Sibirya'nın uçsuz bucaksız taygalarında bir aile kendilerini uzun yıllar dünyadan izole ederek yaşadılar. 42 yıl sonra ise Lykov ailesi araştırma yapan bilim insanları tarafından keşfedildiler. Günümüzde aileden geriye kalan 75 yaşındaki Agafia Lykov, şehre dönmeyi reddedip bir başına ormanda yaşamaya devam ediyor. 35 yaşına kadar ekmek ve süt tatmayan Lykov, sadece İncil ve dini kitaplar okuduğu için artık kullanılmayan kelimelerle dolu bir dilde konuşuyor. Dünyanın en ilgi çeken ve gizemli hikayelerinden biri olup kitaplara, filmlere konu olan Lykov ailesinin herkesi şaşırtan yaşamları:
Lykov’ların doğru düzgün alet edevatları ve silahları yoktur. Neredeyse her şeyi doğadan ve elleriyle yapmak zorundadırlar. Kurdukları tuzaklar ile çok nadiren avlanabilmektedirler. (Bir yıl boyunca hiç et yemedikleri zamanlar olduğunu söylemişlerdir.) Uzun Sibirya kışlarında ise neredeyse tek yiyecekleri, yazın yetiştirdikleri patates ve çavdardır. Ancak bazen bir don tüm ürünlerini mahvedebilmekte ve kışın onları açlığa mahkum edebilmektedir.
Zaman içerisinde elbiseleri de parçalanır. Yanlarında getirdikleri bir çıkrıkla, kendi yetiştirdikleri kenevirden kaba bir kumaş dokuyarak kıyafetler yaparlar. Ayakkabıları da doğadan, huş ağacı kabuklarındandır. Ailenin burada yaşarken iki çocuğu daha olur ve nüfus 6 kişiye çıkar.
Gene soğuğun tüm ürünlerini mahvettiği bir yılda, 1961 kışında, anne Akulina Lykov açlıktan ölür. Üstelik tekrar çavdar yetiştirmek için hiç tohumları da kalmamıştır. Ancak felaketten, tesadüfen kulübelerinin içinde buldukları tek bir çavdar tohumu ile kurtulurlar. Bu tohumu soğuktan ve farelerden özenle korurlar ve filizlendirerek tekrar çavdar yetiştirmeye başlarlar. Anne Akulina öldükten sonra anne rolünü büyük kız Natalia üstlenir ve 1978 yılında bulunana kadar da aile 5 kişi olarak taygada alıştığı yaşama devam eder.
1978 yılında jeolojik araştırmalar yapan 4 jeolog, helikopterleri için uygun bir iniş yeri ararken, derin bir vadide, çam ve huş ağaçları arasında bir kulübe ve ekilmiş bir tarla görürler. Helikopterle bölgeye inen 4 jeolog, insan izlerini takip ederek derme çatma kulübeyi bulurlar. Kulübeye yaklaşırken kapı açılır ve tuhaf kıyafetler içerisinde, saçları, sakalları karışmış yaşlı bir adam, yalınayak dışarı çıkar. Jeologlar ”Selam dede, ziyarete geldik” diye seslenirler. Onları gören yaşlı adam bir müddet hiç kıpırdamadan durur ve sonra ”Madem buraya kadar geldiniz, içeri gelin” diyerek onları kulübeye davet eder.
Lykov ailesi, 42 yıl boyunca hiç bir insanla temas etmemiştir ve bu 4 jeolog yıllar sonra onların gördükleri ilk insanlardır. Hatta taigada doğan Dimitri ve Agafia, aileleri haricinde başka bir insanı ilk defa görmektedirler. Anne ve babalarının anlattıklarından şehirlerin olduğunu, oralarda pek çok insanın yaşadığını bilmektedirler, ancak henüz tek bir insan, ev, sokak araç görmemişlerdir. II. Dünya savaşından hiç haberleri yoktur. Aya gidildiği söylendiğinde kesinlikle inanmazlar.
Karp Lykov‘u en çok şaşırtan ise şeffaf bir selefon paket olur. Karp Lykov bunu kırışabilen, buruşturulabilen bir cam zannederek çok şaşırır. Kendilerine verilen hediyeler arasından en çok tuz aileyi sevindirir. Daha önceden tuzun tadını da bilen baba Karp, tuzsuz geçen bu 42 yılın tam bir eziyet olduğunu söylemiştir.
Aile, bu ıssız coğrafya da hayatta kalabilmek için kendince yeni yollar üretir. Örneğin zamanı kendi buldukları bir usulle, gerçeğe çok yakın takip edebiliyorlardı. En küçükleri olan Dimitri ise ailenin tam anlamı ile mucidi idi. Bilim adamlarının dikkatini çekecek derecede inanılmaz ahşap işleme yöntemleri, araçları geliştirmişti. Dimitri’nin bu buluşları, Rusya’da doğada hayatta kalma okulları müfredatlarına sokulur.
Lykov ailesi, kendilerine yapılan medeniyete dönme çağırılarını redder. Onlar burada mutludurlar. Ancak modern yaşamla temas onlar için çok iyi olmaz. Ailenin 3 çocuğu 1981 yılında, birbirini takip eden bir kaç gün içinde ölür. Bunlardan Dimitri diğer insanlardan bulaşan zaatürre sonucu, Savin ve Natalia ise muhtemelen iyi beslenememekten kaynaklanan böbrek yetmezliği sonucu ölürler. Aile tedavi için onların helikopter ile hastaneye nakledilmelerini kabul etmez.
1988 yılında da baba Karp Lykov uykusunda ölür. En küçükleri Agafia Lykov yalnız kalır ancak gene de taygayı terk etmez. Sadece 6 kez, o da çok kısa süreler ile modern yaşamla irtibat kurar. Her seferinde de, sokakların ve kalabalığın kendisini hasta ettiğini söyleyerek planlanan süreden önce geri döner.
1999 yılında, eski bir jeolog olan Yerefoi Sedov, Agafia’nın kulübesinin 100 metre ilerisine kendi kulübesini yapar ve oraya yerleşir.
Daha önceden tek bacağını kaybetmiş olan Yerefoi, 16 yıl Agafia’ya yoldaşlık yapar ve 3 Mayıs 2015 tarihinde ölür.
Agafia Lykov bugün 75 yaşındadır ve taigada tek başına yaşamaya devam etmektedir. İyice yaşlanmış olması nedeniyle, gönüllü insanların yardımları ile yaşamını sürdürmekte, ancak gene de taygayı terketmemekte.