Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kobani bahanesiyle çıkan olayların HDP'nin açıklamalarıyla büyüdüğünü, partiden gelen ikinci bir açıklamayla tansiyonun düştüğünü söyledi. IŞİD'e müdahale edilmesini "Türkiye ucunu görmediği tünellere girmez" sözleriyle değerlendiren Akdoğan, Çözüm Süreci için net konuştu: "Hükümet çok kararlı, 3-5 ay içinde netice almayı planlıyor." Akdoğan, sağ duyulu mesajları için Bahçeli'ye de teşekkür etti.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP'nin açıklamalarıyla bir şekilde ivme kazanan olayların, yine HDP'nin açıklamalarıyla biraz daha tansiyonunun düştüğünü belirterek, "Bir siyasi parti böyle bir eylemsellik çağrısı yapamaz. Bu olaylara kapı açamaz" dedi.
Akdoğan, CNN Türk'te katıldığı "Baştan Sona" adlı programda, gazeteci Akif Beki'nin sorularını yanıtladı.
Sokak olaylarının talihsiz olduğunu ifade eden Akdoğan, 37 insanın hayatını kaybettiğini, 212 okul ve 29 siyasi parti binası ile bazı sağlık tesislerine saldırı olduğunu kaydetti.
Şiddetin sokaklara indiğini ve toplumu kaygılandıracak birtakım hadiseler yaşandığını vurgulayan Akdoğan, bunun çıkar yol olmadığının anlaşılması ve toplumda da ciddi bir tepki oluşması nedeniyle ilk günlere göre olayların sakinleştiğini söyledi.
Akdoğan, medyanın bu konuda ortak bir tavır takındığını kaydederek, vandalizmin, yakıp yıkmanın, iş yerlerini tahrip edip yağmalamanın yanlış bir şey olduğunu, bunları hiç kimsenin tasvip etmesinin mümkün olmadığını aktardı.
Toplumsal tepkinin bir şeylerin yanlış yapıldığını herkese gösterdiğini belirten Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bizim yürüttüğümüz birtakım temasların da etkisi olabilir. Gelinen noktada bir firene basma durumu yaşandığı görülüyor. HDP'nin açıklamalarıyla bir şekilde ivme kazanan olayların, yine bir şekilde HDP'nin yaptığı açıklamalarla biraz daha tansiyonu düştü. Daha düşük profilli eylemler sağda solda, bu tamamen sıfırlanmış değil. Kitlesel eylemler bir şekilde hız kesti ama Bingöl'de olduğu gibi provokatif eylemlerin yaşanmaya başladığını gördük."
Bu olayların gerilemesinde toplumsal tepki kadar, hükümetin kararlılığı ve bu işin üzerine gitmesinin etkili olduğunu ifade eden Akdoğan, "Yani kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak öncelikli konudur. Bu konuda taviz verilemez. Hukuksuzluğa kapı açmayız ve bu işin üzerine gideriz" dedi.
Demirtaş ve HDP'nin açıklaması
Bugün, HDP'nin yaptığı açıklamaya bakılınca eleştirilecek yönler olabileceğini dile getiren Akdoğan, siyasi parti açıklamalarında mutlaka bir siyasi polemik yönü olduğunu, ancak bu kısımları önemsemediğini kaydetti.
Akdoğan, dün Selahattin Demirtaş'ın açıklamasında da kendisini mazur göstermeye çalışan bir bölüm olduğunu, bunları da önemsemediğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Orada 3-4 cümle önemliydi. Birincisi 'şiddet çağrısı yapmadık, bu şiddetti durdurun' mesajıydı. İkincisi 'diyalog, hükümetle çalışmaya hazırız' mesajıydı. Öcalan'ın mektubuyla alakalı olarak bu vurguların öne çıktığı anlaşılıyor. 'Çözüm süreci önemli, devam etmeli' vurgusu ve bir tanesi de 'farklı toplum kesimleri, gruplarla çatışmak istemiyoruz, bir şekilde diyalog kurmak istiyoruz'. Adresin neresi olduğu anlaşılıyor tabi.
Bu olaylar niye oldu? HDP bir açıklama yaptı. Şiddet, terör, birtakım eylemler, sokak hadiseleri. Bir siyasi parti böyle bir eylemsellik çağrısı yapamaz. Bu olaylara kapı açamaz. Açarsa hukuki ve siyasi meşruiyetini tartışmaya açar, bunu yitirmeye başlar. Bu yüzden yanlış yapmıştır HDP. İşte, duygusal kırılmalar yaşandı, bir sürü mazeretler geliştirilebilir. Bunların hiçbiri oradaki masum bir Kürt esnafın dükkanının yağmalanmasını, yakılmasını, Kürt öğrencilerin gittiği okulun yakılmasını mazur göstermez."
