Adalet Bakanlığından, TBMM Genel Kurulunda görüşülen "Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın Geçici 1'inci maddesine eklenen fıkraya ilişkin açıklama yapıldı.
Açıklamada, söz konusu fıkranın, "Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16 Kasım 2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231'inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir." şeklindeki hükümleri içerdiği belirtildi.
Düzenlemeyle, cebir, tehdit, hile veya iradeyi sakatlayan başka bir nedenle cinsel istismar suçunu işleyenlerin (tecavüzcüler), bu düzenlemeden yararlanamayacağının ifade edildiği açıklamada, tecavüzcüye evlilik yoluyla cezadan kurtulma imkanının kesinlikle getirilmediğinin altı çizildi.
Açıklamada, düzenlemeyle ailelerin gayri resmi evlendirdiği ancak Türk Medeni Kanunu'nun öngördüğü evlilik yaşına gelmediği için resmi nikah yapamamış olanların resmi nikah ile evlenmeleri halinde, hakkında henüz hüküm verilmemişse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verme imkanı getirildiğine işaret edildi.
Evliliğin zamanaşımı süresi içinde failin kusuruyla sona ermesi halinde hükmün açıklanmasının veya cezanın infazına kaldığı yerden devam edilmesinin öngörüldüğünün ifade edildiği açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Tecavüzcüye evlilik yoluyla cezadan kurtulma imkanı kesinlikle getirilmemektedir. Tecavüz suçunun failleri bu düzenleme kapsamı dışındadır. Düzenleme, failin mağdurla resmi nikahla evlenmesi şartıyla uygulanabilecektir. Ancak, tecavüzcüler, mağdurla evlense dahi bu düzenlemeden yararlanamayacaktır. Düzenleme geçici bir düzenlemedir. 16 Kasım 2016 tarihinden önce işlenmiş suçlar yönünden bir kereye mahsus olarak uygulanacaktır. Bu tarihten sonra bu suçu işleyenler, mağdurla evlenseler dahi ceza almaktan kurtulamayacaktır."
Cinsel istismarın, suç olmaktan çıkarılmadığı vurgulanan açıklamada, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan cinsel istismar suçu ve cezasının bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynen uygulanmaya devam edileceği bildirildi.
Suçun vasfında değişiklik ve cezasında indirim yapılmadığına dikkat çekilen açıklamada, söz konusu suça ilişkin cezaların artırıldığı belirtildi.
Açıklamada, "Resmi nikah yaparak düzenlemeden yararlananlar, evlilik kendi kusuruyla sona ererse, ceza almak ve cezaevine girmekle karşı karşıya kalacaklardır. En az 20 yıllık zamanaşımı süresince (davalar bakımından 20 yıl, cezalar bakımından ise 24 yıl) bu evliliğin failin kusuruyla sona ermemesi gerekmektedir. Böylelikle bu düzenlemenin istismarının önlenmesi hedeflenmiştir." ifadeleri kullanıldı.
Çocuk yaşta evlilikleri önlemek ve cinsel istismar suçuyla mücadele etmek için önemli adımların atıldığının vurgulandığı açıklamada, eski Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) tecavüzcünün mağdurla evlenerek cezadan kurtulmasını sağlayan kalıcı düzenlemenin 2005'te yürürlükten kaldırıldığı hatırlatıldı.
Eski TCK'da yer alan "evlenme vaadiyle kızlık bozma" suçunu işleyen failin mağdurla evlenmesi halinde cezanın düşürülmesine ilişkin hükmün de 2005'te kaldırıldığının anımsatıldığı açıklamada, şu bilgilere yer verildi:
"Eski TCK'da çocuğa tecavüz suçunun cezasının alt sınırı 5 yıl iken, yeni TCK'da 2005'te 8 yıla, 2014'te ise 16 yıla çıkarılmıştır. Ayrıca TBMM'de görüşülen bu kanunla suçun cezası daha da artırılmaktadır. Cinsel istismar suçu, eski TCK'da 'Adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler' başlığı altında düzenlenmiş iken, yeni TCK'da 'Kişilere karşı suçlar' kısmında 'Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar' bölümünde düzenlenerek büyük bir zihniyet dönüşümü yapılmıştır. Erken yaşta evliliklerin önüne geçmek için zorunlu eğitim, 12 yıla çıkarılmıştır. Anayasaya çocuklar ve kadınlar için pozitif ayrımcılık yapılabileceğine ilişkin hüküm konulmuştur."
Açıklamada, yeni TCK'nın yürürlüğe girdiği, 2005 yılından bu yana yürürlükteki düzenlemeden kaynaklı mağduriyetlerin giderilmesi için ilk derece hakim ve savcıları ile yüksek yargı üyelerince çeşitli öneri ve tespitlerin iletildiği aktarıldı.
Anayasa Mahkemesi'nin 12 Kasım 2015 tarihinde TCK'nın 103'üncü maddesine ilişkin verdiği iptal kararının hatırlatıldığı açıklamada, söz konusu kararda, "Mahkemeye olaya özgü takdir marjı tanımayan ve onarıcı hukuk kurumları öngörmeyen kuralda düzenlenen ceza yaptırımının alt sınırının 16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası olarak belirlenmesi, fiilin farklı yaş kategorilerindeki mağdurlara karşı işlendiği veya failin de küçük olduğu ya da fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her bir somut olayın özellikleri dikkate alınarak ceza tayin edilmesi veya onarıcı adalet kurumunun uygulanması imkanını ortadan kaldırmakta ve bazı durumlarda somut olayın özellikleriyle bağdaşmayacak ve suçla yaptırım arasında bulunması gereken adil dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır cezaların verilmesi sonucunu ortaya çıkarabilecek bir niteliğe sahip bulunmaktadır…." değerlendirmesinde bulunulduğu bildirildi.
Açıklamada, Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'nun bir raporunda ise "Türkiye'de 16 yaşını doldurmadan gayri resmi olarak beraberlik yaşamaya başlayan bir veya birden çok çocuk sahibi olan ve daha sonra yasal evlenme yaşını doldurunca resmi nikah kıyıp, 8-10 yıl gibi uzun bir süre evlilikleri devam ederken, erkek eş TCK'nın 103'üncü maddesi gereğince 8 yıl ve daha fazla hapse mahkum olmaktadır." ifadelerine yer verildiği belirtildi.
Raporda, 3 bin çiftin mağdur olduğunun ifade edildiğinin kaydedildiği açıklamada, söz konusu çiftlerden kadınların, kendileri ve çocuklarının yaşamlarını sürdürmelerinin zor olduğunu ifade ettiklerine ilişkin bilgilere de yer verildiğine dikkat çekildi.
Komisyonun raporunda, mağduriyetin giderilmesine yönelik düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulduğuna ilişkin değerlendirme yaptığına da dikkat çekilen açıklamada, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Bu sorunun çözülmesi ve bu sorundan kaynaklanan mağduriyetlerin giderilmesi konusunda hepimize büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen düzenleme, Anayasa Mahkemesi Kararı ve TBMM Araştırma Komisyonu raporu ile mağdurların taleplerini karşılamak suretiyle esasında bu sorumluluğun gereğini yerine getiren, sorunu çözen ve bu sorundan kaynaklı mağduriyetleri ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Konunun siyasi hesaplarla çarpıtılması, mecrasından saptırılarak anlatılması ve tartıştırılması, sosyal medya üzerinden bilgi kirliliği yaratılarak manipüle edilmesi, gerçeği değiştirmez. Hükümetlerimiz kadını ve çocukları koruyan çok önemli reformlara imza atmış ve büyük bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmiştir."