Eski İstanbul'da Bayezid, Sultan Ahmed, Eyüb Sultan, Ayasofya, Kılıç Ali Paşa gibi büyük camilerin avlularında, İstanbul halkının Ramazan ihtiyaçlarını ucuz yoldan ve topluca karşılayabilmeleri için cami avlusu sergileri açılırdı. 1930'lu yıllara kadar açılan bu sergilerde her çeşit mal satılır, sergiye katılan esnaf gedikli olur, sergisini bir sonraki sene de aynı yerde açardı. Daha birçok tezgahın kurulduğu, her çeşit malın satıldığı, seyyar satıcılardan geçilmeyen cami avlusu sergileri, çoğu adet ve panayırda da olduğu gibi işgal yıllarında sekteye uğradı ve unutuldu. Bu adet yakın zamanlarda yeniden canlandırılmaya çalışılıyor.
'İstanbul'un 100 Adeti' isimli kitapta Ramazan'a ve bayrama özel geleneklerden, bolluk ve uğur getirmesi için yapılan adetlere, padişahların kılıç kuşanma törenlerinden sadaka taşı gibi adetlere kadar şehrin toplumsal hayatında yüzyıllar boyunca yaşatılan çeşitli uygulamalar bulunuyor. Biz de Ramazan'a ve bayrama dair 10 adeti sizler için seçtik.
1/9
Padişah bayram namazı kılacağı camiyi kendisi seçerdi. Padişahların bu yolculuğunda onlara eşlik eden bayram alayı bulunurdu. Bayram alayında sadrazam sağ elinde gümüş asa, sırtında kısa kürkle bulunurken padişah da başında mücevherli üsküf, bellerinde incili kuşak ve mücevher kakmalı entari ve kaftanlarla yürürdü. Bazı bayramlarda padişah halka açık büyük şenlikler düzenlerdi. Özellikle Ramazan Bayramı'nda bu tür eğlencelerin yapıldığı görülürdü. Bayram eğlencelerinde belli bir düzen hakimdi. Öğlenden önce bayramlaşma ve ikramla geçerken öğleden sonra gösteriler yapılırdı.
2/9
İslam dünyasında sadece Türklere mahsus olan mahyacılık, Ramazan ve bayram gecelerinde çift minareli camilerde minareler arasına gerilen iplere kandiller, günümüzde ampuller asarak yazı yazma veya şekil yapma zanaatıdır. Sadece Ramazan ayında geçici bir süreliğine kurulduğu için 'aylık' anlamına gelen 'mahiye' kelimesinden gelir.
3/9
Kadir gecelerinde minarelerin şerefenin altına kadar aydınlatılmasına 'kaftan giydirmek', teravihten sonra kandil ipinin cami avlusuna gönderilmesine ise 'kandil uçurma' adı verilirdi. Ayrıca İstanbul halkı mahya kurulurken yazılar peyderpey oluştuğundan çıkacak yazıyı tahmin etmeye çalışır, bunu bir eğlenceye dönüştürürlerdi. Mahyaların en çok beceri isteyeni 'gezdirme mahya'ydı. Bu mahya çeşidinde kandillerden çeşitli resim ve şekiller yapılır, bu şekil ve resimler ipler yardımıyla minareler arasında gezdirilirdi. Minareler arasına Ramazan'ın on beşine kadar yazılar, on beşinden sonraysa resimler asmak adetti.
4/9
Günümüzde de olduğu gibi eskiden de Ramazan ayında halkı sahura kaldırmak için sokaklarda davulcular gezerdi. Ramazan davulcuları genelde Çingeneler ve tulumbacılar arasından çıkardı. Ancak bugünden bir farkı, davulcunun yanında bir de fenerci olmasıydı. Davulcular genelde her mahallenin büyük evleri veya konakları önünde durur, bir yandan davul çalıp bir yandan mani okuyarak bahşiş beklerlerdi. Davulcuların söylediği maniler genelde çocuklara yönelik eğlendirici maniler olurdu. Çocuklar mani dinlemekten çok hoşlandıkları için hane halkı bahşişi biraz geciktirir, eğer davulcunun daha fazla çalması istenirse ricada bulunulur, bu sırada tüm sokak pencereye çıkmış olurdu. Kibar konaklarında ise durum biraz daha farklıydı. Davulcular konak önüne geldiğinde bahşişleri açıktan verilmez, bir çevre ucuna bağlanır veya en azından bir kağıda sarılarak verilirdi. Ayrıca davulcular bayramda da geleceği için sırma uçlu bir çevreye bağlı bahşişleri, yine çevreye veya kağıda bağlı şekerleri önceden hazırlanırdı.
5/9
Eski İstanbul'da Bayezid, Sultan Ahmed, Eyüb Sultan, Ayasofya, Kılıç Ali Paşa gibi büyük camilerin avlularında, İstanbul halkının Ramazan ihtiyaçlarını ucuz yoldan ve topluca karşılayabilmeleri için cami avlusu sergileri açılırdı. 1930'lu yıllara kadar açılan bu sergilerde her çeşit mal satılır, sergiye katılan esnaf gedikli olur, sergisini bir sonraki sene de aynı yerde açardı. Daha birçok tezgahın kurulduğu, her çeşit malın satıldığı, seyyar satıcılardan geçilmeyen cami avlusu sergileri, çoğu adet ve panayırda da olduğu gibi işgal yıllarında sekteye uğradı ve unutuldu. Bu adet yakın zamanlarda yeniden canlandırılmaya çalışılıyor.
6/9
Çocuklar iri midye kabukları veya kiremit parçaları toplar, bunların içine bir miktar yağ koyup pamuktan bir fitil ekleyerek ufak bir kandil yaparlardı. Çocuklar gündüz hazırladıkları bu kandillerle, mahallenin camiye yakın bir köşesine veya cami avlusuna top, gemi, çiçek gibi türlü desenlerde yer mahyaları kurar, teravih namazına gelen İstanbullulardan yağ parası ve mahya bahşişi toplarlardı. I. Dünya Savaşı yıllarına kadar uyulan bu adet, sonraları giderek seyrekleşerek yok oldu.
7/9
Eski Ramazanlardaki mahya adetlerinden biri de kandil uçurmaydı. Mahyacılar minare şerefesi ile cami avlusundaki yüksekçe bir yer arasında ip gerer, bu ip üzerinde kandil kaydırır, teravih namazından sonra yapılan bu gösteriyi İstanbul halkı büyük bir keyifle izlerdi. Mahyacılar gösteri sonrası bahşiş aldıkları bu işin en güzel şekilde görünmesi için çeşitli kandiller yapar, minareden cami avlusuna doğru salınan kandiller kayan yıldızları andırırdı.
8/9
Eski Ramazanlardaki eğlenceli çocuk adetlerindendi. Çocuklar Ramazan gecelerinde toplanıp, bir çanağa mum ya da kandil koyarak kapı kapı dolaşır ve komşulardan 'donanma' parası dedikleri bir bahşiş toplarlardı. Yağ parası mum parası toplamaya çıkan çocuklar kapıların önünde durup hep bir ağızdan tekerlemelerini söyler, para vermeyen evlerin kandillerini taşlarlardı.
9/9
Eski Ramazanlarda şehirde hali vakti yerinde olan kimseler köşklerinde, konaklarında iftar davetleri verir ve bu davetlerde maddi durumu yerinde olmayan kimseler için de sofralar kurulurdu. Yemek faslı bittikten sonra ve misafirler dağılmadan önce ev sahibi bu yoksul kişilere maddi durumu nispetinde diş kirası adı altında işlemeli keselerde akçe veya altın paralar verirdi. Bu kişiler de evin bereketinin daim olması ve artması için dua eder, böylece hane halkına teşekkürlerini sunarlardı. Eski İstanbul'da Ramazan ayı sürecince varsıl ev sahipleri iftar daveti verir, bu davette hali vakti olmayanlara da sofra kurulur ve ayrılırken onlara diş kirası adı altında ihsanda bulunulurdu.
#İstanbul'un 100 Adeti
#Ramazan
#Ramazan Bayramı
#Osmanlı'da Bayram
#Unutulan Bayram gelenekleri