Demirtaş'ın bugünkü yazılı açıklamasında da 'şiddet olaylarına son vermek gerekir' gibi şeyler söylediğini, arkasından hükümetin olumlu adımlarının devam etmesini dile getirdiğini aktaran Akdoğan, şöyle devam etti: "Hükümet Kobani konusunda adım atıyor, çabalar gösterdi' demesi yeni bir şey. 'Hükümet, sattı, etti, hiçbir şey yapılmadı, ölüme terk etti' söylemlerinden, 'hükümet olumlu birtakım çabalar içerisinde' diye atıf yaparak bu noktaya gelinmesi hem objektiftir hem de yapıcı, olumlu bir durum gibi algılanabilir. Keşke bunlar bu olaylar olmadan önce söylenseydi. Yani 'şunlar yapıldı ama şunlar da yapılsaydı' diye baştan söylenseydi, bu kadar insan ölmeseydi, bu kadar yer yıkılmasaydı, yağmalanmasaydı. Gelinen yer iyi bir yer. Ama bu işler bitmiş değil. Sükunet, sağduyu çağrısı yapmak hala önem taşıyor."
"Hükümet bir şey yapmıyor gibi görmek yanlış"
Akif Beki'nin "Öcalan devreye girmeseydi, HDP bu noktaya gelir miydi? Olumlu bulduğunuz bu açıklamaları yapar mıydı?" sorusu üzerine Akdoğan, toplumsal tepkiden dolayı bunu belli bir oranda yapacağı kanaatinde olduğunu kaydetti. İnsani yardımı Türkiye'nin yaptığını, yükü Türkiye'nin çektiğini vurgulayan Akdoğan, "İnsani duyarlılığı ortaya koyan biziz. Kobani bu tarafa geldi. Suruç'ta Kobani. Eğer insanlarsa oraya anlam veren, bu insanların hepsi Türkiye'de. Hükümet hiçbir şey yapmıyor gibi bakmak son derece yanlış olur. Hükümet başkalarına da yaptı. Araplara da Türkmenlere de yaptık" dedi.
Akdoğan, Beki'nin "Başa kakma gibi algılanabiliyor, böyle eleştiriler var" sözleri üzerine de "Başa kakma diye bir şey yok. Ama marifette biraz iltifata tabidir. Türkiye burada ciddi çaba gösteriyor. Amerika ile temaslarda, en son bombardıman vesaire konusunda hükümetin çok ciddi bir çabası var. Kobani'ye 634 araçlık yardım yapmışız" dedi.
Beki'nin, bir HDP milletvekilinin, "İki tane yardım aracının gidip gelmesi için bizim günlerce, saatlerce dil dökmemiz gerekiyor" şeklinde açıklaması olduğunu söylemesi üzerine Akdoğan, öyle bir şey olmadığını kaydetti.
Türk Kızılayı ve diğer sivil toplum kuruluşlarının yardım yaptığını, Kobani olayları ortaya çıkmadan önce de farklı yerlerden yardım gönderildiğini dile getiren Akdoğan, "Türkiye'de yapılan insani yardımın, kucak açmanın ötesinde de orada yerinde insanların etnik kimliğini sorgulamadan biz herkese yardım yapmışız" dedi.
Akdoğan, Türkiye'nin uluslararası toplumu zorladığını, burada nasıl bir bela olduğunu başından beri vurguladığını, insani duyarlılığını gösterip kapılarını açtığını ama yerden yere de vurulduğunu söyledi.
Akdoğan, PYD'nin Esed'le ilişkilerinde, daha önce birçok katliam yaşanırken sessiz kalarak yanlış yaptığını ifade ederek, "Araplara, Türkmenlere katliamlar yapılırken hiç eleştirmeyerek. Buna HDP'liler de kısmen dahildir. Esed'in katliamlarında sessiz kalınmakla yanlış yapmıştır. Diğer Kürt grupların oradan sökülüp atılmasında, etkisizleştirilmesinde onların hataları vardır. Biz insani duyarlılıkla baktık, 185 bin insanı kabul ettik. PYD'nin yaptığı yanlışlar ayrı bir şeydir, oradaki Kürt halkı ayrı bir şeydir" diye konuştu.
"IŞİD orada gitti evleri yaktı, bastı mı yoksa buradaki esnafın yerleri mi basıldı?" diyen Akdoğan, "Orada IŞİD'in yapmadığını burada birileri gitti bölgedeki Kürt halkına, Kürt esnafına, Kürt öğrencilere yaptı. Kobani'den gelen insanlara bakan sağlık tesisini sen niye basarsın, o insana kucağını açan devlete sen niye kurşun sıkarsın?" dedi.
HDP'lilerin, Kobani'de 10 bin civarında sivilin olabileceğini söylediğini ancak diğer kaynakların böyle bir rakam vermediğini belirten Akdoğan, son günlerde yabancı medyada bu işin ajite edilmeye başlandığını aktardı.
Akdoğan, "(Türkiye'nin büyük bir gücü var, orada birileri katlediliyor, soykırım yapılacak, Türkiye niye müdahale etmiyor?) Peki Türkiye'nin oraya müdahale etmesini istemeyen kim? 'Aman ha Türkiye girmesin' diyen kim? PYD'nin kendisi. Bir taraftan bütün dünyayı tahrik ediyorlar, 'Türkiye bir şey yapmıyor' diye. Öbür taraftan 'Aman Türkiye' girmesin diye bağıran da PYD'nin kendisi" diye konuştu.
