin her tarafında milletvekili seçimlerine yönelik, cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik kampanya yürütecekler. Dolayısıyla iyi bir kampanya dönemi olacağını düşünüyorum. Biz zaten sürekli milletin içindeyiz, arasındayız. Biliyorsunuz, biz kongrelerimizi yapıyoruz, miting havasında geçiyor. Yani bu kampanyada esas itibarıyla kitle iletişim araçlarını daha yoğun kullanmanın doğru olacağını düşünüyoruz.
O her zaman yaptığımız şey, gayet tabii ki daha fazla özgürlükleri alabildiğince geliştirmemiz lazım. Yani burada bir sınırlama söz konusu değil. Bazen içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla, işte yaşadığımız alçak darbe girişimi, terörle mücadele, ülkenin birliği, bütünlüğü, bekası konuları olunca, tabii biraz güvenlik konusuna önem verdik ve bunun da sonuçlarını aldık. Niye yaptık bunu? Daha fazla masum vatandaşımızın canı yanmasın diye yaptık. Ülkemizin düşmanları alan kazanmasın diye yaptık. Bu katiyen özgürlüklerin kısılması adına yapılmış bir şey değildir.
Bakın, biz İspanya’daki işadamlarıyla da konuştuk, yatırımcılarla... 'OHAL’den bir şikayetiniz var mı' dedim. Yok dediler, biz OHAL’le ilgili Türkiye’deki işlerimizde bir olumsuzluk yaşamadık diyorlar. Biz de baştan beri dedik ki, OHAL’i biz kendimize ilan ediyoruz, yani şu FETÖ belası, terör belası, bunların kalıntıları tamamen ortadan kalksın, ülkemiz artık bu meselelerden kurtulsun
Yani onun tabi tarihini vermem doğru değil. Gelişmeleri izliyoruz, sürecin sonunda otururuz değerlendiririz.
Vallahi vatanı kurtarma mı, kendini kurtarma mı bilemeyiz. Parçayı kurtarma dönemi de olabilir. Vatanın nesini kurtaracağız kardeşim? Vatan Kurtuluş Savaşı'nda kurtulmuş. Cumhuriyetimiz bütün birikimleriyle bugüne kadar gelmiş.
Yani bazıları hayal kırıklığına uğradı. Bunu da gizlemiyorlar. O zaman doğru bir iş yaptık demek ki, doğru bir karar.
Şöyle; onu Meclis'e verdik ama, bu imar affı değil, imar barışı. İmar affı ayrı bir şey. İmar barışını Türkiye’de 12-13 milyon konutu ilgilendiriyor. Büyükşehirler başta olmak üzere yapılmış ama bir türlü yapı kullanım, ruhsat ve imar iznini alamamış. Kimisinin mülkiyet sorunu var. Kimisi imar almadan yapı yapmış veya imar almış eklentiler var. İmara uygun yapılmamış, Mera, Hazine, vakıf , şahıs ve orman arazisi üzerine yapılmış filan. Yani burada getirilen şey bir barış, bir uzlaşma.
Bu ne getirecek? Bir kere, vatandaşın yapıp yıllarca yaşadığı yeri meşruiyet kazanacak. Şimdi yerim değil diyor, yani devletin kayıtlarında bina gözükmüyor, toprak gözüküyor, vatandaş sahip, burası benim yerim hissini yaşayamıyor, elektrik alamıyor, su alamıyor, doğalgaz alamıyor, değişiklik yapacak ruhsat alamıyor. Şimdi bu bir kere yapı kayıt belgesi verilecek. Böylece bir uzlaşma, bir barışma süreci başlamış olacak. Ondan sonra ne olacak? Vatandaş eğer yerini yıkıp yeniden yapmak istiyorsa bu sefer müracaat edecek belediyelere, uygun imar planı onaylanacak, sonra yapacak. Kentsel dönüşüm teşvik edilecek, yani bu yapı kayıt belgesiyle kentsel dönüşümün hızlanması da sağlanmış olacak, bu yönde teşvik maddeleri var, getirdiğimiz budur.
Hiçbir kaygım yok. Türk ekonomisi her türlü saldırıya, şoka karşı dirençli bir ekonomidir. Çünkü sanal değil üreten, büyümeyi esas alan, istihdam oluşturan ve ihracat esasına dayalı bir ekonomidir. Bu sene alacağımız kararların da etkisiyle hem büyüme sürdürülebilir şekilde olacak, hem de kur ve enflasyon meselesini daha dengeli sürdürülebilir bir düzeye getireceğiz.
Ha terör ha sporda şiddet. Buraya da bazı yasal düzenlemeler getireceğiz, şiddeti en ağır şekilde cezalandırmayı öngörüyoruz. Yani insanlar niye gider maça kardeşim? Başkasının kafasını, gözünü yarmak için mi. Yani bu kabul edilebilir bir şey değil, burada masum bir iş yok, zaten araştırmalar yapılıyor, bunun biraz planlı bir iş olduğu şüphesi de gözardı edilmiyor.