6 Şubat’taki deprem felaketinden dokuz gün sonra Times Of Türkiye ekibiyle Gaziantep, Nurdağı, Kahramanmaraş’taydık.
Gaziantep’in merkezinde çok fazla bina hasar görmemiş olsa da şehir ıssızdı. İş yerlerinin büyük bölümü kapalıydı.
Çarşıda kulak misafiri olduğumuz iki kişinin sohbeti Gazianteplinin ruh halini özetliyordu:
“Pandemide dışarı çıkamıyorduk, şimdi içeri giremiyoruz.”
Evine gitmeye çekinen tarihi çarşının esnafı, tek katlı dükkanlarında kalıyor.
Aracımızın gelmesini beklerken, tarihi ‘Tahmis Kahvesi’nde ısınalım dedik. Kahvehanenin sahibi Mehmet Bey de inşaat kültürümüzü eleştiriyor: “Arazimiz geniş, 2-3 katlı evler yapılmalı. Kurallar sıkıca uygulanmalı.”
İstanbul’dan geldiğimizi öğrenen ikiz kardeşi Hasan Bey, yaşadıkları sarsıntının şiddetini 17 Ağustos ile kıyaslayıp “İstanbul depremi (Gölcük) gibi değildi” deyip ekliyor, “1,5 dakikada Kur’an’ı hatmettik.” Gaziantep’in boşaldığı gözlemimizi paylaşıyoruz. “Evet Gaziantepliler Ankara, İstanbul ve İzmir’deki akrabalarına gitti” diyor.
Gaziantep’in batısındaki 40 bin nüfuslu Nurdağı ilçesinde sağlam bina yok. Zaten ilçenin tamamen yıkılacağı ve yeniden inşa edileceği açıklandı.
Nurdağı’nın geçim kaynağı oto galericilik. Tüm binaların altında oto galerisi var. Enkazlar hurdaya dönmüş araçlarla dolu. Nurdağı boşalmış. Konuştuğumuz kişiler ilçeyi terk edenlerin çoğunun Konya’daki yakınlarının yanına gittiğini söylüyor.
Depremzede şehirlerde hızla çadır kentler kurulsa da birçok vatandaş AFAD’dan evinin önüne kuracağı çadır talep ediyor.
Nedeni hasar gören evindeki eşyalara göz kulak olmak ve banyo, tuvalet gibi ihtiyacı olduğunda hızlıca eve girip çıkmak istemeleri. Ancak hem hasarlı binaların yıkılacak olması hem de sağlık, temizlik gibi ihtiyaçlarının karşılanması için depremzedelerin çadır kentlerde olması gerekiyor.
Nurdağı’ndan dikkatimizi çeken bir diğer husus, 6-7 katlı yıkıldı yıkılacak bazı evlerin önünde vinçlerin olması. İnsanlar tehlikeye aldırmayıp eşyalarını kurtarma derdinde. Yaşadıkları apartmanın karşısına kurdukları çadırda yaşayan bir kadın da “Bir haftadır öylece evimize bakıyoruz” diyor.
Bir sonraki durağımız Kahramanmaraş. Yoğun enkaz kaldırma çalışmalarından dolayı şehrin üzerini kaplayan toz bulutu karşılıyor bizi.
Eylül ayında buraya geldiğimizde Trabzon Caddesi’nde bir otelde kalmış, gün boyu tarihi yapıları gezmiştik. Maraş şimdi büyük bir savaştan çıkmış gibi. Şehrin merkezi sayılan Trabzon Bulvarı ve Azerbaycan Bulvarı’nda neredeyse ayakta kalan bina yok.
Günlerdir ekran başındayız, binaların nasıl kağıt gibi üst üste yığıldığını görüyoruz, sahadaki muhabir arkadaşlarımız sayısız yıkım fotoğrafı çekiyor. Buna rağmen 9 gün sonra geldiğimiz Maraş’taki yıkımın boyutları yine de bizi dehşete düşürüyor.
Aileler buz gibi havada, her köşede yaktıkları ateşin başında toplanıp enkaz altındaki yakınlarının çıkarılmasını sessizce bekliyor.
Tarifsiz acılar yaşasalar da konuşmalarında, tavırlarında metanet var… Korkunç geceyi, kayıplarını, içinde oldukları belirsizliği anlatmak istiyorlar… Maraşlılar metanetli, endişeli olan biziz.
Bu acıya dayanılabilir mi, bu şehir yeniden hayat bulur mu, bu sokaklarda, caddelerde korkmadan yaşanabilir mi?
Akşam araçla dolaştığımızda, şehrin ayakta kalan mahallelerindeki 8-10 katlı apartmanların da karanlıkta olduğu ya da en fazla 1-2 ışık yandığı görülüyor. Halk ya çadırda yaşıyor ya da şehri terk etmiş. 700 bin nüfuslu şehrin yarısının başka şehirlerdeki akrabalarının yanına taşındığı söyleniyor.