Akdoğan, uçuşa yasak ve güvenli bölge oluşturulmasının önemli bir konu olduğunu belirterek, uluslararası toplum ve koalisyon gücüyle Türkiye'nin birtakım işbirlikleri geliştirebileceğini anlattı.
"Bunun şartları ve zemini vardır" diyen Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu kadar samimiyseniz bu konuda, gelin birlikte yapalım bu işi. Sen gelmeyeceksin. Yani Türk askeri burada senin paralı askerin mi? Sen askerini göndermeyeceksin, Türk askeri oraya girip şehit olacak. Böyle bir dünya yok. Varsa bir samimiyet o zaman anlaşılır, Türkiye'de önünü görür. Kapsamlı bir Suriye gelecek planı ortaya konulur. Uluslararası toplum birlikte hareket eder, Türkiye de ona göre pozisyonunu alır. Mesele Esed değil. Türkiye bu işe kendi ulusal çıkarları ve ulusal güvenliği için girer."
Türkiye'nin, ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda ve ciddi bir tehdit algısı ortaya çıktığında tek taraflı da hareket edebileceğini dile getiren Akdoğan, Türkiye'nin bu hakka uluslararası meşruiyet açısından sahip olduğunu söyledi.
Akdoğan, şöyle konuştu:
"Suriye'de şu anda birbiriyle savaşan bir sürü grup var. PYD var, ÖSO var, IŞİD var, Esed rejimi var. Başka birtakım örgütler var. Burada siz bir tane örgüte müdahale ettiğinizde, onu etkisizleştirdiğinizde sorunu çözmüş oluyor musunuz? Sorun orada devam ediyor. Kaçak güreşmenin alemi yok. Suriye'nin geleceği nasıl öngörülüyor, kapsamlı bir plan yapılacak ve herkes buna göre gereken adımları atacak. Bir unsurun devre dışı bırakılması Suriye'deki bataklığı kurutmaz."
Bingöl'deki saldırıya ilişkin yapılan açıklamaları da değerlendiren Akdoğan, "Bu iklimi kim bu hale getirdi? Siz atmosferi zehirliyorsunuz, ondan sonra yaşanan hadiselerde 'Aman biz onu yapmadık, bunu kastetmedik, böyle bir çağrı yapmadık'. Günlerdir bu yönde çağrılar yapılıyor, Kandil'den de başka yerlerden de yapılıyor. Siz bu kadar gererseniz, tahrik ederseniz, tehdit ederseniz, ondan sonra 'Bizim bu işle alakamız yok' demenizin hiçbir inandırıcılığı olmaz."
Akdoğan, daha önce de birtakım provokatif hadiselerle yaşanan süreçleri sabote eden birtakım olayların olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:
"Hep aynı tavır. Toplumsal bir tepki varsa, onu üstlenmenin siyasi bir maliyeti varsa başka bir örgüte, lokal birimlere vs atılıyor. Bunların artık kıymeti harbiyesi yok. Burada çok açık bir şekilde devam eden süreçler var. Sen nerede duruyorsun? Kobani meselesi bu olaylarda bir kaldıraç gibi kullanılmak istendi. Kimi 'Kobani'de Türkiye şunu da yapsın, bunu da yapsın' diye bir kaldıraç olarak kullanmak istedi, son olayları kastediyorum. Kimisinin bunun üzerinden acaba Türkiye'yi Suriye'ye sokup, IŞİD ile savaştırabilir miyiz düşüncesiyle cesaretlendirdiğini, teşvik ettiğini düşünüyoruz. Seçime yaklaşılıyor. Bu hükümeti nasıl hırpalarız, nasıl çalkantı meydana getiririz, nasıl zarar veririz diye bu şeye katılanlar olabilir. Çözüm sürecinde bir noktaya gelindi. Hükümet çok kararlı, 3-5 ay içinde netice almayı planlıyor. Bir şekilde nasıl biz bu işi bozarız. Çok farklı amaçlarla farklı birtakım çevrelerin bu işten medet umduğu, Kobani'yi bir kaldıraç gibi kullandığı da görülüyor açıkçası."
Akdoğan, "Öcalan böyle bir şey yazmasaydı bunu yaparlar mıydı?" sorusu üzerine, 'Kısmen yapabilirlerdi, toplumun baskısı ve hükümetin kararlılığını görmeleri açısından dedim ama Öcalan'ın bu olayların nasıl bir şeylere sebep olabileceğini doğru okuduğu kanaatindeyim. Süreç iyi bir noktaya gelmişken bütün kazanımları kaybetmek anlamına gelir bu. Bütün bu diyalog, görüşme köprülerini ortadan kaldırır" dedi.
Kobani'ye koridor açılması yönündeki söylemlere de değinen Akdoğan, şöyle konuştu: "İnsani yardım anlamında söyleniyorsa zaten bu akış devam ediyor. Hem oradan gelenleri bizim kabul etmemiz hem de Türkiye'den birçok yardım aracı bugüne kadar sadece Kobani değil diğer bölgelere de de hem devletin hem STK'ların gönderdiği yardım araçları gidiyor. Bunlar zaman zaman hayatlarını tehlikeye atarak bu yardımları götürdüler. Türkiye hiçbir şey yapmıyormuş gibi bakmak doğru değil. Ama koridordan kasıt şuysa, yani sen Türkiye içinden bir şey aç, buradan PKK'lılar geçsin veya silah sevkıyatı olsun, bu hukuken de olacak iş değil, siyaseten de bunun izahı yoktur. Böyle bir talepte bulunmak da doğru değildir. Türkiye, terör örgütü olarak ilan ettiği örgütü kendi içinden geçirebilir mi? Veya böyle bir silah sevkıyatı yapabilir mi? Bunlar makul olmayan, absürt bir şeye dönüştürüldü. Sanki bu çok masum insani yardım konvoyu gidecekmiş gibi bir algıyla hükümetin üzerine bir yüklenme var. Bu yanlış bir algı."
PYD'nin Türkiye'ye karşı bugüne kadar nasıl bir duygu içerisinde olduğunu ve hasmane tavrını herkesin bildiğini belirten Akdoğan, "PKK, Kandil vs bu ilişkileri biliyor. Türkiye, kendisine hasmane şekilde bakan bir yapıya böyle bir yardımda bulunabilir mi? Türkiye kendisine yakın gibi görünenlere bunu yapmıyor. Bunun makul bir tarafı yok" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "AK Parti'nin temel felsefesi, var oluş sebebi baktığımızda IŞİD'in panzehiridir. Bu, iki farklı yöntem, iki farklı zihin dünyası, iki farklı yaklaşımdır. Biri demokratik yöntemdir, bir tanesi de silahlı mücadele, terör, şiddet vesaire üzerinden bir şeyler yapmaktır. Bunun arkasındaki kültürel arka plan, felsefesi, yaklaşımı, zihniyet dünyası, bunlar iki ayrı alemdir. AK Parti, bunun tam karşı kutbunda durmaktadır ve buna karşı, bunun panzehiri de budur" dedi.
Akdoğan, "PYD'ye terör örgütü diyorsunuz, bir yandan da Salih Müslim Türkiye'ye davet ediliyor, Ankara'ya gelip temaslarda bulunuyor. Bu çelişki değil mi?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Bunlar, farklı kademelerde yapılar, Kandil, PKK onun birtakım türevleri... HDP ile PKK aynı mı? Değil. Biri, siyasi hukuki zeminde faaliyet gösteriyor, birtakım ilişkileri var. Zaman zaman bu ilişkileri biz de eleştiri konusu yaptık ama neticede HDP'lileri muhatap alıyoruz, görüşüyoruz, yasal zeminde faaliyette bulunan bir yapı. PYD ile YPG arasında böyle bir şey var. PYD siyaseten bize hasım olursa, biz de ona hasım oluruz ama diğer onun silahlı unsurlar vesaire bunlar ayrı ayrı yapılar. Görüşmeleri kim, hangi zeminde yapıyor? İstihbarat örgütleri yapıyorsa, istihbarat örgütü zaten herkesle görüşür. Adayla da görüşüyor değil mi? Ben çelişki olduğunu düşünmüyorum."
HDP heyeti ile görüşmesinde koridor talebinin gündeme gelip gelmediğine ilişkin soru üzerine Akdoğan, demokrasilerde sorunları siyaset kurumunun çözdüğünü, bunun zemini ve yönteminin de diyalog ve uzlaşı olduğunu dile getirdi.
Akdoğan, "Görüşmelerde biz çok açık bir şekilde bu yapılanın son derece yanlış olduğunu, HDP'nin hukuki ve siyasi meşruiyetini bunların zedelediğini, devletin buna kesinlikle müsamaha etmeyeceğini ve gereken ne varsa, hukuk içerisinde bu vandalizmi ve şiddeti bastırmak için her yolu kullanacağını söyledik. Kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak, her şeyin başıdır. Bu olmadan hiçbir konuda konuşulmaz. Ne Kobani konuşulur ne çözüm süreci konuşulur. Bütün bunların zemini, kamu güvenliği ve zemininin sağlanmasıdır. Demokrasilerde hukuk en temel zemindir. Hukuk zemini ortadan kalkarsa, onun üzerine hiçbir şey bina edemezsiniz" diye konuştu.
Koridor açmanın hukuken mümkün olmadığını ve siyaseten de göğüslenemeyeceğini belirten Akdoğan, "Bugüne kadarki bütün pozisyonların inkarı anlamına gelir. Böyle bir talepte bulunmak doğru bir yaklaşım değildir. Bir taraftan 'Türkiye bizi kurtarsın' diyorsun, bir taraftan 'Türkiye girmesin' diye bağırıyorsun" dedi.
Akdoğan, Kobani'de IŞİD'e karşı savaşması için PKK'ya Türkiye'nin silah yardımında bulunması talebi bulunup bulunmadığına ilişkin soruya da "Bunu, onların sokaktaki uzantıları söylüyorlar, bu çok meşru ve makul bir talepmiş, sıradan bir şeymiş gibi. Böyle bir talep üzerinden hükümete baskı yapmak, bunu kıyamet alameti gibi görmek, 'bu olmazsa her şey biter', bunlar yanlış şeyler. Kendi dışında gelişen her gelişmenin faturası niye Türkiye'ye kesilsin?" yanıtını verdi.
Çözüm sürecinin bir bağlamı olduğunu ve Türkiye'de bir sorunu çözmeye çalıştığını vurgulayan Akdoğan, "Türkiye'de bir sorunu biz çözmeye çalışıyoruz. Bütün bölgedeki, Irak'taki, Suriye'deki, İran'daki bütün bu sorunları çözüm sürecinin içine paketleyip Türkiye'ye çözdürmeye çalışmak mantıklı bir şey değil" dedi.
"IŞİD üzerinden PKK'nın bir silahlı güç olarak kendini meşrulaştırması, 'PKK da bizim müttefikimizdir' deme noktasına Türkiye, ABD ya da NATO gelebilir mi?" sorusuna Akdoğan, şöyle yanıt verdi:
"Kim gelir bilmiyorum ama Türkiye gelmez ve bunu da hiç kimse getiremez. Konjonktürel gelişmelerle, birtakım hadiselerle bu meselenin bir anda renk değiştirecek hali yok. 30 yıllık tarihi de kimsenin silip atabilecek hali yok. Bu yüzden böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye'nin PKK'ya bakışı bellidir. Bu çerçevede sorunu çözüme bağlama çabası var. Bu sorun çözülürse, o zaman yeni bir durumdan bahsedebiliriz. Çözüm süreci nihai amacına ulaşır, bir silahsızlanma söz konusu olur, örgüt bir şekilde dağdan iner vesaire, ondan sonra yeni bir bağlam ortaya çıkabilir. Ama bugünkü bu şartlarda Türkiye'nin pozisyonunu değiştirmesi, oraya farklı bir gözle bakması, yeniden tanımlaması, birileri bir şey diyor diye daha kötüsü var bu, ehven-i şerdir, böyle bir yaklaşıma gelmesi söz konusu değildir. Kim gelirse gelsin, Türkiye bu noktaya gelmez. Eğer zamanında Esed konusunda Türkiye'nin dedikleri yapılsaydı, bugün o boşluk orada oluşmayacaktı ve o örgütler oralarda cirit atmayacaktı. 'Esed giderse ne olur? Alternatifini bilmiyoruz' diye Esed'in statükosuna destek oldular, göz yumdular ve Esed yukarıdan bombaladı, bunlar aşağıdan o boşaltılan alanları doldurdular ve şimdi 'Gel Türkiye bunu temizle'."
Akdoğan, herkesin taşın altına elini koyması gerektiğini dile getirerek, "Sadece bir örgütle mücadele değil, kapsamlı bir Suriye planı ortaya konur, bu çerçevede herkes üzerine düşeni yapar. Bölgedeki herkesin yaptığı hataları telafi etme makamı Türkiye değildir" dedi.
IŞİD konusunda Türkiye'nin tavrının açık ve net olduğunu aktaran Akdoğan, şöyle konuştu:
"Türkiye, Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD'i terör örgütü ilan etmiştir. Hiçbir ilişkisi yoktur, hiçbir desteği yoktur. IŞİD'i bir tehlike olarak görmektedir ve terör örgütü olarak tanımlaması da bunun bir parçasıdır. Son çıkardığı tezkerenin ana şeyi de IŞİD vurgusu üzerinden çıkmıştır, bölgedeki diğer terör örgütleriyle birlikte. Türkiye'nin hiçbir ilişkisi, hiçbir yardımı yoktur, hiçbir teması yoktur. Türkiye, kapısını kimseye kapatmadı ama IŞİD konusunda Türkiye'nin kesinlikle böyle bir angajmanı, ilişkisi, desteği, vesairesi yoktur.
AK Parti'nin temel felsefesi, var oluş sebebi baktığımızda IŞİD'in panzehiridir. Bu, iki farklı yöntem, iki farklı zihin dünyası, iki farklı yaklaşımdır. Biri demokratik yöntemdir, bir tanesi de silahlı mücadele, terör, şiddet vesaire üzerinden bir şeyler yapmaktır. Bunun arkasındaki kültürel arka plan, felsefesi, yaklaşımı, zihniyet dünyası, bunlar iki ayrı alemdir. AK Parti, bunun tam karşı kutbunda durmaktadır ve buna karşı, bunun panzehiri de budur. Bölgede farklı grupları, sistem dışına, yer altına itenler, sistemden dışlayanlar, darbelerle, otoriter rejimlerle iş tutanlar, zalim yönetimlere bir şekilde örtülü destek verenler veya nötr kalarak onların yaşantısını devam ettirmesine sebep olanlar, önce düşünecekler. Bu tavrın sonucu, siz yeraltına iter, dışlarsanız, birtakım hadiseler yaşanır ve bu tür habis yaklaşımlar, çarpık yaklaşımlar, tasvip edilemeyecek yaklaşımlar, insanlara 'bu nasıl bir insanlıktır' dedirttikleri vahşetler ortaya çıkar."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, yaşanan son olayların ardından yaptığı sağduyu çağrısını olumlu karşıladığını ifade eden Akdoğan, Kılıçdaroğlu'nun yeni tezkere çıkarma önerisini ise eleştirdi.