Depremin vurduğu 10 şehrin nüfusu 13-14 milyon. Depremden 1 gün önce bu şehirlerde sinyal veren 2,5 milyon cep telefonunun depremden 2-3 gün sonra başka şehirlerden sinyal verdiği tespit edilmiş. Bu sayıya telefonu olmayan çocuklar dahil değil.
AFAD da ilerleyen günlerde denizden, karadan ve havadan 500 binden faza kişiyi tahliye etti. Bu nedenle bölgeyi terk eden sayısının 4 milyonu geçtiği tahmin ediliyor.
Akşam gittiğimiz Necip Fazıl Hastanesi’nin avlusunda Ürdün bir sahra hastanesi kurmuş. 120 kişilik sağlık personelinin yaralıları burada tedavi etmesi gerekiyordu ancak şehir hastanesindeler.
Çünkü şehir hastanesinde görev yapan bazı doktor, hemşire ve sağlık çalışanları enkaz altında kalmış. Ürdünlüler hastanede halen görevli olan sağlık personeliyle birlikte ameliyatlara giriyor, yaralıları tedavi ediyor. Sahra hastanesi şimdilik boş. Birkaç Ürdünlü, çadırların önünde ısınmak için yaktıkları ateşte demledikleri çaydan bize ikram ediyor.
Biraz yukarıda ise TSK’nın büyük bir sahra hastanesi var. Hastanede ameliyat edilen ilk kişi enkazdan çıkarılan bir yaralı değil apandist sorunu yaşayan bir sağlık personeli olmuş. Burada ilk haftada 700 kadar yaralı tedavi edilmiş, bunlardan hiçbirinin hayatını kaybetmediğini öğreniyoruz.
Akşamın geç saatlerinde ziyaret ettiğimiz Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, depremin ilk saatlerinde Ankara’dan Maraş’a ulaşmış. İkinci depreme ise Pazarcık-Evri yolunda yakalanmış. Yolun çarşaf gibi dalgalandığını görmüş. Devletin Maraş’ta 35 bin kişiyle sahada olduğunu anlatıyor. Arama kurtarma, enkaz kaldırma, barınma, sağlık hizmetleri, gıda, psikolojik destek…
Maraş’taki can kaybı 15 binden fazla… Bu sürede 15 bin cenazenin kimliklerinin tespit edilmesi, dini yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve defin bile başlı başına ciddi bir çaba ve organizasyon gerektiriyor.
Bundan sonrası da önemli. Depremzedeler evlerine kavuşuncaya kadar belki 1-1,5 yıl bu desteklerin devam etmesi gerekiyor.
Kahramanmaraş yeniden imar edilecek. Uydu kentlerin kurulacağı yerler belirlenmiş. Şehir merkezi taşınmayacak ama tarihi kimliğine uygun ve az katlı olarak yeniden inşa edilecek. Ünal, şehrin kendi jeopolitiğine göre planlanacağını ifade ediyor. Dereler kapatılmış, dere yataklarına evler yollar, yapılmış. Bunlar açılacak…
Ünal, devlet seferber olurken asıl olarak halkın fedakarlığına, STK’ların anında harekete geçmesine vurgu yapıyor:
“15 Temmuz’daki gibi millet de devlet refleksi gösterdi. Kriz anında önemli bir organizasyon ortaya koydu. Millet bunu yapmasaydı başaramazdık.”
Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç de, “Millet sahip çıkmasaydı, bunun altından kalkılamazdı” diyor.
Hafızayı diri tutmak için depremde yıkılmış bazı binaları olduğu gibi bırakmayı tartışıyorlar.
Güvenç, depremde eski milletvekili olan kardeşi Sıtkı Güvenç dahil 7 yakınını, Mahir Ünal 6 yakınını kaybetmiş.
Depremzedelerin barınabilmesi için şimdiye kadar yüzlerce çadır kent kuruldu. Sütçü İmam Üniversitesi’nin Avşar kampüsünde kurulan çadır kente gidiyoruz. Çadırların büyük kısmında ‘hayat’ başlamış.
Azerbaycan da 300 çadır kurma hazırlığı yapıyordu. Burada toplam 5 bin depremzede kalacak. Yeni çadır kuran görevliler, yardım getiren araçlar, etrafta koşuşturan çocuklar, stant kuran köfte restoranın önündeki kuyruk ve sağda solda birbirlerine yaşadıklarını anlatanlarla hareketli bir yer burası. Gelen yardımları tasnif eden Kafkas Üniversitesi’nden hocalarla selamlaştık. Kolileri taşıyan gönüllü öğretmenler, okullar açılıp görev yaptıkları şehirlere dönecekleri için üzgünler. Bize kampı gezdiren Harun Hoca, “Depremde yakınlarını kaybeden, evleri yıkılanların hayatlarını bir an önce normal hale getirmek, normalleştirmek için çabalıyoruz” diyor.
Evet, hepimizin dileği bu…