Akdoğan, "Bu yaşanılan sıkışıklık, kurnazlık. Bu tezkere IŞİD için çıkmıştır. Oyun mu oynuyoruz, çocuk mu kandırıyoruz? Türkiye ulusal güvenliği ve çıkarları için mücadele eder ve gereğini yapar. Burada kıvırtmaya gerek yok. Bu tezkerenin en önemli şeyi, IŞİD'dir ve sen buna 'hayır' dedin, şimdi bu tür cambazlıkla, numaralarla kotarmaya çalışıyorlar" dedi.
Yalçın Akdoğan, Bingöl Emniyet Müdürü'ne yönelik saldırının faillerinin iki saat sonra etkisiz hale getirildiğini anlattı.
Son günlerdeki izinsiz gösterilerde 37 kişinin hayatını kaybettiğini anımsatan Akdoğan, "Burada güvenlik güçlerinden kaynaklı değil bunlar. Bir kısmı bazı grupların kendi aralarındaki çatışmalardan kaynaklı. Bu kadar ciddi olayların üzerine güvenlik güçleri çok sağduyulu şekilde gitmiştir" diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye hem tezkere hem süreçteki değerlendirmeleri hem de son olaylardaki tavrı nedeniyle teşekkür eden Akdoğan, farklı şehirlerde fay hatlarını kırmaya, meseleyi kaşımaya dönük provokasyonlar olduğunu gördüklerini, buna karşın MHP liderinin tabanına sağduyu talimatında bulunmasını olumlu karşıladığını aktardı.
Çözüm sürecini değerlendiren Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bardağın dolu tarafını görmek durumundayız. Burada bir geriye gidiş olduğu kanaatinde değilim. Şu söylenebilir; devlet demokratikleşti, bölgede ciddi bir normalleşme yaşanıyor, insanlar normal hayatlarına döndü, turizm gelişti, bir taraftan örgüt eski alışkanlıklarını bırakamıyor, ceberut yüzüyle baskıyı devam ettiriyor, bunun üzerinden siyasi güç devşirmeye çalışıyor. Burada bir güvenlik zafiyeti yok. Güvenlik güçlerine her zaman talimat şu olmuştur; hiçbir hukuksuzluğa müsamaha göstermeyeceksiniz. Burada 'çözüm süreci var aman ilişmeyin, karışmayın.' Çözüm süreci herhangi bir örgüte alan açma projesi değildir. Kimse de bunları yapamaz. Çözüm süreci ve güvenlik bir arada gitmek durumundadır. Bu asayiş olayları mutlaka eylemsizlik kapsamına alınmalıdır. Gelinen noktada en öncelikli meseleydi. Bu son olayların biraz da buna karşı bir şey olduğunu görüyorum. Yani hükümet kararlı, 3-5 ay içinde bir nihai sonuca ulaşmak istiyor, nasıl su kaynatırız, nasıl bozabiliriz?"
Hükümetin çözüm sürecinde kararlı olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Nihai çözüme ulaşmak istiyoruz. Bu kararlılığın görülmesinden dolayı bazı çevrelerin panik atak geçirdiği de düşünülebilir. Bu olayları bahane ederek, asayiş olaylarına son vermek yerine tam tersi bir durum ortaya çıkıyor" ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, devletin şantaja boyun eğmeyeceğini vurgulayarak, "Ben bir şey istiyorum, ortalığı yakar yıkarım" devrinin geçtiğini, bununla sonuç alınamayacağını kaydetti.
Türkiye'de birçok kesimin sorunu olduğunu dile getiren Akdoğan, şöyle dedi: "Her sorunu olan ortalığı birbirine mi katacak? Güvenlik, kamu düzeni, hukuk, demokrasi temel zemindir. Bu mesele ile artık birbirimizi yormayalım. Çözüm süreci keyiften ortaya çıkmadı. Bütün yöntemler denendi. Büyük kayıplar yaşandı. Türkiye bölünmesin diye, ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak için bu süreç ortaya çıktı. Sorunu görmezden gelmek meseleyi çözmüyor. Kobani meselesi bunu zehirlemeseydi, bunun üzerinden farklı birtakım hesaplar görülmek istenmeseydi süreç iyi bir noktaya doğru gidiyordu. Ama şu anda biz herhangi bir şeyi çok konuşabilecek durumda değiliz. Önce bu olayların son bulması lazım. Kamu düzeni ve güvenliği şu anda birinci önceliğimizdir."
Suriyelilerin şu anda Türkiye içinde bir şekilde hazmedilmelerinin ve onlara kucak açılmasının yabancı olarak algılanmamalarından kaynaklandığını vurgulayan Akdoğan, "Biz hatta yabancı sermayede 'yabancı' kelimesini de kaldırdık. 'Uluslararası sermaye' diyoruz. Yani artık bu anlamını kaybetmiş bir kavram. Böyle baktığımızda oradaki insanlara yabancı demek bile bizim için doğru değildir ve milletimiz de yabancı olarak algılamamaktadır. Kendinden biri gibi, akrabası, köylüsü olarak bakmaktadır" diye konuştu.
Suriyelilerle ilgili asayiş olaylarının çok düşük olduğunu, binde iki veya üç oranında hadiseler yaşandığını aktaran Akdoğan, çalışma iznine ilişkin soruya karşılık da "Çalıştırılacak eleman konusunda talepler de olabiliyor tam tersine. Başka birilerinin yerini almaktan ziyade 'izin verilse de istihdam edebilsek' yaklaşımında olan iş adamları da gördüm ben" ifadesini kullandı.
Akdoğan, "Kürt sorunu yerine Türk sorunu çıktı" eleştirileriyle ilgili soruya da şu yanıtı verdi: "Toplumsal kesimler arasında böyle bir ayrışma, kutuplaşma, duygusal kopuş vesaire yaşandığı kanaatinde değilim. Bir tepki birikimi olabilir. Bu tepki o toplum kesimlerine değil. Niye değil? Çünkü iç içe geçmişiz, kız almış vermişiz, bir arada yaşıyoruz, bütün tarihimiz, kaderimiz ortak olmuş. Buradaki tehlike bu örgütlü yapılar, yani bunu siyasi olarak farklı şekillere çeken, 'benim dediğimi yapmazsan ortalığı yakar, yıkarım' yaklaşımı sergileyen veya işte Kürtler üzerinde baskı kuran. Şimdi devlet mi Kürtler üzerinde baskı kuruyor? Orada iş makinesini yakan, haraç alan, çocuğun okulunu yakan, sağlık kuruluşunu yakan kim? Yani Kürtlere bugün kim zulmediyor? Bu yüzden sadece Türkler değil Kürtlerin bile bu yapılara karşı tepki biriktirdiğini söyleyebiliriz."
Son olaylarda, karşıt görüşlü kesimler arasında yaşandığı belirtilen olaylara ve medyaya yansıyan görüntülere ilişkin görüşü sorulan Akdoğan, farklı yerlerde farklı oyunların devreye konulduğunu, farklı toplum kesimleri, partiler veya yapılar arasında bir kavga üretme amacıyla Türkiye'nin belli yerlerinde bir şekilde provokasyon yapıldığını ve bunu yapan örgütlerin bu tür paralel dönemlerde hep aynı yerlerde boy gösterdiğini dile getirdi.
Yaşanan olayları, Türkiye'nin geneline yayılabilecek, farklı toplum kesimleri arasında yaşanan bir tansiyon ve gerilim gibi görmemek gerektiğinin altını çizen Akdoğan, "Neyin kaşındığı, ne yapılmak istendiği belli. Millet artık bunları yutmuyor ve bu oyunlara gelmiyor. Devlet de ona göre oralara dönük ilave tedbirler geliştiriyor" dedi.
Terör örgütleri IŞİD ile PKK'yı bir tutma konusunda son zamanlarda yapılan konuşmalar ve bunun zamanlaması sorulan Akdoğan, şunları aktardı:
"Son dönemde bu Kobani üzerinden bazı uluslararası çevrelerin veya birtakım ülkelerin ehven-i şer gibi görmesi, diğerinin yanında biraz da masumlaştırması vesaire gibi çabalar karşısında, çünkü Batı'da da Avrupa'da da bazı ülkelerde bu yönde çabalar var. Yani terör örgütü listesinden çıkarma vesaire gibi. Bu konuda sergilenen bir hassasiyet olarak görüyorum ben Sayın Cumhurbaşkanı'nın vurgusunda. Yani çözüm süreci var diye PKK terör örgütü olmaktan çıkarılacak mı? Böyle bir şey var mı? Çözüm sürecinin nihai sonucu silahları bırakmasıdır. Yani bizim öyle dememiz veya demememizle çıkmayacak. Kendisinin o şeyi bırakması gerekir. Bunun bir anlamı var. PKK, Türkiye için bir tehlike, tehdit değil midir? Hala elinde silahlı birtakım insanlar zaman zaman eylem yapmıyor mu? Bingöl'de yaşadığımız hadise gibi veya Kuzey Irak'taki varlığı gibi veya kırsaldaki birtakım şeyler gibi. Yani eli silahlı birtakım unsurlar var olduğu sürece bu tehdit olmaya devam edecektir. Ve bu tanım böyle olacaktır. Bu başka bir şeydir. Çözüm süreci zaten bu sorunu çözmek için var. Öyle bir sorun yoksa niye uğraşıyoruz biz?"
HDP'ye çok yüklendiği yönündeki eleştirilerle ilgili bir soruya da Akdoğan, HDP ve PKK'yı çok eleştiren birisi olduğunu, bu eleştirilerle ilgili zaman zaman tahammülsüzlük yaşandığını aktardı. Akdoğan, "Sanki Kürt meselesine, Kürtlere karşı olmak gibi takdim edilip, böyle birtakım ezberler oluşmuş. Hemen indirgemeci bir yaklaşım. Siz onu eleştirirseniz, yani o size bir kamyon laf söyleyebilir, siz ufacık bir cevap verdiğinizde, siz çözüme karşı, Kürtlere karşı bir yere indirgeniyorsunuz. Bu hastalık bizim aydın takımında da var" şeklinde konuştu.
Yapılan eylem çağrısına ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Akdoğan, şu ifadeleri kullandı: "Kendi iradeleriyle mi yaptılar o açıklamayı, kim yaptı bilmiyorum ama bu yanlış oldu, hukuken de çok su götürür bir meseledir. HDP orada yanlış yapmıştır. Son 1-2 gündür yaptıkları açıklamaları ben biraz daha makule yaklaşma olarak görüyorum. Bir kere o kitleyi tamamen sokaktan çekmeleri ve şiddet olaylarına tam anlamıyla son verilmesi gerekiyor. Bugünkü açıklamada da biraz daha sağduyu mesajları olduğunu görüyoruz. Bu da önemli bir şeydir. Yani bunu görmezden gelmek de doğru olmaz. Selahattin Demirtaş'ın da burada bir çaba içine girdiği görülüyor. Orada da bu işler çok kolay olmuyor anladığım kadarıyla. Çıkıp bu kadar hararetli bir ortamda böyle mesajlar vermek de çok kolay değil. Anlamlı buluyorum bunu."
Yalçın Akdoğan, "IŞİD ile savaşmak konusunda Türkiye gönülsüz mü? İşi yokuşa mı sürüyoruz biz?" sorusuna da şu yanıtı verdi: "Kim var peki bu mücadelenin içinde olan, veren? Böyle sorun çözülmediği için Türkiye'ye bir baskı yapıldığı görülüyor. Türkiye de diyor ki 'Tamam, gelin beraber yapalım ve bu sadece bir örgüte karşı olmasın. Bütün Suriye'ye dönük bir çaba olsun'. Türkiye'nin bunu demesi son derece makuldür, doğru olandır, meşrudur. Türkiye burada hiç kimseden çekinmez. Kendi ulusal güvenliği, bir tehdit söz konusu olduğunda, yapması gereken neyse, hiç sağına soluna bakmadan, arkasında kim var diye bakmadan gerekeni yapar. Onun ötesinde de ucunu görmediği tünellere girmez, kimsenin paralı askerliğini de yapmaz Türkiye. Burada işbirliğinin zemini bellidir. Cumhurbaşkanımız da bunu defalarca açıklamıştır. Eğer böyle bir samimiyet varsa gelinir hep birlikte bu iş yapılır."
BM özel temsilcisinin, "Bir katliam tehlikesi varsa o zaman birtakım sıra dışı önlemler alınabilir yönünde BM'nin kararı vardır. Bu kapsamda Türkiye de Kobani'ye savaşmak için gitmek isteyenlere sınırlarını açabilir" dediği hatırlatılan Akdoğan, "Bir kere benzetme yanlış. Yaptığı benzetmenin tutar tarafı yok. Önce BM otursun böyle bir sorun varsa kendi ne yapıyor ona baksın. Yani herkes akıl verme ve eleştirme pozisyonunda. Buyurun gelin araziye. Burada sınırı olan biziz. Sorun yaşayan, yükü çeken biziz. Kimsenin aklına da ihtiyacımız yok. İşbirliğine ihtiyacımız var. Gelsinler beraber işbirliği yapalım. Biz maşa değiliz kusura bakmasınlar" diye konuştu.
Çözüm sürecinde hükümete yapılan eleştirilerle ilgili bir soruyu da Akdoğan, şöyle yanıtladı: "Kobani burada kaldıraç olarak kullanıldı, bir yönüyle de tıkaç olarak kullanıldı. Çözüm sürecinin önüne getirip tıkadılar bunu, baktılar ki hükümet kararlı ve çok hızlı yol almak istiyor, getirip tıkadılar bunu bir şekilde. Çözüm sürecinde burada görüşülen meseleler bellidir. Hükümet bugüne kadar yapacaklarını yapmıştır. Öncelik bu noktada bu olaylar bağlamında kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması ve bütün bu olayların sona ermesi bizim için en temel şarttır. Çözüm süreci açısından söylemiyorum, bu olmadan hiçbir konu konuşulmaz. İki, çözüm süreci bağlamında en temel şart yine bu asayiş meselesi, yol kesme, haraç alma bunların son bulmasıdır. Sürekli burada hükümete fatura çıkarmak, hükümete ev ödevi vermek vesaire, bu artık yanlış bir şeydir. Burada herkes biliyor kimin ne yapacağını, ne edeceğini. Herkes kendi üzerine düşeni yapsın. İkide bir hükümete ev ödevi çıkarmak vesaire bu doğru bir yaklaşım değil. Bunu HDP'liler de biliyor, herkes de biliyor. Herkes kendi işini yapsın."